Dinden uzaklaşılmasının sebepleri nelerdir?

Dinden uzaklaşılmasının sebepleri nelerdir?
Tarih: 08.08.2019 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Son 100-120 sene içinde materyalizm, deizm vb. akımların artması, insanların dinden uzaklaşması nedendir?
- İslam ile ilgili şüphe ve kötü düşüncelerin artışının sebepleri nelerdir (Bu önemli)?
- Ayrıca günümüzde dini yaşamayan, dünya zevklerine dalan insanlara "modern", daha muhafazakar-dindar insanlara gerici denilmesinin sebepleri nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Konuyu iki bölümde ele almakta fayda var; birincisi batıl dinlerden uzaklaşmak, ikincisi de Müslümanların dinden uzaklaşmaları.

Birinci Bölüm: Batıl Dinlerden Uzaklaşmak

Batıl, en geniş anlamıyla Allah’ın söylediğine ters düşen her şeydir. 

Dolayısıyla batıl dinler, Allah’ın emretmediği veya Allah’ın emrettiğini değiştirerek tatbik eden dinlerin tamamıdır. Bugün dünyada Hristiyanlık, Yahudilik dahil olmak üzere, pek çok din ve inanış şekilleri görüyoruz. İstisnasız bunların tamamı batıldır. Belki hepsinin başlangıcında bir peygamber vardır ancak zamanla tahrif edilmişler ve hepsi hak yoldan çıkmışlardır.

Allah katında birkaç din yoktur! Hazret-i Âdem’den itibaren, devirlere ve toplumlara göre değişen şeriatları olan fakat iman esasları asla değişmeyen tek din İslam’dır.

“Muhakkak ki Allah indinde tek din, İslam’dır! Kendilerine kitap verilenler ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki hasetten dolayı ihtilafa düştüler. Artık kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, artık şüphesiz ki Allah, hesabı pek çabuk görendir!” (Al-i İmran, 3/19)

Her insan İslam fıtratı üzere doğar. Sonra da çevresi onu etkilemeye başlar. İnsan burada düşünüp doğru yolu bulmak ile mükelleftir. 

Günümüz insanları da düşünmektedir. Yaşadığımız gelişmeler, teknoloji, tüketimin yalancı cazibesi baskısında bulunan, terbiye edilmemiş kör nefis, insanları dünyanın çekiciliğine itmekte ve insanı tatmin etmesi mümkün olmayan batıl inanışlardan uzaklaştırarak evrim, materyalizm, tabiatperestlik gibi kavramlara ilahlık veren, bunları fail-i muhtar sanan sapık inanışlara yöneltmektedir.

Mesela, peşin hükümlerinden arınabilen;

Günümüz Hristiyan’ı Diyor ki; 

Hiç Allah çocuk yapar mı?
Yapsa bir insandan niye yapsın?
Sonra çok sevdiği çocuğunu niye öldürsün?
Allah’ın oğlu da ilah olacağına göre, hiç Allah ölür mü?

Günümüz Yahudisi Diyor ki;

“Annesi Yahudi olmayan Yahudi olamaz!” ne demek?
Dünyada en fazla 10 milyon Yahudi kadın var, peki diğer 8 milyar insan ne olacak?
Dünyadaki 8 milyar insan, hayvanlar gibi nasıl Yahudilerin emrine verilmiş olur?

“Bütün günahlar, faiz gibi, zina gibi Yahudiler arasındadır, diğer insanlarla serbesttir, diğer insanlardan faiz de alabilirsin, ticarette kandırabilirisin, onların malları, ırzları senin hizmetindedir!” ne demek?

Günümüz Putperestleri Diyor ki;

Nasıl olur da yaratıcının ruhu şu benim yaptığım heykelde olur?
Nasıl olur da yaratıcının ruhu şu ineğin, maymunun içinde olur?

Bu ve benzeri safsataları peşin hükümlerinden arınmış düşünen her insan, din diye ortaya konmuş bu inanışları terk edip;

- Ya ahir zamanın nefsi kamçılayan dünyalıklarına tamah edip, tanımadığı şeytanın da telkiniyle aklını ve nefsini put ediniyor ve şunlardan birini diyor / yapıyor;

Beni yaratan yoktur veya,
Beni yaratıcı yaratmış, ben de ona inanıyorum: iyi de insanım bu bana yeter,
Veya ben evrimleştim, tabiat beni yaptı, madde beni yaptı…

- Ya da aklı ve kalbiyle samimiyetle yaratanını arıyor ve O Allah, o kuluna hidayet nasip ediyor ve onu bir şekliyle hak dini İslam ile buluşturuyor.

İkinci Bölüm: Müslümanlıktan Uzaklaşmak

Gerek bize eksik ve yanlış öğretilmesi, gerek hiç öğretilmemesi ve bizim de hiç araştırmamamız sebebiyle çok yanlış bildiğimiz bir konu var; kendilerine sadece “Ben Müslümanım!” diyenler, hatta kelime-i şehadet getirenler bunu demekle Cennete gireceklerini sanıyorlar.

Sırasıyla şunları çok ama çok iyi bilmek gerekir;

“Müslümanım!” demek, kelime-i şehadet getirmek işin olmazsa olmazı ve başlangıcıdır. Her şeyden evvel Müslüman bunu kalben, samimiyet ve ihlasla söylemeli, bütün iman esaslarına da şeksiz şüphesiz iman etmeli. Buradaki zerre tereddüt onu iman dairesinden dışarı çıkarır ve günümüz Hristiyan ve Yahudileri gibi adeta Cehennemlik kitap ehli yapar!

Daha net anlaşılabilmesi için bir kaç örnek verelim. Günümüzde, çevremizde öyle Müslüman olduğunu iddia eden kimselerle karşılaşıyoruz ki mesela şunları diyorlar;

“Ben Âdem’den geldiğimize değil, evrimleştiğimize inanıyorum!” 
“Kur'an’da bazı şeyler bana ters geliyor!” 
“Kur'an emretmiş belki ama ben Peygamber’in Sünnet’ini reddediyorum!”
“Faizin haram olduğunu düşünmüyorum!” 
“Zina sadece evliler için geçerlidir!”
“Sarhoş olup sağa sola zarar vermedikçe içmişim kime ne!”
“Bu devirde tesettür mü olurmuş?”
“Cinsiyet kişinin tercihine bağlıdır!”
“Ben şeriata karşıyım!”
“Kurban kesmek vahşettir!”

Bunlar ve bunlara benzer nicelerini, kısmen veya hepsini söyleyen birçok sözde Müslüman var aramızda. Bilmiyorlar ki, Müslümanlıkları sadece dillerinde ve bunları söyledikleri ve Allah’ın ayetlerini kısmen veya tamamen inkar ettikleri için ilahi hikmet onların kalplerini, gözlerini mühürlemiş, kulaklarının da hakkı duyup anlamalarını engellemiştir.

Bu kişilerin bazıları belki de zaten Müslüman değiller ki, Müslümanlıktan sapmış olsunlar.

Allah bizden kalben Müslüman olmamızı, O’na ve O’nun öğrettiği şekilde iman hakikatlerine sıkı sıkı iman edip bağlanmamızı istiyor, akabinde de mümin olmamızı istiyor.

Dikkat edin müminlik ile Müslümanlık arasında fark var.

Hucurat suresinin başında Allah bazı bedeviler için mealen;

“Bedeviler: 'İman ettik!' dediler. De ki: 'İman etmediniz, fakat Müslüman olduk! deyin. Çünkü iman henüz kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah’a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir!' (Hucurat, 49/14)

İman ispat ister; hem Allah’a, hem kendimize, hem de topluma. 

Kur'an’ın tamamında belirtildiği üzere, Müminin imanın altı şartından sonra olmazsa olmazı;

Gerektiğinde ilmiyle, gerektiğinde malıyla, gerektiğinde canıyla Allah yolunda cihat edecek. Marufu emredip, münkerden nehy edecek. Başta 5 vakit namaz, üstüne farz olan tüm ibadetlerini eksiksiz yerine getirecek. Ana-babaya iyi davranacak, helal kazanacak, helal yiyecek, yalan konuşmayacak, gıybet, iftira etmeyecek, komşuya, eşe-dosta, çevresine iyi davranacak, Allah’ın koyduğu bütün emir ve yasaklara riayet edecek, haramlardan uzak duracak...

İşte Müminun suresinin başında da buyurulduğu gibi bunları yapan müminlerin kurtulacağı vaad edilmiş, kuru kuru “Ben Müslümanım!” deyip, İslam’ın neredeyse bütün şeairlerine karşı gelenlerin değil!

Ancak Müminlere de düşen en büyük vazifelerden biri, ki bu da cihat sayılır, imanını devamlı arttırmaktır. Böylece mümin cahil kalmayacak, dinini savunabilecek, Kuran ve sünnet rehberliğinde hurafelerden kurtulacak ve söylediğiniz taassup sahibi bir görüntü vermeyecek. Böylece hem haliyle hem kaliyle umacak ki diğer insanların hidayetlerine vesile olsun.

Bu şekilde gerçek mümin olmayı becerebilen Müslümanlar, imanlarını ve ilimlerini de daima inkişaf ettirdiklerinden, Allah’ın da yardımıyla hidayet üzere yaşarlar ve inşallah hidayet üzere hak yoldan sapmadan zamanı geldiğinde ruhlarını sahibine teslim ederler.

Hak ve hakikat üzere yaşanmış böyle bir ömür en moderni, en akıllıcası, en alimcesi, en zekicesidir; çünkü bunu Allah böyle söylemektedir. 

Allah’ın dediğinin dışında görüş beyan edenler ister ordinaryüs profesör olsunlar, ister en büyük iş adamı, en büyük devlet başkanı olsunlar, hiç fark etmez; batıldadırlar! 

Tövbe edip, hak yola girmedikleri sürece Allah’ın dini hakkında söylediklerinin de zerrece hükmü ve kıymeti yoktur.

Bir sual: Son 150 senedir, içinde müminleri de barındıran İslam dünyası niçin neredeyse her konuda geri kaldı? Allah niçin İslam toplumuna yardım etmedi?

Cevap: Allah’ın yardımı şarta bağlıdır; sen O’nun istediklerini yaparsan O da sana yardım eder, yapmazsan tek başına kalırsın. 

Dünyada Allah’ın rahmeti kâfir-mümin ayırt etmez! Sebeplere sarılan karşılığını alır. 

Kafirler batıl dinlerini terk edip, her yönleriyle dünyaya sarf-ı nazar etmişler, çalışmışlar karşılığını da dünyada almışlar.

Müslümanlar ise, başta namaz, Allah’ın birçok emrini hiçe saymışlar; faize, içkiye, zinaya bulaşmışlar. Kuran buyurmuş:

“Ama onlardan sonra öyle kötü bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerinin ardına düştüler. Bunlar, helâk çukuruna düşerek yaptıkları bu azgınlıkların cezasını göreceklerdir.” (Meryem, 19/59)

Üstelik Müslümanlar hem Allah’ın şeriatını terk etmişler hem de dünyalık sebepleri terk etmişler; vur patlasın çal oynasın... Sonunda 20. asrın sonundaki duruma gelmişler.

Müslümanlar yıllardır dua ediyor Filistin’deki zulüm bitsin diye. Teşbihte hata olmasın, Allah da âdeta diyor ki:

“Kullarım! Açın gözünüzü! Ben yardım ediyorum size! Size düşmanlık eden 3-5 milyonluk sapık toplumu toplayıp 200-300 milyon Müslüman’ın arasına koydum! Bir zahmet birlik olun da gereğini yapın! Yapmazsanız zelil bir şekilde yaşamaya devam edin! Gereğini yapmak için elbette Beni dinleyecek hakiki imanlı kullarım gelecektir!”

Sakın gaflete düşüp memleketimizin suyunu, havasını, gıdasını almış insanımızı küçük görmeyelim; bizde bir farklılık var!

Bu milletin neredeyse her insanı, 3-5 hain müstesna, zamanı geldiğinde tereddüt etmeden ölür de gene çoluğunu ve çocuğunu alıp denizlere atlayıp kendini istemeyen kafir memlekete kaçmaz!

İşte bunu biliyorlar, işte bundan korkuyorlar!

Allah da bizi biliyor ve biz gereğini yaptıkça yardımını esirgemiyor, elhamdülillah!..

Allah milletimizi bir daha hak yoldan saptırtmasın ve İslam’ın son sancaktarı olan bu millete hidayetini, rahmetini ve nusretini yağdırsın, Amin!..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun