Peygamberimizin, Allah tarafından cezalandırıldığı iddiasına ne dersiniz?

Tarih: 26.08.2013 - 03:54 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hakka suresinin 44-46. ayetlerinde و لو تقول علینا بعض الاقاویل -- لاخذنا منه بالیمین -- ثم لقطعنا منه الوتین geçen "vetin" kelimesi ne anlama gelmektedir?

- Bu ayetlerde geçen "vetin" kelimesi ile hadiste geçen "ebheri" kelimesi یا عاءشة ما ازال اجد الم اطعم الذی اکلت بخیبر فهذا اوان وجدت انقطاع ابهری من ذالک السم (Sahih-i Buhari 4428) arasında rabıta-i illiyet kurmaya çalışan art niyetli insanlara nasıl cevap verilebilir?

- Daha da açıklayıcı olmak gerekirse, söylemeye dilim varmasa da -haşa- Efendimiz (asm) bu ayetlerde belirtilen cezaya muhatap olmuş -haşa ve kella- ve vefat marazası vaktinde de bunu teyid ettiği iddia olunan bu hadisi söylemiş?..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu iddia, küfrün insanı ne kadar ahmaklaştırdığının açık bir göstergesidir. Çünkü bu iddia gösteriyor ki, inkârcılar, bir taraftan Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu gösteren yüzlerce mucize görseler bile inkar ederken, diğer taraftan hiç kale alınmaması gereken bir ihtimale ihtimal verebiliyorlar. Âdeta güneş bütün parlaklığıyla ortada olduğu halde, gözlerine bir gölgenin gelmesiyle güneşi inkâr etmek kabilinden hezeyanlara giriyorlar.

Bu konu cevap vermeye değmez. Ama yine de birkaç madde halinde bu iddianın tutarsızlığını ortaya koymakta fayda vardır:

a) Her şeyden önce bu iddiaya göre, Kur’an Allah’ın sözüdür; Hz. Muhammed ise, -haşa- onun peygamberi değildir. Onun niçin Allah’ın Kur’an’da -mealen- “Eğer Muhammed bana bir tek söz uydurup yalandan isnat ederse, onun şah damarını koparıp onu derhal öldüreceğim.” demiş ve Hz. Muhammed (asm) de ona -haşa- yalandan sözler isnat ettiği için onu öldürmüştür.

- Acaba bu iddiadan daha ahmakça, daha geri zekâlı, daha mantıksız bir iddia olabilir mi? Olamaz; çünkü bu iddia sahibi de kabul ediyor ki,

“Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik. Sizden kimse de buna mani olamazdı.” (Hakka, 69/44-47)

mealindeki ayet, Allah’ın sözüdür. Halbuki, Allah’ın vahyine mazhar olan kimse hak peygamberdir. Hz. Muhammed (asm) bu ayetin vahyine mazhar olduğuna göre, o da hak peygamberdir. Peki hak peygamber olan bir kimsenin Allah’ın sonsuz şiddetteki azabını bildiği halde, ona kalkıp iftira eder mi?

- Bu iddia sahibinin mantık tutarsızlığı; güneşin doğduğunu, dünyayı aydınlattığını kabul eden, ancak gündüzün olduğunu kabul etmeyen bir kimsenin tutarsızlığına benzer. Kur’an güneşinin Hz. Muhammed (asm)’in kalbine doğduğunu kabul ettiği halde, onun kalbinin bu manevi güneşin ışığı olan iman nuruyla aydınlanmadığını düşünen kimsenin durumu, ondan çok daha karmaşık bir mantık çelişkisini içeriyor.

Şunu matematiksel bir format içindeki bir kesinlikte ifade edebiliriz ki, aynı anda hem gece hem gündüz, hem ak hem kara, hem kış hem yaz, hem ölü hem canlı olmak ne kadar muhal ve imkânsız ise, Hz. Muhammed (asm)’in hem “Hakka suresinin ilgili ayetlerini” vahiy olarak alan bir peygamber, hem de Allah’a iftira ettiği için -haşa yüz bin defa haşa- Allah tarafından öldürülen bir müfteri olması, bundan milyon defa daha fazla imkânsızdır, muhaldir.

b) Hakka suresi Mekke’de inmiştir. Bu surede geçen ilgili ayetlerin de Mekke’de indiğinde şüphe yoktur. Hz. Peygamber (asm), bu ayetlerin inmesinden yaklaşık on beş yıl sonra vefat etmiştir. Bu zaman zarfında yüzlerce ayet inmiştir. Eğer Hz. Muhammed (asm)’in vefatı Allah’ın ona verdiği bir ceza olsaydı, bu kadar uzun bir zamandan ve en az iki binden fazla ayetin inmesinden sonra mı verilecekti?

Üstelik, Kur’an vahyinin artık tamamlamak üzere olduğunu bildiren

“Bugün artık sizin dininizi kemale erdirdim.” (Maide, 5/3)

ayetini ve vefatını haber veren Nas suresini indirdikten (yaklaşık seksen bir gün) sonra vefat ettirmiştir.

c) Kaldı ki, ayette yer alan “VETİN” kelimesi ile hadiste yer alan “EBHER” kelimesinin manaları farklıdır. VETİN kelimesi, tefsir ve lügat kitaplarında kalpten geçen bir damar / atar damar olduğu belirtilmekte, meallerde ise genellikle ŞAH DAMARI olarak ifade edilmektedir. EBHER kelimesi de kaynaklarda, sırttaki bir damar veya kalpten geçen bir damar olarak açıklanmıştır. (bk. İbn Hacer, 8/131)

İlgili hadiste, Ümmü Mübeşşir özetle diyor ki:

Ben: “Ya resulellah! Oğlumun (Bişr b. Bera) ölümü Hayber’de yediği zehirlenmiş etten olduğunu biliyorum. Siz de şu andaki hastalığınızın bir sebebini düşünüyor musunuz?” dedim. O da

“Ben de şu andaki sıkıntılarımın o zehirden olduğunu düşünüyorum ve o şu anda belimin koptuğunu / ciğerimin söküldüğünü hissediyorum.” dedi. (İbn Hacer, a.y.)

d) Hayatı boyunca gösterdiği harikulade mucize ve diğer halleriyle peygamber olduğunda şüphe olmayan Hz. Muhammed (asm)’in getirdiği İslam dininin dünya çapında saygı görmesi ve (Kur’an’ın binlerce mümin tarafından hıfzedilmesi, her gün milyonlarca insanın namaz kılarak bu dine olan saygılarını göstermesi gibi) hiçbir dinde olmayacak kadar bir takdir ve tebcile mazhar olmasıyla Allah’ın Hz. Muhammed (asm) hakkındaki inayetini, himayesini görmeyip de yakın hiçbir ilişkinin olması aklen mümkün olmayan bir kuruntudan hareket ederek, dinsizliğe prim vermek gerçekten anlaşılır bir şey değil...

- Aslında Hakka suresinin ilgili ayetlerin hemen ardından gelen

“Şüphesiz o (Kur’an) müttakiler için bir irşaddır. Elbette sizden bazılarının Peygamberi 'yalancı' saydığını biliriz.” (Hakka, 68/48-49)

mealindeki ayetlerde Hz. Muhammed (asm)’in peygamberliğine açıkça vurgu yapılmıştır.

e) “Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz.” (Hicr, 15/9) mealindeki ayette, Kur’an’ın Allah’tan gelen hak bir vahiy olduğuna ve Allah’ın himayesinde olduğuna işaret edildiği gibi,

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen buyrukları tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan risalet vazifesini yapmamış olursun. Allah seni, zarar vermek isteyenlerin şerlerinden koruyacaktır. Allah kâfirleri hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz.” (Maide, 5/67)

mealindeki ayette de Hz. Muhammed (asm)’in, Allah’ın elçisi olduğuna açıkça vurgu yapılmış ve Allah tarafından özel korunduğuna işaret edilmiştir.

Gerçekten Hz. Muhammed (asm)’in yirmi üç yıllık bir süre zarfında tek başına bütün dünyaya meydan okuduğu ve düşmanları pek çok olduğu halde, öldürülmeden yatak döşeğinde vefat etmesi, onun Allah’ın özel himayesinde olduğunun göstergesidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun