Kasas suresi 49. ayete göre, Hz. Muhammed dönemindeki Tevrat’ın bozulmadığı anlamı çıkmaz mı?

Tarih: 12.09.2015 - 00:44 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kasas suresinde Müşriklere hem Tevrat’tan hem de Kur'an'dan daha iyi bir kitap getiremeyeceklerine dair bir iddia geçiyor. Peki müşrikler gerçek Tevrat’ı bilmeden nasıl bu iddiaya tutuluyorlar?
- Halbuki Tevrat’tan daha iyi bir kitap yapmaya çalışabilmeleri için Hz. Musa zamanındaki Tevrat’tan olması gerekir.
- Bir halde bu ayet indiği zamanda Tevrat’ın korunduğunu göstermez mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili iki ayetin meali şöyledir:

“Fakat onlara, katımızdan o hak (peygamber) gelince: 'Musa’ya verilen (Tevrat ve diğer) mucizelerin benzeri buna da verilmeli değil miydi?' dediler. Peki onlar, daha önce Musa’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? 'Bunlar, birbirini destekleyen iki sihirdir (Kur’ân ve Tevrat), dediler. Ve biz, hepsini inkâr ediyoruz.' dediler. (Resulüm!) De ki: 'Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!'” (Kasas, 28/48-49)

- Müşriklerin Tevrat’ı inkâr etmeleriyle ilgili değişik görüşler vardır. Fakat en makulü şu yorum görünüyor:

Ayette: “Hz. Musa’yı yalanlayanların da müşrik olmaları sebebiyle -bu ortak paydadan dolayı- onların yalanması, Kureyş müşriklerinin de yalanlaması” olarak değerlendirilmiştir. Çünkü zihniyet aynıdır. (bk. Bedavi, ilgili ayetin tefsiri)

- İşte “şirk” ortak paydasında buluşan Kureyş müşriklerinden önce gelen Hz. Musa devrindeki müşrikler, bir defada inen Tevrat’ın Allah’ın kelamı olduğunu yalanlamışlardı. Şimdi aynı zihniyette olan Kureyş müşrikleri, şirk dininden ayrılmamak, tevhit inancına girmemek, küfürde inat etmek adına: “Neden Kur’an da Tevrat gibi bir defada inmedi? Neden (Hz.) Musa’ya verilen “ASA” gibi mucizeler (Hz.) Muhammed’e verilmedi?” diyerek küfürlerine çeşitli bahaneler kılıfını uydurdular.

Allah, bunların inat yüzünden ortaya koydukları sudan bahanelerini en kestirme yoldan reddetmek üzere, buyurdu ki:

“Siz şimdi kalkıp 'Kur’an da Tevrat gibi bir defada inseydi, ona iman ederdik.' diyorsunuz. Halbuki sizin zihniyetinizde olanlar o zaman Tevrat’ı da kabul etmemişlerdi. Ona da sihir demişlerdi. Siz de Kur’an’a sihir diyorsunuz. Öyleyse 'Resullüm! De ki: Samimi iseniz, haydi Allah katından bu iki kitaptan daha güzel bir kitap getirin ben ona uyayım.'”

a) Burada her şeyden önce Hz. Musa’ya inen Tevrat’tan söz edilmiştir. O zaman elbette Tevrat Allah’tan gelen bir kitap olarak vahyin ta kendisidir.

b) Bununla beraber, bu ayette müşriklerin bahanelerine bir cevap vardır. Bu makamda -bazı tahrifatlara uğramış olsa da- genel olarak bilinen Tevrat’ın gerçek vahiy olan kimliğine vurgu yapılmıştır.

c) Ayrıca, Tevrat’taki tahrifatın lafzi mi yoksa yoruma dayalı tefsirinde mi tahrifatın yapıldığı konusunda İslam alimleri arasında ihtilaf vardır. Şayet yorumda tahrifat olmuşsa, bu tahrifat, ayetin ifadesiyle çelişmez.

d) Müşriklere yapılan bu çağrı “Tevrat ve Kur’an”la alakalıdır. Burada Tevrat’ta bazı tahrifatlar olsa bile, asıl konu gözleri önünde olan Kur’an olduğu için, onun bir benzerini veya ondan daha güzelini getirmeleri istenmiş ve onlara meydan okunmuştur. (İbn Aşur, ilgili yer)

Dolayısıyla, bu iki kitaptan daha güzelini getirmek mümkün olmayacaktır. Ayrıca ayette “Allah katından... getirin” denilmiş olması, Tevrat’ın durumundan ziyade, Allah katından bir kitabın getirilmesi çağrısı vardır ki bu da imkânsızdır. Maksat da onları susturmaktır...

Bu ayetin ardından gelen 50. ayetten de bu çağrıyla onların susturulmaları hedeflendiğini anlamak mümkündür:

“Eğer senin bu dâvetini kabul etmezlerse, bil ki onlar sadece heva ve heveslerine uymaktadırlar. Halbuki Allah tarafından bir delil olmaksızın kendi heva ve hevesine tâbi olandan daha şaşkın ve sapkın kimse olabilir mi? Allah, zulmü kendine meslek edinen kimseleri hidâyet etmez, emellerine ulaştırmaz.”

e) Son olarak şunu da belirtelim ki, ayette yer alan ve “Allah’ın kitabı” olarak nitelenen Tevrat’tan maksat, Allah tarafından Hz. Musa’ya indirilen asıl (4 Esfar’dan ibaret olan) Tevrat bölümüdür. Yoksa  Kitab-ı Mukaddes’in “Ahdi kadim” denilen diğer bölümlerin hiçbiri Allah’ın kelamı değildir. Bu durum “Ahd-i cedid” için de geçerlidir.

Bunların tamamına “Allah’ın kelamı” denilmesi, “Tağlib sanatı” açısındandır.

Baştan sona kadar tamamen Allah’ın kelamı olduğunu meydan okuyarak ortaya koyan yalnız Kur’an’dır. (bk. İbn Aşur, ilgili yer)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun