İslam'dan başka bir din kabul edilmeyecekse, Yahudi, Hristiyan ve Sabiilerin kurtulacağını bildiren ayetle çelişki olmaz mı?

Tarih: 31.10.2018 - 11:16 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Her kim İslam'dan başka bir din ararsa asla kabul edilmez ve o, ahirette hüsrana uğrayanlardan olur."(Âl-i İmran, 3/85)
"Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler; bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rabbleri yanında mükafatları vardır. Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır."(Bakara, 2/62)
- Bu iki ayet arasındaki farkı düşünüyorum ve anlayamıyorum. Ateist bir arkadaşım bana bu ayetlere bakmamı söyledi. Gerçi bir sürü şey gönderdi, ama dikkatimi çeken konu bu oldu.
- İki ayette çelişki var gibi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Âl-i İmran suresinde yer alan hüküm, İslam dinin gelmesinden sonra, onu kabul etmeyenlerin durumuyla ilgilidir. Her semavi din mensubunun kendi döneminde dinine uyma mecburiyeti vardır. Hz. Musa (asm) döneminde onun dinine bağlı olan Yahudiler kurtuluşu hak etmişlerdir. Hz. İsa (as) döneminde ona tabi olan Hristiyanlar kurtuluşu hak etmişlerdir. Hz. Muhammed (asm) döneminde de ona tabi olanlar kurtuluşu hak etmişlerdir.

Dolayısıyla, Hz. Muhammed (asm) döneminde kim olursa olsun, dini ne olursa olsun, İslam dinini kabul etmediği sürece kurtuluşu hak etmez. Âl-i İmran suresinin bu 85. ayeti bu gerçeği açık bir ifadeyle ortaya koymuştur.

- Bakara suresinin 62. ayetinde ise, -biraz önce de değindiğimiz gibi-, her din mensubunun kendi peygamberine uyması, onun getirdiği dine tabi olması durumunda kurtuluşu hak edeceği ifade edilmiştir.

Buna göre, Hz. Nuh (as) döneminde, Hz. İbrahim (as) döneminde, Hz. Musa (as) döneminde bulunanlar, kendi peygamberlerine ve onların getirdiği dine bağlı olanlar kurtuluşu hak etmişlerdir. Hz. İsa (as) döneminde ona tabi olan Hristiyanlar kurtuluşu hak etmişlerdir. Hz. Muhammed (asm) döneminde de ona tabi olanlar kurtuluşu hak etmişlerdir.

Hz. Muhammed (asm) bütün insanlara gönderilmiş bir peygamber olduğuna göre, Yahudi ve Hristiyanlar dahil bütün insanların İslam dinine bağlı olma sorumluluğu vardır.

İlgili ayetin açıklamalı meali şöyledir:

“Şüphesiz, (Hz. Muhammed devrinde ona iman edip) inananlar, (Hz. Musa devrinde ona iman eden) Yahudi olanlar, (Hz. İsa devrinde ona iman eden) Hristiyanlar ve (alimler tarafından değişik şekilde tanımlanan) Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp da salih amel / yararlı iş yapanların ecirleri / mükâfatları Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de." (Bakara, 2/62)

Tefsirlerde bu ayet hakkında çok değişik görüşler ortaya konmuştur. Özet ve tercihli olarak şu açıklamaları uygun görmekteyiz:

- Bu ayette, bütün ümmetlerin, milletlerin kurtuluş reçetesi ve asgari müşterekleri ve hak dinlerin ortak iman esaslarından en büyük iki temel unsur olan Allah’a ve ahirete iman esaslarına vurgu yapılmıştır. Buna göre, herhangi bir ümmet, kendi devrinde -kendi peygamberinin öğretileri istikametinde- Allah’a ve ahirete iman edip ona göre bir yaşantıyı sergilemişse onlar kurtulurlar. İster adı Müslüman, ister Yahudî, isterse Hristiyan olsun fark etmez.

- Önemli bir nokta da şudur: ümmetlerin doğru bir çizgiyi takip etmelerinin bir diğer adı olan iyi işleri -düzgün ve Allah’ın rızasına uygun olarak- yapmaları, ancak kendi peygamberlerinin öğretilerine bağlı kalmakla mümkündür.

- Buna göre, ayette yer alan Müminler / Müslümanlar, Hz. Muhammed (asm)’in tebliğ ettiği vahye bağlı kaldıkları takdirde kurtulurlar.

Şüphesiz cennet yalnız Müslümanların değildir. Başka insanların da gideceği bir mekândır. Söz gelimi, bir kısım Yahudiler de kendi devirlerinin peygamberi olan Hz. Musa (as)’ya bağlı kalmakla kurtulmuşlardır. Hz. İsa (as) devrinde ona bağlı olan Hristiyanlar da kurtulmuşlardır. Keza Sabiilerde öyledir.

Kuran’da bu isimlerin zikredilmesinin bir hikmeti şudur ki; Allah, hepsi de kendi mahluku olan insanların / ümmetlerin isimlerine bakarak hüküm vermez. Bilakis, onların gönderilen elçilerine ve ilahî mesaja iman edip etmemelerine göre leh veya aleyhlerinde hükmünü verir.

Buna göre, bazı alimlerin de ifade ettiği gibi, bu ayette meal olarak yer alan “Salih amel / iyi işler” den maksat, Hz. Muhammed (asm)’e iman etmektir. Şu husus unutulmamalıdır ki, Kuran’ın açık beyanıyla, Hz. Muhammed (asm) bütün insanlara gönderilmiş bir peygamberdir.

Buna göre, onun tebligatının hakim olduğu on beş asır boyunca, mevcut bütün insanlar ona karşı sorumludur. Mazeretsiz olarak ona iman etmeyenlerin durumu hiç de iç açıcı değildir.

Beyyine suresindeki şu ayetler de bu konuyu pekiştirmektedir:

“Gerek Ehl-i kitaptan, gerek müşriklerden olan kâfirler, hem de devamlı kalmak üzere cehennem ateşindedirler. Onlar bütün yaratıkların en şerlisidirler. Ama iman edip, makbul ve güzel işler yapanlar ise, bütün yaratıkların en hayırlı olanlarıdır.” (Beyyine, 98/6-7)

Bu ayette şirk koşanlar için isim olarak “Müşrik”; Ehl-i kitap için fiil olarak “Keferû = kafir olanlar” ifadesinde şöyle bir belagat nüktesi vardır:

Müşrikler, İslam’dan önce de sonra da hep müşrik idiler. İsim, devamlılığı ifade ettiği için, onlar hakkında “EŞREKÛ = Şirke girenler” değil de “MÜŞRİKÎN = Müşrikler” sözcüğü kullanılmıştır.  

Ehl-i Kitap ise, İslam gelmeden önce kafir değil, mümin idiler. Onların küfre girmeleri Hz. Muhammed (asm)’e iman etmemelerinden ötürüdür. Bu ise daha sonra vuku bulan bir realitedir. Bu sebepledir ki; ayette onlar için “KÂFİRÎN = Kâfirler” tabiri değil, sonradan küfre girenler anlamına gelen "KEFERÛ” fiili kullanılmıştır.

Bütün açıklamalardan anlaşıldığı gibi, söz konusu iki ayet arasında çelişki değil, kucaklaşma, dayanışma ve pekiştirme vardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun