Maide 33. ayette diri diri çarmıh cezası mı var?

Tarih: 26.10.2022 - 09:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Maide süresi 33 ayette çarmıhtan bahsediyor. Çarmıha gerilen birisi üç günde ölür bu bir işkence cezası değil midir?
- Bazıları önce öldürüp sonra asılması gerektiğini söylüyorlar veya asılıp süngü ile öldürülmesinden bahsediyor diyorlar fakat ayetin zahirinden böyle bir anlam çıkmıyor; çünkü Peygamber döneminde kişiler canlı asılıp ölüme terk edilirdi bu bilgi doğru mudur.?
- Peygamber döneminde diri diri asılma var mıydı?
- İslam tarihinde Emevilerde ve dört halife döneminde diri diri asılma cezası uygulandı mı?
- Bu ayete göre birini diri asıp ölüme terk etmek işkence değil midir üstelik bu ceza Romalıların cezasıdır, peki işkence İslam’da yasak değil midir?
- Açıklayabilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetin meali şöyledir:

“Allah’a ve peygamberine karşı savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları yahut el ve ayaklarının çapraz olarak kesilmesi ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onların dünyada uğradıkları aşağılayıcı cezadır. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır.” (Maide, 5/33)

Öncelikle ifade edelim ki, Kur'an ve sünnette diri diri çarmıha gererek ölünceye kadar beklemek diye bir ceza verme yöntemi yoktur. Ayette geçen ceza, asılarak süngü gibi bir aletle öldürmektir.

Eşkıyaya verilecek asılarak öldürme cezası, cezayı ağırlaştırıcı, suçluyu ve cezayı teşhir edip kamu vicdanını yatıştırıcı ve toplumda suçun işlenmesini önleyici bir rol oynar.

Ancak fakihler bu cezanın uygulanma şeklinde farklı görüşlere sahiptir:

İmam Azam, İmam Şafi ve İmam Ahmed b. Hanbel’e göre, eşkıya öldürüldükten sonra bir yere asılarak teşhir edilir; asmadan amaç, suçlunun işkence görmesi ve cezanın ağırlaştırılması değil kamuoyunun uyarılmasıdır.

İmam Ebu Yusuf ve İmam Malik gibi âlimlere göre ise, eşkıya asılarak kesici bir alet ile öldürülür. Çünkü ancak bu takdirde eşkıyaya ayette zikredilen en ağır ceza verilmiş olur.

Bu kısa bilgiden sonra detaya gelince:

Tefsirlerde ilgili ayetlerin nüzul sebebi hakkında farklı rivayetler vardır.

Buhari ve Müslim’in naklettikleri bir hadise göre, Ukül ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Medine’ye gelerek Müslüman olmuşlar, daha sonra da Hz. Peygamber (asm) Efendimize buranın havası kendilerine iyi gelmediği için hastalandıklarını bildirmişlerdi. Resulullah (asm) da onları zekât olarak toplanmış olan beytülmal develerinin otlatıldığı yere gönderdi; beslenme ve tedavi maksadıyla develerden yararlanmalarını tavsiye etti. Onlar da Hz. Peygamber’in tavsiyelerini uyguladılar. Fakat bir süre sonra sağlıklarına kavuşunca İslam’dan dönerek çobanı ağır işkencelerle öldürdüler, develeri de sürüp götürdüler.

Hz. Peygamber Efendimiz (asm) olayı haber alınca, arkalarından adam gönderip onları yakalattı ve çobana yaptıkları işkencenin aynısını kısas yoluyla kendilerine uygulanmasını emretti. (bk. Buhari, Tefsîr, 5/5; Diyat, 22; Müslim, Kasame, 9)

Olay üzerine bu ayetler inmiş, Allah ve resulüne isyan edip onların buyruklarına karşı savaş açan ve yeryüzünde fesat çıkaranların cezalarının ayette açıklandığı şekilde olacağını bildirerek, Hz. Peygamber’in (asm) verdiği cezayı kaldırmıştır.

Ancak bazı müfessirler, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Peygamber’in (asm) –suçları ne olursa olsun– insanları bu şekilde cezalandırmasını sağ duyunun kabul edemeyeceğini, bu rivayetlerin ahad rivayetler olduğunu ve hangi maksatla ortaya atıldığının bilinmediğini, oysa bu ayetlerin yukarıdan beri devam eden İsrailoğulları’yla ilgili ayetlerin devamı mahiyetinde olduğunu söylemişlerdir.

Yahudiler Hz. Peygamber (asm) ile yapmış oldukları antlaşmaları sürekli olarak bozmuşlar ve düşmanla işbirliği yaparak müşrikleri Müslümanların aleyhine kışkırtmışlardı. Onların bu hareketleri Allah ve resulüne karşı savaş kabul edilmiş ve ayette geçtiği şekilde cezalandırılmışlardır. (Razi, Mefatih, 11/214)

Nitekim Medine Yahudilerinden Nadiroğulları, hicretin 4. yılında antlaşmaları bozarak Hz. Peygamber’e (as) suikast hazırladıkları için yurtlarından sürülmüş; hicretin 5. yılında ise Ahzab / Hendek Savaşı’nda düşmanla işbirliği yapan Kurayzaoğullarının erkekleri öldürülmüş, kadınları ve çocukları esir edilmiştir. (İbn Sa‘d, Tabakat, II, 57-59, 74-78)

Ayetin bağlam ve üslûbu bu görüşü destekler gözükmektedir. Çünkü bir önceki ayette “Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın, kim bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” buyurulmaktadır. Bu ayetlerde de yeryüzünde fesat çıkaranlara dünya ve ahirette verilecek ceza belirtilmekte, tövbe edenlerin ise affedilecekleri bildirilmektedir.

Ancak “Sebebin hususi olması, hükmün umumi olmasını engellemez.” kuralından hareketle, bu ayetlerin kapsadığı hükümlerin genel olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim İsrailoğulları ile ilgili olan bir önceki ayetle, haksız yere bir kişinin öldürülmesini bütün insanların öldürülmesi gibi telakki ederek, öldürme olayını insanlığa karşı işlenmiş suç sayan Kur'an-ı Kerim, bu ayetlerde de silahlı eşkıyalığı ve yol kesiciliği, halkın huzurunu kaçırdığı ve düzeni bozduğu için, devlete (Allah ve resulüne) karşı işlenmiş büyük bir suç olarak görmüş ve caydırıcı cezalar getirmiştir.

Allah ve resulüne savaş açanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlardan maksat, insanların Allah inancını sarsmaya ve yıkmaya yönelik faaliyetlerde bulunan, Allah ve resulünün koyduğu ilkelere karşı düşmanca tavır alıp meşru nizama karşı çıkan; hırsızlık, eşkıyalık ve kanunsuzluk yapan, yol kesip insanlara korku salan, halkın emniyet ve asayişini bozup canlarına, mallarına veya namuslarına tecavüz eden şahıslar veya bu fiilleri örgütlenerek yapanlardır.  Ayette kullanılan kelimeden hareketle, İslam hukukunda bu suç “hırabe” olarak adlandırılmıştır. (Bilgi için bk. DİA, Eşkıya md. ve Yol Kesme md.)

Bunlar gayrimüslimlerden olabileceği gibi Müslümanlardan da olabilir. Fesat çıkarılan yerden maksat ise İslam devletinin hükümran olduğu yurt veya yönetimiyle antlaşma yaptığı ülkelerdir.

İslam, getirmiş olduğu inanç ve ahlak sistemine karşı düşmanca tavır almaya müsaade etmediği gibi, yeryüzünde fesat çıkararak gerek çevrenin gerekse meşru devlet düzeninin bozulmasına da izin vermez. Zira o, sadece insanların değil, aynı zamanda çevrenin ve ekolojik dengenin de korunmasını, böylece insanların huzurlu ve mutlu bir hayat yaşayabilmelerini hedefler.

Uygulamada bazı görüş ayrılıkları olmakla birlikte İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, silahlanıp açıktan devlete baş kaldıran ve eşkıyalık yapan kimseler:

- Yalnızca adam öldürmüş iseler idam edilirler.

- Hem adam öldürmüş hem de soygun yapmış iseler öldürülür ve asılırlar.

- Sadece soygun yapıp terör havası estirenlerin bir elleriyle bir ayakları çapraz olarak kesilir.

- Yalnızca terör havası estirmiş, fakat soygun yapmamış olanlar sürgün edilirler.

Bir başka yoruma göre ise ayette öngörülen cezalar suçun çeşidine ve niteliğine göre sıralanmış olmayıp içlerinden birinin seçilmesi istenmiştir; devleti yönetenler benimsenen ceza siyasetine göre bu cezalardan uygun gördüğü birini tercih edebilecektir. (Elmalılı, Hak Dini, 3/1664; bk. Kur’an Yolu, ilgili ayetin tefsiri)

- Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre, bu ayet mürtet olan kimseler için değil, yol kesici eşkıyalarla ilgilidir. (Konuların detayları için bk. Razi, Cessas, ilgili ayetin tefsiri)

İlave bilgi için tıklayınız:

Maide suresi 33. ayeti açıklayabilir misiniz? ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun