Allah, Yahudilere ceza olsun diye tırnaklı hayvanları haram kılıyor; adalet mi bu?

Tarih: 29.06.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Allah, Yahudilere ceza olsun diyerekten onlara tırnaklı hayvanları haram kılıyor. Ancak, aralarından bazılarının hatası yüzünden, bu yasağın hepsine yapılması ne kadar adaletlidir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evvela, “Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Hiçbir günahkâr başkasının günâhını yüklenmez.” (Enam, 6/164) mealindeki ayette vurgulanan adalet anlayışı, evrensel bir adalet ölçüsüdür. Bu sebeple, hem Tevrat’ın hem de Kur’an’ın ifadelerini bu çerçevede anlamaya çalışmamız gerekir, diye düşünüyoruz.

Örneğin, Tevrat’ta geçen “babalarının günahını, torunlarından, üçüncü, dördüncü nesillerinden sorarım” anlamına gelen ayeti, sosyolojik fenomenler çerçevesinde, adalet anlayışını aşındırmayacak bir yorumla açıklamaya çalışmalıyız. Babaların günahından dolayı değil, evlatların da aynı suçlara ortak olmalarından ötürü, her ikisini -aynı ortak paydada buluşturan suçlarından ötürü- aynı kategoride değerlendirmek gibi bir yorumla aralanabilir, bir çıkış kapısına yönelebiliriz. Yani, “babalarının günahını, torunlarından, üçüncü, dördüncü nesillerinden sorarım” demek, “babaların yaptıklarından etkilenerek aynı suçu işleyen torunlarından da bu suçun sorulacağını” anlamakta bir sakınca olmasa gerektir. İfadenin öyle kullanılması ise, muhatapları irşat etmek ve şiddetle uyarmaya yöneliktir. Yapılan suçların sadece babaları yakmakla kalmayacağı, babalarına bakarak aynı suç geleneğini sürdüren torunlara kadar uzanacağı mesajını vermek, irşat üslubuna daha uygundur.

Kur’an’da geçen,

“Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere, sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezadır. Biz elbette doğru söyleyeniz.” (Enam, 6/146)

mealindeki ayette yer alan yasaklar, bizzat zulüm yapanlara uygulanan bir cezadır. Kur’an yorumcularının bildirdiğine göre, bu cezalar, daha önceki babaların yaptıkları zulümlerinden ötürü değil, bizzat Hz. Musa zamanında yaşayanların, “Tih devresi denilen 40 yıllık yaşam sürecinde, buzağıya tapmaları, yiyecek konusunda sabırsızlık göstermeleri, Hz. Musa’ya 'Sen git Rabbinle birlikte savaş, biz burada oturuyoruz' ” şeklindeki isyanlar türünden işledikleri suçlara karşı verilen bir cezadır. (bk. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)

Nitekim, Levililer’de bu yasaklar "İsrail halkına deyin ki” başlığı altında işlenmiş ve bu yasakların Tevrat’ın yasakları olduğuna işaret edilmiştir. (Lev.11: 2-8).

Bununla beraber, Kur’an’da bazen “insan”, “Yahudi”, “Nas” gibi kelimeler mutlak olarak kullanılır fakat belli bazı kimseler kastedilir. Bununla -belki de- diğer insanların da ders çıkarmaları amaçlanmış olur. Onun için, bu gibi ayetlerde söz konusu edilen Yahudilerin hepsi değil de suç işlemiş olanlar kastedilmiş olabilir.

Ayrıca Kur’an-ı Hakim, bazı insanların babalarını nazara verirken, onların yaptıkları suçlara çocuklarının da ortak olduklarına işaret etmek iter. Sözgelimi, Yahudilerin peygamberlere karşı isyan etmelerini, eskiden beri gelenek haline gelen çirkin bir tavır olduğu vurgulanırken, onların sadece Hz. Muhammed (a.s.m)’e karşı değil, bizzat İsrail oğullarından gelen Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya, Hz. İsa (aleyhimüsselam) gibi peygamberlere karşı da isyan etmeyi bir huy haline getirdikleri hatırlatılarak ona teselli verilir.

İlahî  cezanın genellemesi ise, imtihan sırrının bir yansımasıdır.

“Öyle bir musibetten çekinin ki, geldiği zaman sadece sizden zulüm yapanlara mahsus kalmaz.” (Enfal, 8/25)

mealindeki ayette vurgulandığı üzere, zalimleri cezalandırmak için gelen bir ceza, bir musibet -imtihanın gizlilik esasını muhafazaya yönelik olarak- masumları da  yakar. Fakat masumlar mükâfatını fazlasıyla alırlar. Örneğin bir deprem olduğu zaman, zalimlerle mazlumlar beraber ölebilir. Fakat, bunlardan biri yaptığı zulmün cezasını çekerken, biri de musibetin mükâfatını alır.

Kaldı ki, suçlu olanlar sadece doğrudan suç işleyenler değildir. Suçluyu koruyan, yataklık eden, suçun işlenmesine zemin hazırlayan, suçun işlenmemesi yolunda -elinden gelen- gayreti sarf etmeyen, suskun kalarak suça karşı bîgane kalanlar da suç ortaklarıdır. Bir ceza geldiği zaman bunların hepsini kapsaması, ilahî-evrensel adalet anlayışına aykırı değildir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun