Haramdan sakınmak farz mı?
- Haramları yani büyük günahları yapmamak farz mı?
- Haramdan kaçınmak vacip sevabı mı, farz sevabı mı kazandırıyor?
Değerli kardeşimiz,
Haramı Terk Etmek Farzdır
Haramı terk eden farz sevabı alır, zira haramı terk etmek de farzdır.
Haramı işleyen haram günahı aldığı gibi, haramı terk eden ve yapmayan da farz sevabı alır.
Farz ve vacip konusuna gelince:
Müçtehitleri çoğunluğu, vacip kavramını farz anlamında kullanmışlardır. Hanefi mezhebinin dışındaki diğer hak mezheplerde, hüküm bakımından vacip, farz anlamında kullanılır. Buna göre, vacip de farz demektir. İster vacip denilsin isterse de farz denilsin ikisiyle de aynı mana anlaşılır.
Ancak Hanefilere göre ise, kati delille sabit olan hükme farz, zanni delille sabit olan hükme vacip diyerek ikili bir ayırım yapmışlardır. Ancak Hanefîler, vacibin de farz gibi kesin olarak yapılması gerektiği görüşündedir. Onların bu ayırımı daha çok delilin kuvvetini ve inkârın dinî sonuçlarını göstermeyi hedefler.
Özetle, haramı terk eden ve yapmayan bir Müslüman farz sevabı alır. Farzı yerine getirmek de haramı terk etmek de sürekli ibadet etmektir, sevap kazanmaktır.
Haramdan Sakınmak ve Farzları Yerine Getirmek Şarttır
Yaradılışımızın gayesi olan Allah’a kulluğumuzu en güzel şekilde ifa için, Sevgili Peygamberimizin (asm) yolunu takip edip ilahi emir ve yasaklara riayet ederek, haramlardan kaçınmamız icap etmektedir.
İmandan sonra en büyük mükellefiyetimiz: farzları eda edip, haramlardan sakınmaktır. Her ikisi de aynı derecede emirdir. Bu iki emre uymak da farzdır; yapılması gerekenleri yapmak farz olduğu gibi, terk edilmesi gerekenleri de terk etmek yine farzdır.
Haramı Terk Etmek Önce Gelir
Bir insanın hastalıklara sebep olacak hallerden korunması, onun beslenmesinden, yiyip içmesinden daha önemlidir. Bunun gibi Müslümanların dini hayatlarını, maneviyatlarını ayakta tutmak için de inançla ilgili yanlışlardan temizlenmek, manevi kazançlarımızı yiyip bitiren haramlardan sakınmak daha mühim görünmektedir.
Nitekim İslam hukukunun esaslarını teşkil eden Mecelle’de bir hüküm olarak ifade edildiği gibi “Def-i mefasit, celb-i menafiden evladır.” yani kötülüklerden korunmak iyilik yapmaktan daha faziletlidir.
Bilindiği gibi, maddi ve manevi her türlü terakki ve tekâmülün iki esası vardır: Faydalı işler görmek ve zararlılardan uzak durmak. Birincisine “celb-i nef’”, yani fayda vereni celp etmek deniliyor, ikincisine ise “def-i şer”, yani şerri gidermek. “Her zaman, def-i şerrin celb-i nef’a racih olduğu” yani ona üstün geldiği, ondan daha fazla önem kazandığı beyan edilmekte.
Zarar def edilmediği taktirde kazancın bir manası kalmaz. Dibi delik bir kovaya, su doldurmanın hiçbir manası yok. Öncelikle kazanca engel olan sebepler ortadan kaldırılarak kazancın önü açılmalı. Kur’an okumak tam manasıyla bir hayırdır. Biz, her harfinde en az on sevap bulunan bu ulvi ibadete başlarken, önce kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırız. Bu bir def-i şerdir. Bunu, celb-i nef, yani besmele çekme ve Kur’an okuma takip eder. Zarar yollarını kapamayan bir insan, kazandığından çok daha fazlasını kaybedebilir ve bu yolun sonu iflasa çıkabilir.
Haramı Terk Etmek Binler Sünnet Sevabı Kazandırır
Öncelikle ifade edelim ki, her sünnetin değeri vardır. Ancak bazı kimseler ne yazık ki bir sünneti yerine getirmek adına zaman zaman haramlara girebilmektedir. Örneğin hastayı ziyaret etmek sünnettir, ancak bu ziyarette gıybet gibi bir haram işlenebiliyor.
Bu nedenle sünneti işlemek ile günaha girme durumu çatışırsa, sünneti terk edip haram da girmemek tercih edilmelidir. Bu durumda haramı terk ederek binler sünnete mukabil sevap alınabilir.
Buna göre, gıybeti terk etmek farz olduğu için, belki de binler sünnetin sevabı alınabilir. Bu durum her haram konu için böyledir.
Şu halde, bir haramı yapmayan ve terk eden bir mümin, Allah’ın yapmayın emrine uygun hareket ettiği için, farz işlemiş ve farz sevabı almış olacağından, belki binler sünnete mukabil gelecek sevaplar alabilir.
Her Hükmün Derecesi Farklıdır
Şeriat kitaplarında; farzın vacipten, vacibin sünnetten daha sevaplı ve faziletli olduğu hükmü zahir ve sarih bir hükümdür.
Buna göre, haramı terk etmek farz, tahrimen mekruhu terk etmek vacip, mekruhu terk etmek de sünnet olur.
Bunlardan bazı örnekler verelim:
* Bir sünnet ile bir mekruh çatışınca, yani sünnet işlemek için, mekruh işlemek zorunda kalınca, sünneti bırakmak gerekir. Yani mekruhtan kaçmak, sünneti yapmaktan önce gelir.
* Bir farz ile bir haram çatışınca, yani farz işlemek için haram işlemek zorunda kalınacaksa, farzı tehir etmek gerekir. Haramdan kaçmanın sevabı, farzları yapmanın sevabından daha fazladır.
* Emir ile yasak bir araya gelince, yasaktan kaçılır. Çünkü haramdan kaçmak, farzı yapmaktan önce gelir.
Bununla beraber, haramı, tahrimen mekruhu ve mekruhu terk etmeyi öncelemeye verilen bu değer, farzı, vacibi ve sünneti terk edelim şeklinde yanlış anlaşılmasın. Elbette günahtan sakınmak esas olmakla beraber, farzlar başta olmak üzere vacipleri yerine getirmek şarttır. Mekruhları terk etmekle beraber sünnetleri elinden geldiğinde yerine getirmeye gayret edilmelidir.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Haramları terketmek mi yoksa helalleri yapmak mı daha sevaptır ...
- Namaz kıldığı halde günah işleyen bir insanın, namaz kılmasından ...
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Namaz kıldığı halde günah işleyen bir insanın, namaz kılmasından dolayı sevabı günahından fazla olur mu?
- "Her hükümdarın bir koruluğu vardır. Allah'ın koruluğu ise haramlardır." Bu hadisi nasıl anlamalıyız?
- BÜYÜK GÜNAHLAR
- Facebookta dini bir grupta yönetici oldum üyelere özel bir grup binlerce üyesi var paylaşımları onaylarken açık saçlı profil resmi olan kadınların ve açık kadın
- Kadınlar, kendilerine özel yüzme havuzlarına gidebilirler mi?
- Rahman Suresi 35. ve 36. Ayetlerde, "Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir, kendinizi savunamazsınız. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz." denilmektedir. Bunun nimet yönü nedir?
- Teheccüd namazını kılmak veya kerahet vaktini uyanık geçirmek arasında bir tercih yapmak durumunda kalsak, hangisi daha önceliklidir?
- Ayette geçen "ve'fu annâ, veğfir lenâ, verhamnâ" (Bakara, 2/286) ifadeleri niçin bu sıra ile gelmiştir?
- Bayan iç çamaşırlarının erkekler tarafından satılması ve bunun bayanlar tarafından alınmasının dinen hükmü nedir?
- Avret Yerleri Neresidir?