"Dinsizlik ahlaksızlık değil, dindarlık da ahlaklılık değildir." diyenlere nasıl bir açıklama yapılabilir?

Tarih: 09.02.2012 - 19:37 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Başta İslam dini olmak üzere bütün semavî dinlerin temel gayelerinden biri, insanlara güzel ahlakı öğretmektir. Peygamber Efendimiz (asm) bu gerçeği,

 “Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”(Aclunî, 1/211)

manasındaki hadisleriyle ifade etmiştir.

Güzel ahlakın çekirdekleri bütün insanlarda vardır. Çünkü, Allah insanı mahlukların en şereflisi, en mükemmeli olarak yaratmıştır. Bu mükemmellik, fiziki güç, fiziki maharet bakımından değildir. Çünkü, insanın bir öküz kadar güçlü olmadığı, bir at kadar hızlı koşamadığı bilinmektedir. Demek ki, insanın bu şerefli ve onurlu tarafı, onun fıtraten mükemmel bir manevi yapıya, yüksek ahlaka, ilim ve irfana sahip olabilme yeteneğidir. Bu mükemmellik din faktörü olmaksızın bütün insanların ortak paydasıdır.

Bubunla beraber, insanın yaratılışında var edilen bu güzel ahlak ve diğer güzel hasletlerin inkişaf etmesi, çekirdek halindeki bu güzelliklerin gelişip dışa yansıması için eğitime ihtiyaç vardır. Bu tartışmasız bir realitedir. Bu eğitim ve öğretim, iki şekilde olabilir: Birisi, seküler manada yapılan bir eğitim, diğeri dini manada yapılan eğitim. Bu iki eğitimin de elbette etkileri var. Fakat hiç kimse inkâr edemez ki, dinin etkisi kıyas kabul etmeyecek kadar daha fazla etkiye sahiptir.

Çünkü, insanların evrensel boyuttaki güzel ahlak sahibi olması, her zaman kişinin istek ve arzularıyla çakışmaz, çoğu zaman çelişir. Çelişmesi nispetinde uygulanması zorlaşır ve ilgili eğitimin etkisi de azalır. Bu yüzdendir ki, eğitimin kalitesini arttırmak için eskiden beri, ceza ve ödül faktörleri getirilmiştir. Teşekkür, takdir belgeleri bu tür birer ödüldür. Sınıfta kalmak veya karneye zayıf not düşmek bir cezadır. Hatta sadece bir ödül almamak da çoğu zaman kişiler için bir eksiklik, noksanlıktır ki, bu da bir açıdan cezadır. Bu iki faktörün, eğitime ciddi katkı sağladığında şüphe yoktur.

İşte konuya bu perspektiften bakıldığında, dinlerin ahlak ve benzeri güzelliklerin öğretilmesindeki rolleri başka hiç bir doktrinle kıyas bile kabul etmez. Zira, kalbine cennet ödülü ve cehennem cezası gibi iki büyük sonuç nakşedilen kimselerin her güzellikte olduğu gibi ahlaki güzellik yarışmalarında da en başarılı olmaları kaçınılmazdır. İslam tarihi  boyunca, başta Müslümanlar olmak üzere, genel olarak dindarların dinsizlerden daha ahlaklı oldukları görülen bir tarihi realitedir. Zira, -yukarıda ifade edildiği üzere- yaratılışları itibariyle aynı ortak paydayı paylaşan insanlardan birinin, bu ortak paydasını geliştirecek ve etkinlleştirecek ekstra bir özelliğe sahip olmasından ötürü daha farklı bir hale gelmesinden daha tabii bir şey olamaz.

Evet, kafir ile mümin madem ki aynı yaratılışa sahiptir. İkisinin de güzel ahlak çekirdeği vardır. Öyleyse kim bu çekirdeği sular, çapalar, güneş görmesini sağlar ve kötü dikenlerden arındırırsa, elbette onun çekirdeği çok daha güzel olur. İşte, din eğitimi ve fonksiyonu bunları fazlasıyla yapar.

Şunu unutmayalım ki, her Müslüman her zaman İslam ahlakını yaşıyor olmayabilir. Her kâfir de her zaman kafir ahlakını yaşıyor değildir. Fakat, şu bir gerçektir ki, her güzellik İslam dininin emrettiği veya tavsiye ettiği yahut da izin verdiği bir faktördür. Bunu daha somut bir ifadeye dökersek; "Her kötü ahlak bir küfür sıfatıdır, her güzel ahlak bir iman sıfatıdır." Mümin bir kimse, küfür sıfatı olan ahlaksızlığı taşıdığı zaman -onunla kafir olmasa da- çirkinleşir. Kafir bir kimse de iman vasfı olan güzel ahlakı taşıdığı zaman -onunla mümin olmasa da- güzelleşir.

Dışarıdaki manzarların bazen farklı yansımaları bu sırdan ileri gelmektedir. Merhum M. Akif’in dediği gibi, "Onların işi bizim dinimiz gibi sağlam, bizim işimiz onların dini gibi çürük."

Konuyu bu minval üzere, daha fazla değerlendirmeyi zekanıza havale ediyoruz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun