Çocukların ruh ve ahlak gelişimi için anne babaya düşen vazifeler nelerdir?

Tarih: 03.07.2021 - 16:40 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Çocuk, Allah’ın anne ve babalara verdiği en değerli bir emanet ve en tatlı bir hediyedir. Bu hediyeye ve emanete değerine uygun bir şekilde sahip çıkılması ve yaratılışına uygun bir şekilde eğitim verilip topluma kazandırılması haliyle anne-babalara çok büyük sorumluluklar yüklemektir. 

Anne-babanın çocuğuna karşı sorumluluklarını kısaca dört başlık altında toplayabiliriz: 

1) Bebek, dünyaya hiçbir şeyi bilmeden, hayatını tek başına devam ettirecek hiçbir güce, kuvvete ve imkâna sahip olmadan gönderilir. Dolayısıyla anne ve babası, ayaklarının üzerinde duruncaya kadar çocuğun maddi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.

2) Bebek, çok sayıda hassas duygu ve cihazla donatılarak dünyaya gönderilir. Bundan dolayı anne ve babası yüksek düzeyde şefkat, merhamet, duyarlılık ve bilgi ile onun duygusal ihtiyaçlarını gidermek ve kabiliyetlerini sağlıklı bir şekilde kullanılabilmesi için ona yardımcı olmakla mükelleftir.  

3) Çocuğun sadece dünya saadeti değil, ahiret saadeti de ve ebedi hayatındaki huzuru da öncelikli olarak anne-babasının onu yaratılış gayesine uygun yetiştirmesi ile mümkündür. Anne ve babası ona dinini en iyi şekilde öğretmekle mükelleftir.   

4) Toplumların her alanda kalkınması öncelikle, kültürün nesilden nesile devamı ruhen, ahlaken sağlam ve bilimde iyi yetişmiş insanlarla mümkündür. Bunun için de çocuğun ilk sosyalleşmesinden, ahlaki değerlerle donatılmasına ve kabiliyetine uygun eğitim almasını sağlamaya kadar eğitimi anne-babaya düşüne bir sorumluluktur.

Sorunuza gelince: Çocuğun ruh ve ahlak gelişimi için anne babaya düşen vazifeler, bir kitabın konusu olacak kadar geniştir. Ancak burada sadece önemli olanlarından bir kısmına değineceğiz

1) Anne karnında iken çocuğun duygusal yapısını korumak

Anne karnındaki bir cenin, görebilen, duyabilen, tat alabilen biri değil, ama hissedebilen bir varlıktır. Ruhu, anneden gelen duygusal ve düşünsel tepkilerden etkilendiği için anne karnında başlayarak ruhsal ve duygusal yapısının korunması büyük önem arz eder. Çocuğun duygusal yapısı öncelikle, annenin hamile olduğunda verdiği duygusal tepkilerden ve düşüncelerden etkilenir.

Ayrıca hamilelik sürecinde annenin yaşadığı her türlü ruhsal değişimden, hastalıktan, anne-babanın, çocukla iletişime geçmesine kadar her davranış ve düşünceden etkilenir. Hatta bazı uzmanlara göre, çocuğun psikolojisi, anne karnına düştüğü anda değil de “anne-babanın zihnine düştüğü anda şekillenmeye başlar.”(1)

Anne-baba, bu sorumluluğu yerine getirebileceklerine inanıyor, evlilik ilişkileri de iyi gidiyorsa Allah’tan çocuk istemeleri gerekir. Aksi halde çocuk dünyaya ruhsal sorunlarla gelir.

2)  Çocuğun sevgi, saygı, güven, sınırları öğrenme ihtiyacının gidermek

Çocuğun ruhsal olarak sağlıklı olabilmesi için anne ve babası tarafından sevgiye, saygıya, değer görmeye, güvende olduğunu hissetmeye ve sınırlar koyulmaya ihtiyacı var. Çünkü bu duygular, kişinin insan olmaktan kaynaklanan temel duygularıdır ve onun sağlıklı bir ruh haline sahip olup olmadığının da ana göstergesidir.

Anne ve babası tarafından dengeli bir şekilde sevilen çocuk, özgüvenli, kendisini ve diğerlerini seven birisi olurken, sevilmeyen çocuklar içe kapanık, özgüvensiz ve sorunlu bireyler olurlar. Bugün toplumda yaşanan suç, şiddet, istismar, geçimsizlik ve boşanmaların kökeninde sevgisiz yetişen çocuklar vardır. Çocuğa bağırmak, hakaret etmek ve şiddet göstermek, onu başkalarıyla karşılaştırmak ve aşağılamak hatta onu öpmemek, ona yeterince sarılmamak, güzel sözler söylememek, değerli olduğunu hissettirmemek ve zaman ayırmamak da çocuğa karşı sevgisizliktir.

Her insan, sevilme yanından yaşına ve durumuna bakılmaksızın anlayacağı ve hissedeceği biçimde saygı duyulmayı ister. Çocukların “benlik” ve “kişilik” gelişimlerinde kendilerine saygı duyuluyor olunması, onların duygusal ve düşünsel olarak gerekli olan besinleridir. Anne-baba eğer çocuğun seçimlerine ve düşüncelerine saygı duyuyorsa, seçebilme imkanı tanıyorsa, duygularını ve düşüncelerini anlıyor ve ona göre davranıyorsa saygı ihtiyacını gidermiş olurlar.

Eğer çocuklar bazı zamanlarda yanlış veya olmaması gereken bir şeylerin peşinde koşuyorlar ise bilinmelidir ki, bu ya saygın olma beklentisi veya saygın olamama hırçınlığının bir sonucudur. Bu çocuklar ileride ya saygınlığı para, makam, mevkide arayacak ya da silik bir kişiliğe sahip olacaklardır.

Eğer anne-baba çocuğa insan olmaktan kaynaklanan sevgi ve saygıyı vermezse o çocuğun hissedeceği şey, değersizlik duygusudur. Bu duyguya sahip olan bir çocuğun ömür boyu yapacağı şey, başkalarından değer görmek için çırpınıp durmasıdır. Göremediğinde ise, ruhsal çöküntü yaşamaktır.

Ruhsal ihtiyacın ana kaynaklarından biri de güvendir. İnsan doğduktan sonra ilk olarak güven arar. Çocuk, “kendisine güven veren şeye bağlanma eğilimine girer. Çocuğa güven veren kişi, annesi ya da bakımını yapan kişidir.”(2) Annesi onun ihtiyaçlarını anlıyor ve gideriyorsa, acıktığında ihtiyacı olan sütü veriyor, korktuğunda şefkatle hem onun yanında hem de onu boğmadan az ötede durduğunu hissettiriyorsa, çocuk kendisini güvende hissedecek ve ileride de endişeden, evhamdan uzak bir hayat sürecektir. Aksi halde kendisine güvenmediği gibi herkese kuşku ile yaklaşacak, evlendiğinde hayat arkadaşı olmak üzere hiçbir kimseyle yakın, samimi bir ilişki geliştiremeyecektir. 

İnsanın ruhsal olarak sağlıklı olmasını belirleyen en önemli faktörlerden birisi kendi içsel dürtülerini kontrol edebilmesi, hayatını planlaması, bazı anlık gelişen isteklerini erteleyebilme becerisidir. Kendi içsel dürtülerini, isteklerini sağlıklı bir şekilde kontrol eden birisi ruhsal olarak sağlıklı bir bireydir. Bunun içinde kişinin çocukluktan itibaren sınır konulmaya ihtiyacı vardır.

Bu sayede kendisini güvende hisseder ve aynı zamanda kendine ve başkalarına saygısı gelişir. Sosyal aidiyet, güvenilirlik, güçlü olma ve kendine özgü olmayı öğrenebilir. Kendini başkalarından ayırt edebilir ve kendi varlığını farklılıklarıyla kabul edebilir. Sınırlar olmazsa bireysel özellikler ve kişilik de oluşamaz.

“Bu durumda çocuk ve genç, gerçek yaşamda neyi, ne zaman, nerede, nasıl yapacağını öğrenememekte; davranışlarını düzenleme ve kontrol etmekte zorlanabilmektedir. Gerçek yaşamdaki ilişkileri tam anlamıyla kavrayamamakta; insanlarla ve toplumla olan ilişkilerini sağlıklı bir biçimde düzenleyememektedir. Kendi sınırlarının nerede bittiği ve başkalarının özgürlüğünün nerede başladığını kestirememekte; böylece sosyal uyum ve iletişimde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir.”(3)

Bugün psikiyatrik hastalıkların birçoğunun temelinde, sınır çizememekten kaynaklanan sorunlar yatmaktadır.

3) Çocuklara huzurlu bir anne-baba olmak ve sakin, sıcak, mutlu bir ev ortamına sağlamak

Ev ve anne- baba çocuğun hayatında sığınabileceği en sağlam limandır. Bu limanın huzurlu olması çocuğun ruhi gelişimini doğrudan etkiler. Aksi halde “Evde sürekli bağırış çağırış ve uyumsuzluğun olması, evin psikolojik atmosferinin huzursuz, gerilim ve duygusal yüklerle dolu olması, çocukların zihninin bölünmesine sebep olur.”(4) Çünkü çocuklar, anne ve babalarının acılarına şahit olduklarında ruhlarında o acıyı onlardan daha fazla hissederler. Acıya dayanamayan çocuğun ya zihni bölünür, yani çoklu kişilik bozukluğu yaşar, ya da kaygı ve depresif bir ruh haline sahip olabilir. Zira çocuk yaşadığı travmanın acısını katlanmak için bir çeşit savunma sistemi olarak zihin kendisini koruma altına alır ve zihni bölünme yaşar.

Bunun için anne-babanın mümkünse çocukların yanında yüksek sesle tartışmaması, kavga etmemesi, birbirine psikolojik ve fiziksel şiddet uygulamaması ve aynı zamanda ev ortamını huzurlu hale getirmesi çocukların ruh sağlığı açısından büyük bir öneme sahiptir.

4) Çocuk, sağlıklı bir cinsel kimlik oluşturmalarında birinci derece anne-babaya sorumluluk düşmektedir

Çocuklar her ne kadar belirli bir cinsel tür, yani erkek veya kız, olarak dünyaya geliyorlar ise de sağlıklı cinsel bir kimliği ancak bebeklikten başlamak üzere ergenliğe kadar geçen sürede oluşturabilmektedirler. Bu süreçte en büyük görev anne-babaya düşmektedir. Çocuğun anne-baba ile dengeli ilişkisi, anne-babanın kendi cinsiyetlerine göre onlara rol model olması, babanın, daha çok erkek çocukla, annenin ise kız çocukla birlikte olması, yaşlarına uygun etkinlikler yapması  onların cinsel kimliklerini bulmada hayatı önem sahiptir.

Aksi halde, cinsel kimlik sapmaları, eksik ve yetersiz cinsel kimlik geliştirebilirler. Aynı zamanda evlilik hayatından da özel sorunlar yaşayabilirler.

5) Çocuklar her türlü tehlikeden, taciz ve tecavüzden korunmaya ihtiyaç hissederler

Çocuğun sağlıklı bir ruhsal yapıya sahip olması çocuklukta taciz, tecavüz, şiddet gibi travmalardan uzak kalmasıyla mümkündür. Çocuklar hem kendilerini koruyacak güçte olmadıkları hem de nasıl korunacaklarını bilmedikleri için, anne- babalarının korumasına ihtiyaçları var. Bu çerçevede anne-babaya düşen görev, çocuklarıyla yakında ilgilenmeleri, şiddet uygulamamaları ve başta yakın çevre olmak üzere çocuklarını iğrenç saldırılardan korumalarıdır.

Aksi halde, taciz, tecavüz ve şiddet mağduru çocuklar, bu travmayı bir ömür boyu yaşamak zorunda kalacaklardır. Bu çocuklar psikolojik tedavi görmedikleri sürece, bu travmayı günlük hayatlarına, mesleki hayatlarına ve evliliklerine ağır bir şekilde yansıtabilirler. Toplumdan kaçabilir, içlerine kapanabilir, kimseye güven duymayabilir veya yaşadıkları travmanın aynısını bir başkasına yaşatabilirler.

6) Çocuklar anne-babanın birlikte aynı evi paylaşmasına ihtiyaç duyarlar

Çocukların yaratılışları gereği hem anneye hem de babaya ihtiyaçları vardır. Çünkü ikisinin de çocuğa verdikleri duygu ve öğrettikleri şeyler çok farklıdır. Baba, çocuğun güven ihtiyacını karşıladığı gibi, anne de şefkat, sevgi ve ilgi gibi ihtiyaçlarını karşılar. 

Dolayısıyla çocuklar için en büyük travmalardan biri de anne-babalarının boşanmasıdır. Çocuklar boşanmadan kendilerini sorumlu tutarak bizzat kendilerini suçlayacakları gibi, anne-babalarını da suçlayarak onlarla aralarına duvar örebilirler.

Anne-babası boşanan çocuklar, bir ömür boyu bu acıyı içlerinde hissederler. Hissettikleri bu acıyı çocuklarına yansıtabildikleri gibi, bazen de çocuğa aşırı derecede yapışırlar. Evlenmek istemezler veya evlenseler eşleriyle sağlıklı ilişki kurmakta zorlanabilirler.

7) Çocukların sağlam bir dini eğitime ihtiyaçları var

Bir çocuğun ruhu ve ahlaki gelişimi için en fazla ihtiyaç duyduğu şey her şeye gücü yeten ve her şeyin sahibi olana Allah’ın varlığını tanıma, ahiret inancı, ilahi adalet, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine iman gibi temel inançlardır. Bu inanç değerleri sayesinde kendisini ve ailesini güvende hisseder, ölüm, hastalık, salgın, kaza gibi olaylara kendisini çöküntüye götürmeyecek anlamlar yükler. Haksızlık ve adaletsizlik karşısında isyandan kurtulur ve aynı zamanda da başkalarının hak ve hukukuna riayet eder.

Bundan dolayı da çocukların ruh ve ahlak gelişimi için anne-babaların, çocuğun yaşına uygun dini değerleri öğretmesi ve ailede samimi yaşantısıyla çocuklarına rol model olması temel sorumluluklarıdır.

8) Ahlaki değerleri öğretmek ve kendi yaşantısıyla onlara rol model olmaktır

Çocuğun, sağlıklı bir ruh haline sahip olabilmesi ve toplumda saygın bir birey olabilmesi için, o toplumun ahlaki değerlerini öğrenmesi ve yaşaması gerekir. Burada da en büyük sorumluluk anne-babaya düşmektedir: Ebeveynler, çocuğun yaşına uygun olarak ahlaki değerleri öğretmenin yanında, bizzat kendilerinin de öğrettikleri şeyleri yaşamaları gerekir. Örneğin, bir anne-baba çocuklarına yalan söylemeyin, haksızlık yapmayın, günah işlemeyin, küfür etmeyin, kimseyi aldatmayın, hırsızlık etmeyin vb diyorlarsa, birinci derece de buna kendilerinin riayet etmesi gerekir ki etkili olsun. Yoksa çocuk üzerinde bir tesiri olmayacaktır.

Bunlarında dışında, çocuğun ruhsal yapısını derinden etkileyen ve anne-babanın sorumlu olduğu konuları başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz:

- Çocuğu anne-babadan uzak yetiştirmemek, çocuğu bizzat kendileri tarafından yetiştirmek yani sadece babaanne veya anneanneye büyüttürmemek.
- Çocuğa ders çalıştırırken ve ibadet yapması istenirken şiddet uygulamamak.
- Çocuğa zaman ayırmak.
- Çocuğu anne ve babanın sadakatsizliğine maruz bırakmamak.
- Çocukların arasında açıkça tercih yapmamak.
- Çocuğun anne ve babasının mahrem hayatına şahit olmasını engellemek.
- Meşru bir gerekçe yoksa, çocuğu evlatlık olarak vermemek veya yetiştirme yurduna bırakmamak.
- Maddi imkanı olduğu halde çocukları ekonomik yoksunluk içinde büyütmemek.
- Çocukları zararlı yayınlardan, programlardan korumak...

Dipnotlar:

1) https://www.mahmure/yazarlar/fusun-saka/hamilelikte-annenin-psikolojisi-bebegi-etkiler-mi-35125464
2) https://www.nevzattarhan.com/guven.htm
3) https://eryamangelincikanaokulu.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar
4) Medaim Yanık: Çocuk Yetiştirirken Travmatik Yanlışlar. Erdem yayınları, s.14.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun