Rabbimiz bizi neden gücümüzün yettiği oranda imtihandan geçirmiyor?

Tarih: 28.09.2016 - 07:56 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Teğabün suresi 16. ayette rabbimiz, gücümüzün yettiği oranda isyandan sakınmamızı buyuruyor..
- Şu halde rabbimiz neden bizi gücümüzün yettiği oranda imtihandan geçirmiyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Allah bizi gücümüzün yettiği kadarıyla imtihan etmektedir; gücümüzün üzerinde yük yüklemez. Ama nankör insan bazen kendi hatalı tercihiyle kaldıramayacağı yükün altına girmeye çalışır. Bundan da kendisi sorumludur.

- İman ettiğimiz Allah’ın sözünden daha doğru bir sözün olmadığını ve olamayacağını biliyor ve iman ediyoruz.

Öyleyse, kendi psikolojik durumumuz zaviyesinden değil, Rabbimizin bize verdiği sözüne bakarak bu konuyu değerlendirebiliriz.

Kur'an’da ise insanların güç yetiremeyecekleri şeylerden ötürü sorumlu olmayacakları bildirilmiştir.

Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Teğabün suresinde -meal olarak-: “Gücünüzün yettiği nispette Allah’a karşı gelmekten sakının!” (Teğabün, 64/16) ifade edilmiştir.

Bakara suresinde (2/286) de meal olarak şu ifadeye yer verilmiştir:

“...Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez.”

Eğer pratikte gerçekten “insana gücünün üstünde bir yükümlülük” söz konusu ise, -hâşâ yüz bin defa hâşâ- bu ayetlerin çok açık ve seçik olan ifadelerinin doğru olmadığına hükmetmek gerekir. Bu ise, açık-seçik bir küfürdür ve “Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” (Nisa, 4/122) malindeki ayetin hakikatine taban tabana zıttır.

- Biz neden bazen böyle bir yükün altında olduğumuzu düşünüyoruz?

Çünkü, biz, bize verilen gücümüzü yanlış yolda kullandığımız için, o andaki imtihanın ağırlaşmasına sebep oluyoruz. Mesela:

a) Bir insan ebedi yaşayacak gibi düşünüp, beş vakit namaz kılmanın zorluğunu hissederse, bu sıkıntının sebebi kendisidir. Çünkü, bir vakit veya bir günlük namaz için verilen gücünü, evham ile söz gelişi bundan sonraki 90 yıla dağıtırsa, elbette yeterli gelmez.

Halbuki, bu kıldığı namazın son ibadeti olabilme ihtimali her zaman mevcuttur. Bunu düşündüğü zaman yükünün çok hafiflediğini görecektir.

b) Keza, bir insana verilen sabır kuvveti, onun o andaki hastalığına kâfidir. Fakat hasta olduğu geçmiş günleri ve hayal ettiği gelecek günleri de evham yüzünden -içinde bulunduğu güne taşısa, o anda varmış gibi düşünse- elbette sabırsızlık gösterecek ve hastalığın ağırlığından şikayet edecektir.

Zira, kendisine verilen sabır kuvveti o gün içindir. Sağa-sola dağıtınca o gün veya o an için yetersiz hale gelir. Eğer gerçekten bir gün sonra iyileşeceğini düşünse, hastalığın ağırlığı belki onda bire düşer.

- Bu konuyu Risale-i Nur'dan okumak oldukça faydalı olacağını düşünüyoruz:

“Birinci Harb-i Umumî'nin birinci senesinde, Erzurum'da mübarek bir zât müthiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim, bana dedi: 'Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım!..' diye acı bir şikayet etti."

"Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim: 'Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp, şekva etme; onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha gelmemişler. Rabbin olan Rahmanurrahîm'in rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücud rengi verme. Bu saati düşün; sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divane bir kumandan gibi yapma ki: Sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp merkezi zaîf bırakıp, düşman edna bir kuvvet ile merkezi harab eder.'"

"Dedim: 'Kardeşim, sen bunun gibi yapma, bütün kuvvetini bu saate karşı tahşid et. Rahmet-i İlahiyeyi ve mükâfat-ı uhreviyeyi ve fâni ve kısa ömrünü, uzun ve bâki bir surete çevirdiğini düşün. Bu acı şekva yerinde ferahlı bir şükret.' O da tamamıyla bir ferah alarak: 'Elhamdülillah, dedi, hastalığım ondan bire indi.'" (bk. Lem'alar, İkinci Lem'a, s. 11)

c) İslam’da “Zorunluluklar, haramı helal kılar.” prensibinin varlığı, kimseye gücünün dışında bir yükümlülüğün olmadığının göstergesidir.

Örneğin, çok açıkmış bir kimse mecbur kalırsa bir ekmeği çalması günah sayılmaz. Çünkü, bu ruhsat olmazsa açlığından ölebilir.

Keza, boğacak şekilde boğazına bir şeyler takılmış bir kimse, su bulamadığı zaman onu ortadan kaldırmak için içki içebilir.

Not: Bu tür ruhsatları kullanmak durumunda kalan kişinin “verilen ruhsatın sınırını” aşmaması şarttır.

Mesela: Yiyecek bulmayan bir kimse, eğer yarım ekmekle o gününü kurtaracaksa, tam bir ekmek çalması caiz değildir. Bir tek yudumla boğazını temizlemesi mümkün olduğu halde, iki yudum içki alması haramdır.

Bu ince ayarlı ölçüler de gösteriyor ki, insan, din imtihanında gücünü aşan yükümlülüklere muhatap değildir. Yeter ki gücünü suistimal etmesin, kötüye kullanmasın, yanlış yerde harcamasın...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun