Sahabede manevi sarhoşluk görülmüş müdür?
- Sofilerde manevi sarhoşluk denilen sekr hali görülür. Acaba sahabilerde de benzeri durumlar olmuş mu?
- Görülmediyse hikmeti nedir?
- Manevi sarhoşluk haline, ayet veya hadislerde işaret var mı?
Değerli kardeşimiz,
Sahabede Kur'an’ın verdiği şevk ve heyecanın olduğunda şüphe yoktur.
Bu heyecan sahabede olduğu gibi, evliyalarda ve diğer takva sahipleri kimselerde de söz konusudur.
“Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını artırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler.” (Enfal, 8/2)
mealindeki ayette bu hakikate işaret edilmiştir.
Yüreğin titremesi, imanın artması bir mertebeden başka bir mertebeye intikal manasına gelir. Bu da iç donanımların harekete geçmesi, ruhani bir coşkunluğun meydana gelmesine vesile olur.
Evliya, genellikle seyrü sülûk-i ruhani ile tarikat berzahında hareket ettikleri için, harikulade hallere mazhar olabilirler. Bu mazhariyet normal durumlarının çok üstünde olduğundan bir nevi sekr hali yaşayabilirler.
Fakat sahabe mesleğinde zeminin çok sağlam olan iman harcı, seyrü sülûke ihtiyaç bırakmaz. Böyle berzah tüneline girmedikleri için de zahir yollarından çok farklı garip hallere maruz kalmazlar. Çünkü;
“Zahirden hakikate geçmek iki suretledir.
Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarîkat berzahına girmeden, hakikati ayn-ı zahir içinde bulmaktır.
İkincisi: Çok meratibden seyrü sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velayet, çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler. Yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünkü sahabelerin nefisleri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin mahiyetindeki cihazat-ı kesîre ile ubudiyetin envaına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. Fena-i nefisten sonra, ubudiyet-i evliya besatet peyda eder.” (Nursi, Sözler, Yirmi Yedinci Söz'ün Zeyli, s. 492)
“Ehl-i tarîkatın ekserinde sekr, ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate muhalif telakkilerinde belki mazurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren onların esas-ı akaide münafî olan manalarını kabul edemez. Etse hata eder.” (Sözler, On Dördüncü Lem'anın İkinci Makamı, s. 13)
Keza, “Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarîkına uğramayarak, doğrudan doğruya zahirden hakikata geçip, akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki, o velayet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az, fakat meziyatı çoktur.” (Mektubat, On Beşinci Mektup, 50)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Enes bin Malik, Türkler eşsiz benzersiz bir topluluktur demiş mi?
- Ey Hamza yürüyüşün ölümü korkutuyor, sözü hadis mi?
- Allah’ın azabından güvende olanlardır kimlerdir?
- Gizli tebliğ döneminde imanı açıklamanın hikmeti ne?
- Velayetin mertebeleri nelerdir? Vusta / orta velayet var mıdır?
- Velayet-i Kübra feyizleri nereden ve nasıl alınabilir?
- Kudüs hastalığını kullanarak dinlere saldıranlar var, açıklar mısınız?
- İslama saldıran kişilerle alay etmek caiz mi?
- Şeriatta maymun asılabilir mi?
- İlk insanlar misafir kabul etmez, sünnet olmaz, don giymez, saçları beyazlamaz mıydı?