Günümüzde hadis rivayet etmek mümkün müdür?

Günümüzde hadis rivayet etmek mümkün müdür?
Tarih: 20.02.2020 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hadisler; metin ve senetleriyle beraber temel hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerin, ehli tarafından ilgili kaynaklardan alınıp aktarılması mümkündür. İlk asırlardaki gibi şifahi bir hadis aktarımına ise günümüzde ihtiyaç duyulmamaktadır.

Rivayet, hadisi senedi ile birlikte nakletmek, söyleyene nispet etmek demektir.

Hz. Peygamber (asm) Efendimizin sözlerinin doğru bir şekilde nakledilebilmesi, aktaranların hatalarından ve yalanlardan korunabilmesi için zamanla rivayet sırasında bazı şartların gözetilmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu şartların temelinde, rivayetin bir senede yani Peygamber Efendimize (asm) kadar ulaşan raviler silsilesine sahip olması gelmektedir. Ayrıca gerek ravilerin gerek metnin birtakım özellikleri kendisinde bulundurması gerekmektedir. 

Rivayetlerde isnadın şart koşulması, çok erken dönemlerde “fitne” hadisesinden sonra başlamıştır. Söz konusu fitnenin hangi fitne olduğu tartışmalı olsa da ilk hicrî yüzyıl tamamlanmadan isnad kullanımının yaygınlaştığını ve yerleştiğini söylememiz mümkündür. İkinci yüzyıl başlarından itibaren ise isnad kullanımı hadis rivayetinde vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir. Artık isnadını zikretmeyenlerin, yani hadisi kimden aldığını söyleyemeyenlerin aktardıkları sözlere itibar edilmemeye başlanmıştır.

Hicri ikinci ve üçüncü yüzyılda hadislerin kitaplara tamamen kaydedilmesi ve belli başlıklar altında tasnif edilmesinden sonra, hadislerin şifahî / sözlü rivayetinin yanı sıra kitaplardan rivayeti de gündeme gelmiştir.

Kitaplardan rivayet, beraberinde ravilerde birtakım tesahül ve gevşekliklere yol açmıştır. Hadislerin daha âlî (daha kısa) isnadlarla kitaplarda kayıtlı olması bazı ravileri hıfz, zabt ve itkân (titizlik) noktasında rehavete sürüklemiştir.

Özellikle hicri dördüncü asırdan sonra görülmeye başlanan ve boyutu gittikçe artan bu durum, İbnü’s-Salah’ın (ö. 643/1245) artık söz konusu dönemlerin isnadlarına itibar edilerek hadislerin sahih ve hasen olmalarına karar verilemeyeceğini söylemesine sebep olmuştur. Çünkü hadisler, ravilerin son derece titiz oldukları dönemlerde yazılan mutemet eserlere kaydedilmiştir. Ona göre ilk dört yüzyılda kaleme alınan mutemet eserlerdeki isnadlar hadislerin sahih mi yoksa hasen mi olduklarına karar vermek için yeterli ve güvenilirdir. Bu dönemden sonraki isnadlarda ise bahsedilen sebeplerden dolayı bazı kusurlar ortaya çıkmıştır.

Bu yüzden İbnü’s-Salâh’a göre sahih ve hasen hadislerin yani makbul hadislerin tespitinde yaklaşık olarak beşinci asrın ortalarından (yaklaşık h. 450’lerden) önce yazılan mutemet ve meşhur eserlere müracaat edilmelidir.

Söz konusu tarihlerden sonra hâlâ isnad ile hadis rivayet edilmesi ise teberrük ve teşerrüf amacı taşımaktadır. Yani raviler Hz. Peygamber Efendimize (asm) kadar uzanan bir isim silsilesinin içerisinde kendi isimlerinin bulunmasını, bir şeref ve teberrük vesilesi olarak görmektedirler. Yoksa hadisin sahih mi hasen mi olduğunun çok daha önce yazılan kitaplardaki isnâdlar üzerinden tespit edilmesi mümkündür. Üstelik bu eserlerdeki isnadlar daha kısa, yani ravi sayısı daha az olduğu için, hata ihtimali de daha düşüktür.

Günümüzde de Hz. Peygamberimize (asm) kadar uzayan isnadlarla kitaplar üzerinden hadis rivayet edilmektedir.

Fakat bu, yalnızca bir teberrük ve teşerrüf vesilesi olarak düşünülmelidir. Yoksa bu isnadlar üzerinden tashih ve tahsin yapılması yani hadisin sahih mi hasen mi olduğuna karar verilmesi hem mümkün değildir hem de gereksizdir. Çünkü günümüze kadar uzayan ravilerin tamamının hadis ilmi açısından güvenilir olup olmadıkları bilgisi kitaplara kaydedilmemiştir.

Kaldı ki hicri ilk dört asra ait kitaplarda bulunan çok daha kısa ve güvenilir isnadlar üzerinden bu hükmün verilmesi imkan dahilindedir.

Özetle, günümüzde Hz. Peygamber Efendimize (asm) kadar uzayan senedlerle hadis rivayet etmek mümkündür ve bu şekilde hadis de rivâyet edilmektedir. Fakat bu, hadisleri tashih ve tahsin amacı değil, yalnızca teberrük ve teşerrüf maksadı taşımaktadır.

Ayrıca bunun, ümmet-i Muhammed’e mahsus olan isnad uygulamasının kesintiye uğramadan devam ettirilmesi gibi sembolik bir amacı vardır.

Bu gibi bir amaç taşınmadığı sürece, en kestirme ve en garanti yöntem hadislerin güvenilir eserlerden alınması ve aktarılmasıdır. Böylece çok uzun ve çok fazla isim içeren ve günümüze kadar uzayan isnad silsilelerinin tekrar edilmesine de gerek kalmayacaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun