Kalbimizden geçenlerden sorumlu muyuz?
“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi o yüzden hesaba çeker ve neticede dilediğini bağışlar, dilediğine de azâb eder. Allah, her şeye gücü yetendir” (Bakara, 2/284).
- Bu ayet inince sahabeler üzüntü ve ümitsizliğe düşüp Peygamber Efendimize (asm) geliyorlar. Efendimiz tavsiyede bulunuyor:
" ... isyan etmeyiniz. Bilâkis siz, işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle, bizi bağışla, nihayet dönüş sadece sanadır, deyiniz.”
- Sonra Bakara suresinin son iki ayeti iniyor...
- Bu konuda ne dersiniz; sağlam bir iman için nasıl bir nasıl bir düşünce ve duada bulunmalıyız?
Değerli kardeşimiz,
Bu konu Ebu Hüreyre (ra)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte anlatılmaktadır.
Ebû Hüreyre (ra) şöyle dedi:
لَمَّا نَزَلَتْ عَلَى رسولِ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
{ للَّهِ ما في السَّمواتِ وَمَا فِي الأرض وإن تبدوا مافِي أَنْفُسِكُمْ أَوْ تُخْفوهُ يُحاسبْكُمْ بِهِ اللَّه} الآية [البقرة 283 ]
اشْتَدَّ ذلكَ عَلَى أَصْحابِ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فأَتوْا رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم، ثُمَّ برَكُوا عَلَى الرُّكَب فَقالُوا : أَيْ رسولَ اللَّه كُلِّفَنَا مِنَ الأَعمالِ مَا نُطِيقُ : الصَّلاَةَ وَالْجِهادَ وَالصِّيام وَالصَّدقةَ ، وَقَدَ أُنْزلتْ عليْكَ هَذِهِ الآيَةُ وَلا نُطِيقُهَا . قالَ رسولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم :
«أَتُريدُونَ أَنْ تَقُولوا كَمَا قَالَ أَهْلُ الْكِتابَين مِنْ قَبْلكُمْ : سَمِعْنَا وَعصينَا ؟ بَلْ قُولوا : سمِعْنا وَأَطَعْنَا غُفْرانَك رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمصِيرُ »
فَلَمَّا اقْتَرَأَهَا الْقَومُ ، وَذَلقَتْ بِهَا أَلْسِنتهُمْ ، أَنَزلَ اللَّه تَعَالَى في إِثْرهَا :
{ آمنَ الرَّسُولُ بِما أُنْزِلَ إِليْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤمِنونَ كُلٌّ آمنَ بِاللَّه وَملائِكَتِهِ وكُتبِه وَرُسُلهِ لا نُفرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلهِ وَقالوا سمعْنَا وَأَطعْنا غُفْرَانكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصيرُ }
فَلَمَّا فعَلُوا ذلك نَسَخَهَا اللَّه تَعَالَى ، فَأَنْزَلَ اللَّه عَزَّ وَجَلَّ :
{ لا يُكلِّفُ اللَّه نَفْساً إِلاَّ وُسْعَهَا لَهَا مَا كَسَبتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبتْ ، رَبَّنَا لا تُؤاخِذْنَا إِنْ نَسِينَا أَو أَخْطَأْنَا }
قَالَ : نَعَمْ { رَبَّنَا وَلا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْراً كَمَا حمَلْتَهُ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا } قَالَ: نعَمْ { رَبَّنَا ولا تُحَمِّلْنَا مَالا طَاقَةَ لَنَا بِهِ } قَالَ : نَعَمْ { واعْفُ عَنَّا واغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا أَنْت مَوْلانَا فانْصُرنَا عَلَى الْقَومِ الْكَافِرينَ } قَالَ : نعَمْ
Resûlullah (asm)'e:
“Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi o yüzden hesaba çeker ve neticede dilediğini bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah, her şeye gücü yetendir.” (Bakara, 2/284)
anlamındaki ayet nazil olunca, bu durum Resûlullah (asm)'in ashâbına ağır geldi. Bunun üzerine sahabe, Resûl-i Ekrem (asm)'in huzuruna gelerek dizleri üzerine çöküp şöyle dediler:
- Ey Allah’ın Resûlü! Biz, namaz, cihad, oruç ve sadaka gibi gücümüz yeten amellerle mükellef kılınmıştık. Oysa şimdi sana, gönlümüze gelen ve kalbimizden geçen şeylerden de hesaba çekileceğimize dair bu ayet nazil oldu; buna güç yetiremiyoruz. Bunun üzerine Resûlullah (asm) şöyle buyurdu:
“Sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hristiyanların dediği gibi, işittik ve isyan ettik demek mi istiyorsunuz? Bilakis siz, işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle, bizi bağışla, nihayet dönüş sadece sanadır, deyiniz.”
Sahâbîler bu sözleri okuyup, dilleri de ona güzelce alışınca, Allah Teâla peşinden şu ayeti indirdi:
“Resûl, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de iman ettiler. Hepsi, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine inandılar. Peygamberleri arasında hiçbir ayrım yapmayız, dediler. İşittik ve itaat ettik bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz, dönüş de ancak sanadır, dediler.” (Bakara, 2/285).
Ashâb inen ayetin gereğini yapıp, bu sözü söylemeye alışınca, Allah Teâlâ daha önceki ayetin hükmünü neshetti, şu ayeti indirdi:
“Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorguya çekme!” Allah Teâlâ: “Evet” buyurdu. “Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yük yükleme.” Allah Teâlâ: “Evet” buyurdu. “Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri de bize taşıtma. Bizi bağışla, kusurlarımızı yok say, bize acı. Sen mevlamızsın, o kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et.” (Bakara, 2/286) Allah Teâlâ: “Evet” buyurdu. (Müslim, İman 199).
Neredeyse tamamı ayetlerden oluşan bu rivayet, sahabe-i kirâmın, nazil olan Kur’an sure ve ayetlerini öğrenme, anlama ve uygulamada ne kadar dikkatli ve hassas davrandıklarını bize açıklamaktadır. Sahabenin, problemlerin çözümünde başvurdukları merciin Resûl-i Ekrem (asm) olduğunu da bu vesileyle bir kere daha görmüş oluyoruz.Onlar, anlamadıkları veya inen Kur’an ayetlerinde kapalı olan hususları kendi anladıkları kadarıyla veya anladıkları şekilde anlatma ya da uygulama yoluna gitmiyor, bilakis Hz. Peygamber’den sorup öğreniyorlardı. Böylece bilgi ve uygulama birliği sağlanmış oluyordu. Bunun sağlanmasında Peygamberimiz’in sünneti ve hadisleri en önemli rolü oynamaktadır.
Sahabeye, ayet-i kerîmenin şiddetli gelmesi ve korkularının sebebi, gönüllerinden geçirdikleri şeylerden dolayı hesaba çekileceklerini zannetmeleri, bunlardan korunmaları gerektiği kanaatine sahip olmalarıydı. Çünkü böyle bir teklif, insanın güç yetiremeyeceği bir şeydi. Gönülden geçen duyguları tamamen defetmek, kişinin elinde değildir. Onun için “Biz buna güç yetiremeyiz!..” demişlerdi. Hz. Peygamber (asm)’e bu durumu arz eden ashâb arasında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman ibn Avf, Muaz ibni Cebel gibi önde gelen sahâbîler de vardı. Onlar bu teklifi, dindeki ifade tarzıyla “teklîf-i mâlâ yutâk” yani gereğinin yerine getirilmesi imkânsız bir teklif olarak görmüşlerdi.
Peygamber Efendimiz (asm), onların bu karşı çıkış tavrını, Yahudi ve Hristiyanların tavrına benzeterek uygun bulmamış, nasıl davranmaları ve ne demeleri gerektiğini kendilerine öğretmiştir. Hadisin konumuz ile ilgili yanı da işte burasıdır. Sahabe de Allah Resûlü’nün bu tavsiyesine uymuşlardır.
Neticede Allah Teâlâ, önceki ayetini nesheden “Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez...” ayetini indirmiş, ashâbı rahat ve huzura kavuşturmuştur.
Özet olarak;
- Allah Teâlâ, İslam ümmetine şeriatı hafifletmiş, ancak güçlerinin yeteceği kadar yük yüklemiştir.
- İnsan, gücünün yettiği amelleri işleyip, Allah’dan mağfiret ve bağışlanma dileğinde bulunmalıdır. Hemen isyan havasına girmemelidir.
- Bu ayetlerde Allah Teâlâ, insanlara, kendisine nasıl dua edeceklerini ve Allah’dan nasıl isteyeceklerini öğretmiştir. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., H. No: 170)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Seni benim elimden kim kurtaracak?
- Çocuğun ölümünü kocasından gizlemiş mi?
- Hanzala münafık mı oldu?
- Sen buna güç yetiremezsin... hadisini açıklar mısınız?
- Nasr suresi indikten sonra Peygamberimizin dua nasıldır?
- Cebrail bize dinimizi mi öğretmiş?
- Camiye abdestli gitmek şart mı?
- Yöneticiler cahillere katlanmalı mı?
- Hastalığın kendi kendine sirayeti yoktur, sözü hadiste geçer mi?
- Kızgınlık, öfke nasıl geçer?