Müminler dinin kurallarını neden uygulamaz?

Tarih: 28.02.2022 - 08:27 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Dinimizin emir ve yasaklarına uyma konusunda insanlar neden ihmalkar oluyor? Bunun çözümü nedir?
- Devletin kurallarına uyan birçok mümin dinin kurallarını maalesef ihmal ediyor, neden?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kanunların uygulanmasıyla dinin uygulanması arasında önemli bir fark vardır.

İnsanların çoğu cezadan çekindiği için kanunları uygular. Ama dinî hükümleri uygulamada dünyevi bir ceza olmadığı cihetle, vicdanından ve imanından hareketle bunları uygular. Vergi ve zekât buna güzel bir örnektir.

Devlet, verdiği hizmetlere mukabil vatandaşından vergi alır. O hizmetleri verebilmesi için de bunu alması elbette hakkıdır. Devlet vergisini alırken bunu vicdanlara bırakmaz, vergi vermeyenleri veya eksik verenleri takip edip cezalandırır.

Günümüz şartlarında zekât ise tamamen vicdanlara bırakılmış dinî bir emirdir. Devlet vatandaşın zekât verip vermemesini takip etmez. Ne verene ödül ne de vermeyene ceza… Bu durumda zekâtını verenler tamamen vicdanlarıyla baş başadır.

Kuvvetli imana sahip bir mümin “Bu Rabbimin emridir. Fakirin de benim üzerimde hakkıdır.” der, gönül rahatlığıyla zekâtını verir. Hatta ticari kazançtan kırkta bir, tarladan elde edilen mahsullerden öşür, yani onda bir şeklindeki dinin belirlediği asgari miktarları aşar, daha yüksek oranlarda vermeye çalışır.

İşte mümin kimseye, -malı sevmesine rağmen- malından bir miktarını zekât olarak verdiren güç, onun imanıdır.

İman bir iddiadır, salih ameller ise bunun bir ispatıdır.

Kışın geleceğine inanan kimse nasıl yazın sıcağında o soğuk günler için odun-kömür gibi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorsa, ahiretin geleceğine inanan bir kimse de elbette orası için geçer akçe olan amelleri yapmaya çalışacaktır. Diyebiliriz ki, dinin emrettiği ameller, iman zemininde neşvünema bulacaktır. İman zayıf olduğunda ise, -çorak arazide bir şey bitmemesi veya bitenlerin de pek işe yaramaması misali- dinin amelî, yani uygulamalı boyutu zayıf ve mühmel kalacaktır.

Demek ki, işin özünde iman zayıflığı vardır.

Bu gerçekten dolayı, Bediüzzaman Hazretleri önceliği özellikle imani konulara ağırlık vererek, böyle bir zemini meydana getirmenin gayreti içindedir. O, -mesela- fıkhi bir mesele olan “Hangi maldan ne kadar zekât verilir?” konusunu ele almaz, ama “Zekât niçin verilmeli, zekât vermede nelere dikkat edilmeli.” konularına eserlerinin farklı yerlerinde temas eder, okuyucularına “Evet, zekât vermeliyim. Bu, hem Rabbimin emridir, hem de imkan sahibi olmamın bir gereğidir.” dedirtir.(1)

Ne yazık ki, zekât hükümlerini bildiği halde zekâtını vermeyen nice müminlerin varlığı bilinen bir durumdur.

Keza O, “Namaz nasıl kılınır?” konusuna girmez, bunu fıkıh ve ilmihal kitaplarına havale eder, ama “Namaz niçin kılınmalı?” sorusuna ciddi ciddi yönelir, buna cevap olarak risaleler telif eder. Mesela Sözler isimli en hacimli çalışmasında Dördüncü Söz'de

Namaz, ne kadar kıymettar ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör.. diye söze başlar, anlattıklarıyla muhatabına namazı sevdirir, “Evet, ben Allah’ın benden istediği bu emri yerine getirmeliyim.” dedirtir.(2)

Öyle görülüyor ki, meselenin kayyumu imandır. İman varsa ve kuvvetliyse, amel de vardır.

Elbette ibadetlerin nasıl yapılacağı da bilinmeli ve ona göre yerine getirilmelidir. Ancak bunu bir defa öğrenmek yeterliyken, uygulama için her zaman imanın gücüne ihtiyacımız vardır ve buna sürekli kuvvet vermemiz gerekir.

Kaynaklar:

1) Mesela bk. Sözler, s. 409, 708, 715; Mektubat, s. 273-274.
2) bk. Sözler, s. 20-21.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun