Günümüzde optik sensörlü musluk, ses komutuyla çalışan cep telefonu gibi sayısız alet geçmişte mucize olarak algılanabilirdi. Mucize veya kerametin, bilimsel olarak kavranamadığı için "mucize" olarak adlandırıldığı söylenebilir mi?

Tarih: 24.06.2011 - 00:40 | Güncelleme:

Soru Detayı
- İspirtizma ve manyetizmanın mahiyetleri ve farklarını açıklar mısınız?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

İSPİRTİZMA: Ölülerin ruhlarıyla, bazı şartlar altında haberleşmenin mümkün bulunduğuna inanan görüş ve bu maksatla yapılan tecrübeler.

"İşte eski zaman kâhinleri gibi şimde de medyumlar suretinde yine bir nevi kâhinlik Avrupa'da ispirtizmacıların içlerinde baş göstermiş."(bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup)

MANYATİZMA: Birisinin, bâzı hareketleri ile başkası üzerinde uyuşukluk verici tesir. Telkin ve hipnozla bir kimseyi etkileme.

* * *

Bizim bir şeye mucize dememizle o mucize olmaz. Mucize, bir peygamberin elinde vuku bulan olağanüstü bir harikalıktır. Bugün bir peygamber olmadığına göre, mucize de yoktur.

Diyelim ki yüz yıl öncesinde bisiklet de yoktu. Biz buna da mucize mi diyeceğiz?

Prensip olarak, bir peygamberin elinde meydana gelen bir harikaya mucize; bir velinin elinde meydana gelen harikaya keramet, bir fasık/kâfirin elinde meydana gelen harikaya -değişik adlarıyla- sihir / istidrac; farklı zamanlarda keşfedilerek meydana gelen harikaya ise, tekâmül harikası-teknoloji harikası denir.

Diğer bir ifadeyle; peygamberlik iddiasına eşlik eden bir harika mucizedir. Takva ve istikamet dairesinde görünen velayet eşliğinde meydana gelen bir harika keramettir. Bu iki manevî alanın dışında kalan zeminin eşliğinde meydana gelen harika (şaveze, sirk, telepati, ispirtizma, manyetizma ve benzer adlarıyla) bir sihirdir, cinciliktir, göz bağcılığıdır,  istidraçtır... Evrende ve insanlık camiasında geçerli olan tekamül kanununun bir yansıması olarak, maddî sanatların eşliğinde meydana gelen harikalar  ise, -mucize, keramet, sihir olmayıp- fiziksel gelişmeye dayalı teknolojik harikalardır.

Diğer bir ifadeyle; meydana gelen harikalar ile maddi sebepler arasında kuvvetli bir bağ olduğu zaman, buna teknolojik harika diyoruz. Böyle bir harika ile maddî sebepler arasında hiçbir bağ bulunmadığı takdirde buna -yerine göre- mucize veya keramet diyoruz.

Mesela, Hz. Süleyman (as)’ın hiçbir vesile olmadan havada uçması bir mucizedir, keza bir sebep/vasıta olmaksızın havada uçan bir velinin bu uçuşu bir keramettir. Fakat, uçakla havada uçmak -bilinen bir vasıtaya dayalı olduğu için- bu uçuş ne mucize ne de keramet kavramına dahildir; bilakis Allah’ın kullarına lütfettiği bir ilhamla meydana gelen teknolojik bir harika olarak değerlendirilir.

Yine, Hz. Nuh (as)’un yaptığı gemi bir mucizedir. Çünkü, geminin yapılması sadece maddeye bağlı değildir. Her şeyden önce su ile su üzerinde duran cismin durumu, özgül ağırlık ile cismin hacmi, arşimet kanunu olarak ifade edilen suyun kaldırma kuvveti, havanın durumu ve benzeri bir çok harika yönleri var ki, Hz. Nuh’un bir beşer olarak onları bilmesi mümkün değildir. “Onu bizim gözetimimizde yap.” mealindeki ayette işin ilahî cephesine dikkat çekilmiştir. Fakat, bu gemiyi bir numune olarak vahiy eden Allah’ın bu harika sanatına bakarak yapılan diğer gemiler birer sanat harikası olmakla beraber, bir mucize değildir.

Şu da bir gerçektir ki, şu anda mevcut olan sanat harikalarının her biri bir peygamberin insanlık camiasına bir hediyesidir.  Nitekim sanatkârlar arasında da bazı peygamberler bazı harika sanatların piri kabul edilir. Mesela, terzilik ve tekstil sanayisinin piri Hz. İdris, denizcilik sanayisinin piri Hz. Nuh, saatçıların piri Hz. Yusuf, demir sanayisinin piri Hz. Davud, havacılık sanayisinin piri Hz. Süleyman, sondajlama tekniğinin piri Hz. Musa, tıp ilminin piri Hz. Lokman ve Hz. İsa’dır (Aleyhimüsselam).

Özetle; mucizeler peygamberliğin ürünü; kerametler velayetin ürünü; sanat ve medeniyet harikaları ise, tekamül kanununa bağlı olarak ortaya çıkan teknoloji ürünüdür. 

Kur’an’da da işaret edilği üzere, peygamberlerin elinde meydana gelen harikalar birer mucizedir; onları takip ederek o mucizelerin bir benzerlerini yapmak ise, mucize değil, ama patenti o ilahî mucizelere ait birer çıraklıktır.

Kur’an bir çok yönden insanları irşat ediyor. Bu husus belagat ilminin uzmanları ve muhakkik araştırmacı alimlerin ittifak ettiği bir konudur. O hâlde, Kur’an’da  peygamberlerin mucizelerinden söz edilirken, maksat tarihi olayları ders vermek değil, bilakis insanların o mucizelerin bir benzerini yapmaları için yol göstermek ve yapmaya teşvik etmektir. İleriki zamanlarda -o mucizelerin aynısı olmasa da- benzerlerinin nasıl yapılıp, insanların istifadesine sunulacağı konusunda onları irşat edip yönlendirmektir. Ve Kur’an’ın bu irşadı, maksadına ulaşmıştır.

Hattâ denilebilir ki, mânevî kemâlât gibi, maddî kemâlatı ve hârikaları da ilk olarak, mucize yoluyla insanlığa hediye eden peygamberlerdir.

Bu temel düşünceden hareket eden Bediüzzaman, elektrik, tren, tayyâre, telgraf, televizyon, artezyen kuyuları, ateşte yanmayan madde (amyant), ışınlama, tıbta ölülerin diriltilmesi, cin ve şeytanların teshîr ve istihdamına kadar pek çok hârikaya, Kur’ân’ın âyetlerinden örnekler verir. İnsanların ilim ve san’at yoluyla bunları elde etmeye teşvik edildiklerini söyler. (bk. Sözler, Yirminci Söz.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun