İslam diniyle muhatap olan ilkler, Kur'an-ı Kerim'i ve hadis-i şerifleri nasıl bir yöntem ile anlarlardı?
1. Sahabe efendilerimiz ve selefiler reye yok denecek kadar az başvurmuşlar ve Allah'ın gökte olduğuna inanıyorlarmış (hatta bunun haricini düşünenler fırkadan veya dinden çıkar hükmü veriliyormuş) bu doğru mudur?
2. Hadis tenkidçilerinin dahi aklı ikinci planda tutarak, selefiyye metoduyla hadisleri tenkid ettiklerinden dolayı geniş elekli bir ayırma olmuştur ve sahih denilen bazı (mehdi, mesih) gibi hadislerin elekten kaçabileceği ve bu tür hadislerin uydurma olduğu eleştirisi doğru mudur?
3. İmamı Azam'ın "O da adam ben de adam" demesi ilahiyatta doçent yahut profesörlerin de bu yoldan gitmek suretiyle, aklı öne çıkartarak İslamı yeniden yorumlamalarının yolunu açacak bir delil olabilir mi?
4. Müslümanların düşünsel anlamda geri kalmasının sebebi, aklın ikinci plana atılıp tekfir edilmekten de korkmak suretiyle felsefeye yanaşılmaması gibi (Gazali'nin tekfirleri gibi) nedenlerden dolayıdır, eleştirisi ve hatta Darimi'nin kelam ilmine aklın ve felsefenin karışmasından dolayı karşı çıkması ne kadar doğrudur ve nasıl değerlendirmek lazımdır?
5. Şu anda İslamı doğru anlayabilmek için selefiyye anlayışına tekrar dönmek lazımdır, diyenler niçin bu görüşteler?
Değerli kardeşimiz,
1. İslam’ın Kur’an’dan sonra ikinci teşri kaynağı olan sünnete, sahabilerin ve tabiinlerin değer vermelerinden daha tabii ne olabilir ki?..
Onların reye / akla önem vermedikleri doğru değildir. Sahabelerin ve tabiinlerin farklı fetvaları, ayetleri farklı yorumlamaları bunun delilidir. Bu konuda meşhur olan şu hadis-i şerif de bize sahabenin aklını kullandıklarını / yani reye başvurduklarını ve bu tavırları, Resulullah (asm) tarafından tasvip edildiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Peygamber Efendimiz, Hz. Muaz’ı Yemen’e vali olarak tayin ederken, aralarında şöyle bir diyalog geçer:
Peygamberimiz (asm), Hz. Muaz’a soruyor:
— Bir konuda hüküm vermen gerektiğinde nasıl hükmedeceksin?
— Allah’ın kitabıyla hükmedeceğim.
— Allah’ın kitabında bulmazsan?
— Resulullah’ın sünnetiyle.
— Resulullah’ın sünnetinde bulamazsan?
— Kendi reyimle içtihat ederim ve onu geçmem...
— Resulullah’ın elçisini (doğru yola) muvaffak eden Allah’a hamdolsun. (Ahmed b. Hanbel, 5/236; Ebu Davud, Ahdiye,11; Tirmizi, Ahkam,3; Darimi, Mukaddime,30)
Allah’ın gökte olduğuna dair ifadeler gibi müteşabih denilen kapalı ifadeler konusunda -hepsi değil- bazıları manası bilinmiyor diyerek ayetin zahirine göre uyarak, Kur’an’da “Allah göktedir.” denilmiş, o halde bizde öyle deriz, asıl manasını Allah’a havale ederiz demişler. Yoksa, bunların yer-gök var olmadan önce de Allah’ın var olduğunu bilmezler mi?.. (Bu konu bizim sitemizde açıklanmıştır.)
2. Hadisler konusunda yapılan tahkikler ve zayıf-mevzu hadislerin ayıklanması meselesi, sadece Selefiye tarzı bir tenkit olduğunu söylemek doğru değildir. Mehdi hadisine karşı çıkanların başında İbn Haldun gelir ve kendisinin Selefilikle bir ilgisi yoktur.
Hadislerin tenkit kriterleri tamamen işin uzmanları tarafından ortaya konulmuş bir metot çerçevesinde cereyan etmiştir. Zaten bu eleştirileri yapan hadis münekkitlerinin hemen hepsi ne sahabedir, ne de tabiindir. Yani, bazılarının zamanlamasını esas alarak Selefiye dedikleri kriterlere göre de bunlar aklı devre dışı bırakan kimseler değildir.
3. Bazı ilahiyatçıların içtihat haklarının olduğunu -zımnen de olsa- söylemeleri, İmam-ı Azam’la kendilerini karşılaştırmalarına belki de en elverişli delil, yukarıda arz edilen -Hz. Muaz’la ilgili- hadistir. İslam’ın akla verdiği hürriyet, içtihadın her zaman yapılabilmesine imkân vermektedir. Ancak ortaokul mezunu olmasına rağmen, devletten vali yapılmasını isteyen bazı haylaz çocukların durumu ne ise, bu konuda bazı kimselerin durumu da aynıdır.
4. Biz İmam Gazali’nin aklı geri plana attığına dair iddiaların doğru olmadığına inanıyoruz. İmam Gazali, bilakis akla en çok önem vermiş ve hatta İslam filozofu unvanı da almış bir alimdir.
Gazali’nin felsefecileri eleştirmesi, onun felsefeye olan vukufiyetini gösterir. Ancak, İmam Gazali’nin eleştirisi, mutlak değil, Allah’ın vahyini tanımayan materyalist filozofları ya da dinin açık prensiplerini ikinci derecede gören ve bu konuda İslam akidesine aykırı yargılar öne süren İslam filozoflarınadır. "el-Münkızu mine’d-dalal; Tehafutu’l-Felasife" gibi eserlerine bakanlar bu gerçeği görürler.
Bazı hadis alimlerinin sünnete bağlılık hesabına ehl-i reyi tenkit ettikleri doğrudur ve bu normaldir. Çünkü her insan kendi mesleğinin sevgisiyle ona olan taassubuyla başka meslekleri tenkit edebilirler. Özellikle, Hz. Peygamberin açık sünneti ortada iken böyle bir şeye tevessül edilmesini hazmetmemeleri onlar açısında normaldir.
Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri konumuza ışık tutacak mahiyettedir:
“...Öyle de şu hikmet(felsefe) ve İsrailiyat dahi daire-i İslâmiyete duhûlleriyle beraber, bazı nekkad-ı muhakkikîn-i İslâm temyiz ve tasfiyelerine teşebbüs ettiler. Fakat hayfa!. tamamıyla muvaffak olamadılar. İş bu kadar da kalmadı. Çünki tefsir-i Kur'an'a sarf-ı himmet edildiği vakit, bazı ehl-i zahir Kur'anın nakliyatını bazı İsrailiyata tatbik ve bir kısım akliyatını dahi hikmet-i mezbureye tevfik ettiler. Çünki gördüler ki, Kur'an makul ve menkule müştemildir. Hadîs de öyle... Sonra kitab ve sünnetin bazı nakliyat-ı sadıkalarıyla ve bazı muharref İsrailiyatın ortasında bir mutabakat ve münasebet istinbat ettiler.”(Muhakemat, s. 20)
5. Şu anda Seleficilik yapanların konumunu, Bediüzaman Hazretlerinin yukarıdaki ifadeleri çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. Bir de "SELEF” dedikleri sanki bir tek kişiymiş gibi, sanki aralarında hiç ihtilaf yokmuş gibi, sanki hiçbirisinde yanlışın yapılması mümkün değilmiş gibi, sanki onlar vahye mazharmış gibi konuşurlar. Bunlar İslam’ın tedriç metodunu nazara almadan konuşuyorlar.
İlk zamanlarda İslam’ın saf zihinlerde yer etmesi söz konusu olduğunda, bazı alimler, kelam ilmiyle uğraşanların zındık olacaklarını söylediler. Ancak, “Zaman büyük bir müfessirdir, kaydını gösterse itiraz edilmez.” gerçeğinden hareket eden binlerce İslam alimi, akla gereken önemi verdiler, hatta kelam ilminin farz-ı kifaye olduğunu belirttiler.
Kur’an’da, insanların aklını kullanmaları için onlarca defa akla, tefekküre, düşünmeye vurgu yaptığı halde, Seleficilik perdesi altında Ehl-i sünnetin prensiplerine aykırı davranan bir kısım zahirperestlerin durumu elbette tartışmaya açıktır.
Dört mezhep alimlerinin hepsi de hem sünnete hem de akla önem vermiş ve ikisinin arasını bulmaya gayret sarfetmiş, hatta “Aklı ile nakil çelişirse, akıl esas alınır ve nakil ona göre tevil edilir.” hükmünü getirmişlerdir. Yeter ki akıl akıl olsun; aklıselim olsun...
İlave bilgi için tıklayınız:
- Sahabelerin sünneti algılama ve hayata tatbik etme metodları nasıldı ...
- Mülk suresi 16 ve 17. ayetlerde Allah için, "gökteki" ifadesi ...
- İmam Azam Ebu Hanife'nin, Allah nerdedir, diye soran birisine ...
- Hz. Mehdi ile ilgili hadisler açıklar mısınız?
- Hadislerin değişmeden bize ulaştığına nasıl emin olabiliriz ...
- İmam-I Âzam da Bizim Gibi mi?
- İslam Dininin mantık ve bilime bakışı nasıldır?
- Gazali Hazretleri'nin kelam ilmi hakkındaki görüşleri nelerdir?
- Selefiler hakkında bilgi verir misiniz? Şu andaki Selefiliğin kurucusu ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Mezhepler Dosyası
- Mutezilenin, İslam düşüncesine katkıları, zararları nelerdir?
- İmam Gazali, ilk halifeliğin Hz. Ali'nin hakkı olduğunu söylemiş midir?
- Allah'ın emir ve yasaklarına uymadan, onun rahmetini beklemek yanlış mı?
- Buhari, Ebu Hanife için küçük deccal demiş mi?
- Cennet veya cehennem için ibadet eden zalim mi olur?
- Akıl ile ayet ve hadis çelişirse akıl tercih edilir, sözü doğru mudur?
- İmam Gazali agnostik olmuş mu?
- Miraçta Hz. Musa ile İmam Gazali’nin ruhaniyetlerinin görüştükleri doğru mudur?
- Gazali'nin metodolojik şüphesi nedir ve bu metodoloji nasıldır?