Peygamber gönderilen insan ile peygamber gönderilmeyen insan arasındaki adaleti sağlayan nedir?

Tarih: 18.07.2020 - 09:27 | Güncelleme:

Soru Detayı

- ​Allah'ın “Biz elçi/peygamber göndermeden kimseye azap edecek değiliz.” (İsra, 17/15) ayetinde açıkça ifade ettiği gibi bir durum söz konusu.
- Bu ayetin kendini ispatıyla birlikte Allah bir veya birden fazla dönemde (veya bir kesime) elçi göndermediğini anlayabiliriz. Aksi olsa "biz hiç kimseyi elçisiz ve habersiz bırakmadık" gibi ifade kullanılabilirdi.
- Bu dünyaya geldikten sonra hak dini bulmak ve ona göre hayatını idame ettirip doğru yolda kalmak bizim sorumluluğumuza verilmiş. Ve bu sorumluluğu en ağır şekilde yükleyen kavram ise bu doğruyu gösteren bir elçinin var olması olarak gösterilmiş.
- Şöyle bir durum benim aklımı kurcalıyor ve açıkçası bir cevap bulamadıkça gittikçe İslam’ın adalet kavramında oluşan bu boşluktan dolayı istikametten uzaklaşmaya başladığımı hissediyorum.
- Doğduktan sonra doğru yolu bulmak akıl ve fikir eşliğinde, elçi ve elçinin bize getirdiği kitap doğrultusunda bizim sorumluluğumuzdadır, bunda hemfikiriz. Fakat hangi kavim, ırk veya zaman içerisinde dünyaya geleceğimiz ise tamamen Allah'ın tasarrufunda bulunmaktadır. Bu durumda elçisi olmayan bir zaman veya kavimde dünyaya gelen insanlar tamamen Allah'ın sözü ile birlikte ahiret azabından azad olurken ben Allah'ın tasarrufu ile elçi gönderdiği bir dönemde sınava tabi tutularak olası bir ahiret azabı ile yüz yüze kalma durumuna düşüyorum.
- Ayette bahsedilen durumda azab yoksa, ya mükafat vardır ya da tamamen yok oluş. Bu duruma göre o dönem insanları, yaşadıkları dönemde yaptıkları üzerinden bir sınava tabi tutulmayacak ve böyle sıkıntısız iki olasılıktan birini yaşayacak. Ama ben ise bu dönemde dünyaya getirilip, sınava tabi tutularak hem de bu dünya eziyet ve azaplarından bahsi edilemeyecek derece kat kat daha kötü cehennem azabında ve hatta yine bu dünya zamanına kıyasla belki de sonsuza kadar bu durumu yaşama ihtimali ile karşı karşıya kalacağım.
- Allah'ın beni sınavlı dönemde, başka birini sınavsız dönemde göndermesi ortada adaletsiz bir durum ortaya çıkarmıyor mu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- “Biz elçi / peygamber göndermeden kimseye azap edecek değiliz.” (İsra, 17/15) mealindeki ayetten “bazı kavimlere peygamberlerin gönderilmediği” şeklinde bir anlam çıkarmak pek isabetli değildir. Zira, ayette peygamberlerin gönderilip gönderilmediği değil, cezanın ancak peygamberlerin gönderilmesine terettüp ettiğine vurgu yapılmıştır. “Hiçbir ümmet yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.” (Fatır, 35/24) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir. 

- İsra suresinin ayetine göre, peygamber görmemiş, duymamış, tebliğini hakkıyla işitmemiş kimseler, bir nevi fetret dönemi insanları gibi hesaba çekilmezler.

Fetret ehli olanlar, çocuklar ve akıl özürlüler, hesaba çekilmeden cennete gireceklerdir.

Peki bu adalet midir?

Evet, adaletin ta kendisidir. Zira; adalet demek, kimsenin hakkını yememek, haksızlık etmemektir.

Konumuzda da aynı şey söz konusudur. Çocuk, akıl özürlü ve fetret ehline hesap sorulmaması, diğer insanların hakkını ihlal etmez.

- Dünyada yetkililer bazı kimseleri imtihanla bazılarını imtihansız işe alsalar, burada bir haksızlık söz konusu olabilir. Çünkü, aynı işe çok eller uzanmış olduğundan ve eleman alınan yerin kontenjanı sınırlı olduğundan, bunlardan bazılarının imtihansız alınması durumunda diğerlerine haksızlık yapılmış olur.

Halbuki Din imtihanında, birilerinin imtihansız işe alınması /cennete konması hiçbir haksızlığa yol açmaz. Çünkü yerleşme mekanı geniş, kontenjan sınırsız, mükafat herkese yetecek kadar bol, hazineler tükenmezdir. 

Şimdi bir insan, bütün fırsat ve imkanlara rağmen cezayı hak edecek işlere girmiş ise, bunun faturasını aklı özürlüye, çocuğa ve bazı fetret ehline kesmek haksız ve değersiz bir bahanedir. Zira, bu üç grup insan olmasaydı, kendisi yine de hak ettiği cezadan kurtulamazdı. 

- Kaldı ki, aklın, gençliğin, büyüklüğün nimetleri bir tarafa, hiç kimse akıl özürlü olmayı tercih etmez. Hiç kimse büyümeden ölmeyi istemez. 

Kişinin kendi tembelliğinin mazeretini, nefsinin esirliğini, şeytanın telkinlerini kabul edip özgür iradesiyle mükafatı ve imtihanı kaybettiğinden ağlayıp sızlaması, bu durumun sebeplerini dışarıda araması insaf ve adalet ölçüsünden uzak bir tutum ve davranıştır.

Kendi kabahatini başkasının üstüne atmak büyük bir iftira ve bühtandır...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun