Bir ayette erkek ve kadın defalarca söylenmiş ve başka bir ayette yemek yiyebileceğimiz yerler yazılırken tüm akrabalarımız sırayla yazılmasının nedeni nedir?

Tarih: 02.08.2014 - 00:41 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kurandaki bir ayette erkek ve kadın defalarca söylenmiş ve bir başka ayette ise yemek yiyebileceğimiz yerler yazılırken tüm akrabalarımız sırayla yazılmış.Bunlarla ilgili aşağıdaki soruya cevap verebilir misiniz?
a) Kuranda erkek ve kadınları defalarca söylemek yerine neden insanlar kelimesi söylenmemiş.
b) Kurandaki diğer ayetlerde sürekli erkeklere hitap edileceğine insanlar kelimesi neden kullanılmamış?
c) Yemek yiyebileceğimiz yerlerin ayrıntısına neden girilmiş ve neden sınırlandırılmış, direkt akrabalar yazsaydı daha kolay olmaz mıydı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

a) İlgili ayetin meali şöyledir:

“Allah’a teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar, İslâm dinine iman eden erkekler ve iman eden kadınlar, taate devam eden erkekler ve taate devam eden kadınlar, dürüst erkekler ve dürüst kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, hayır yolunda infak eden erkekler ve infak eden kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya, işte Allah onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/35)

1) Rivayete göre, bu ayetin nüzul sebebi şudur: Hz. Peygamber (asm)'in bazı hanımları veya genel olarak bazı kadınlar: “Kur’an’da erkeklerin faziletlerinden söz edilmiş, fakat kadınların faziletlerinden söz edilmemiştir?” dedikleri için bu ayet indirilmiştir.(bk. Razî, Beydavî, Kurtubi, İbn Kesir, ilgili ayetin tefsiri)

Demek bu ayette detaylı bir şekilde kadın ile erkeklerin değerlerine değer katan erdemlerinin sıralaması -diğer bazı hikmetler yanında- bazı kadınların arzularını yerine getirmeye yöneliktir. Bu da vahyin sahibi olan Allah’ın sonsuz şefkat ve merhametinin göstergesidir.

Ayrıca bu nüzul sebeplerine göre bu ayet aslında kadınlarla ilgilidir. Fakat kadınlarla beraber erkeklerin de zikredilmesi, iman ve İslam nokta-i nazarında kadın ve erkeklerin eşit olduğuna vurgu yapılmıştır.

2) Genellikle Arapça lisanında erkek zamirleri kullanılır ve kadınlar da onlara zımnen dahil edilir. Kur’an’da Arapça lisanını kullandığı için aynı prensibi uygulamıştır. Bununla beraber bu ayette, temel İslami değerleri ihtiva eden erdemlerden söz edildiği için kadınlarla erkekler ayrı ayrı vasıflandırılmıştır. Âdeta Kur’an’da geçen bütün değerlerde, kadınlarla erkeklerin aynı şekilde sahip oldukları gerçeği burada özetlenmiştir.

3) Az önce ifade edildiği üzere, Kur’an’da Arapça lisanı gereğince genellikle erkek zamirleri açıkça kullanılmış ve bu hitaplarda kadınlara da zımnen yer verilmiştir. Ancak, bazı ayetlerde her iki cinse açıkça hitap eden ifadelere de yer verilmiştir. Meallerini vereceğimiz ayetler buna birer misaldir:

“Erkek olsun kadın olsun kim mümin olarak iyi ve yararlı işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar bile hakları yenmez.” (Nisa, 4/124)

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah’a karşı saygılı olmakta) en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” (Hucurat, 49/13)

İşte bu ayetlerden ilkinde “erkek olsun, kadın olsun” ifadesiyle; ikincisinde “ey insanlar!” ifadesiyle başlayan ve “kim mümin olarak iyi ve yararlı işler yaparsa” şeklinde, diğer ayette ise “takvalı olanların” Allah nezdindeki değerlerine vurgu yapılmıştır.

İşte şu anda söz konusu ettiğimiz ayette ise, salih amellerin en önemlileri sayılmış ve takva mefhumu detaylandırılarak açıklığa kavuşturulmuştur. Bu detaylı açıklamada erkek ve kadınların yapacakları salih amellerin ve takva ölçülerinin de -hem erke hem kadınlar- için açıkça ifade edilmesi harika bir irşat üslubu içinde çok güzel bir belagat örneği olmuştur.

b) Her ayette “insanlar” kelimesinin kullanılması  lisan açısından, hitap açısından, muhteva açısından imkânsızıdır. Neredeyse “erkek” zamirinin geçmediği bir ayet yok gibidir. Bütün bu zamirler yerine “insanlar” sözcüğünü kullanmanın mantığı yoktur. Hiç bir lisanın böyle bir şeye tahammülü olmaz.

Şayet maksat ayetlerin başında “Ey insanlar!” hitabı ise, bu da mümkün değildir. Çünkü, sık sık kullanılacak bir kelime belagatten uzak olduğu gibi, kulağı tırmalayan bir tekrar olur. Kaldı ki, Kur’an’da “ey insanlar!” ifadesiyle genellikle mümin ve gayri mümin bütün insanlara hitap edilir. Buna mukabil, iman edenlere hitap edilirken de “ey müminler / ey iman edenler” ifadesi kullanılır. 

Nüzul sebebi hususi olan -mümin veya kâfir” bazı kimseler hakkında inen ayetler vardır. Buralarda “insan” yerine “kafir” veya “mümin” kavramının kullanılması gerekir.

Kur’an’da söz israfı yoktur. Kur’an’ın en büyük mucizesinin parıltısı onun “îcaz”ındadır, veciz ve  kısa ifadelerindedir. Yukarıda ifade edildiği üzere, Arapçada erkek zamiri, kadın zamirini de zımnen  içermektedir. Yalnız bir tek erkek zamirini kullanarak hem erkeğe hem kadına hitap etme imkânı varken, her iki cinsin zamirini kullanmak bu “îcaz” prensibine aykırıdır. 

c) İlgili ayetin meali şöyledir:

“Görme özürlü, topal veya hasta gibi özürlülerin sizin evlerinizden yemek yemelerinde mahzur olmadığı gibi, sizin de eşlerinize yahut çocuklarınıza ait evlerinizden, babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden yahut anahtarları size bırakılıp sahip çıkmanız istenen yerlerden veya arkadaşlarınızın evlerinden yemek yemenizde mahzur yoktur. İster toplu, ister ayrı ayrı yemenizde de sakınca yoktur. Evlerinize girdiğiniz zaman Allah katından kutlu, feyizli ve bereketli bir iyi dilek temennisi olarak birbirinize selâm verin!İşte Allah size ayetlerini böylece açıklıyor.Umulur ki düşünüp hikmetini anlarsınız.” (Nur, 24/61).

1) Bu konuda alimlerin yorumları şöyledir: "Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin." (Bakara, 2/188) ayeti indirildikten sonra;

- Kör, topal, hasta, özürlü, fakir Müslümanlar, sağlam kimseler tiksinirler ve rızaları olmaz diye beraber yemek yemekten sakınıyorlardı. 

- Sağlam olanlar da görme özürlü, topal ve hasta olanlar rahat yemek yemedikleri için onlara karşı haksızlık yapabiliriz düşüncesiyle onlarla yemek yemekten çekiniyorlardı(Razi, ilgili ayer).

- Ayrıca bir kimse bunları kendi evinden başka akraba ve sevdiklerinden birinin evine yemeğe götürecek olsa, belki hoşlanmazlar diye gitmeye çekiniyorlardı.

- Bir de muharebeye gidenler, daha önce savaş gazisi olan yaralıları ve zayıf fakir kimseleri evlerine bırakırlar ve anahtarlarını teslim edip içlerindeki yiyeceklerden yemelerine izin verip öyle giderlerdi. Ancak onlar ev sahipleri bulunmadıkları için izinleri gönül rızası ile olmaz diye korkarlar, gereğinden fazla sakınırlardı. 

- Bir de bazı kimseler, kendi evlerinden başkasında yemek yemekten çekinirlerdi. 

- Bazı müminler de ayrı yemekten sakınır, ne olursa olsun misafirle beraber yemek isterdi; hatta misafir bulunmazsa bütün gün bekleyen kimseler olurdu.  İşte "A'maya zorluk yoktur..." ayeti de bu sebeple ve bu durumlara açıklık getirmek üzere indirilmiştir(bk. Taberi, Razi, Elmalılı Hamdi yazır, ilgili ayetin tefsiri).

Demek ki bu  ayette değişik kesimlerin ayrı ayrı zikredilmelerinin hikmeti, değişik sebeplerle bu konuda tereddüde düşen bu farklı kesimlerin hepsine ayrı ayrı mesaj vermek ve onları normal hayatın akışıyla bağdaşmayan büyük bir yanlıştan döndürmek içindir.

2) Bu ayette  belagat açısından güzel bir tablo örneği sergilenmiştir. Şöyle ki:

Yukarıda ifade edildiği üzere yemek konusunda değişik sebepler yüzünden sıkıntıya girenler belli gruplara ayrılmıştır:

- Önce en fazla zorluk çeken özürlü ve hastalara yer verilmiştir. Bunlar da sıkıntının derecesine göre “görme özürlü, topal ve hasta” şeklinde sıralanmıştır. 

-Daha sonra sağlam olanların durumuna yer verilmiştir. Bunların da gerek kendileri gerekse misafirlerini yakın akrabalarının evlerine götürüp yemek yemeleri ve yedirmelerinde bir sakıncanın olmadığına dikkat çekilmiştir. Ayrı ayrı yakınlardan söz edilmesi, mevcut tereddütlerin her türlüsünü bertaraf etmeye yöneliktir.

3) Ayette dikkat çeken bir husus da sayılanlar arasında “erkek ve kız çocuklara” yer verilmemesidir. Bu husus “çocukların babalarından hiç ayrı düşünülmediği” ile açıklanmıştır(bk. İbn Aşur, ilgili yer).

4) Ayette yer alan tevafuk açısından sayısal bir mucizenin varlığına da şahit olmaktayız, şöyle ki:

- Ayette yemek yiyenlerin sayısı (görme özürlü, topal, hasta, sağlam olanlar):4’tür.

-Yemek evlerinin sayısı( kişilerin kendi evleri, babaların evleri, annelerin evleri, erkek kardeşlerin evleri, kız kardeşlerin evleri, amcaların evleri, halaların evleri, dayıların evleri, teyzelerin evleri,  birilerine anahtarları teslim edilen emanet evler, dostların evleri): 11’dir. 

-Yemek yeme şeklinin sayısı (Toplu halde, ayrı ayrı olmak üzere): 2’dir.

Böylece ayette yemekle ilgili (4+11+2=) 17 adet unsura yer verilmiştir.

İlginçtir ki; 17. sırada yer alan ve ayrı ayrı anlamına gelen “Eştaten” kelimesinin ebced değeri 1102’dir ki bu sayı aynı zamanda “on yedi” ifadesinin arapçası olan “seb’ate aşere”nin de ebced değeridir. 

Allah’ın onlarca hikmetli hakikate işaret ettiği aynı ifadede sonsuz ilminin bir nakşını da bu şekilde göstermesi çok harika düşmüştür. 

Bu gerçeği destekleyen bir tevafuk da Zilzal suresinde geçen “eştaten” kelimesidir.  Ebced değeri itibariyle “on yedi”yi gösteren bu kelime, Kur’an’ın sonundan itibaren Medine’de inen ayetlerin 17. sırasına konulmuştur. Kanaatimizce bu sayısal mucizevi tevafukun varlığı da ayetteki ayrıntılı sırlamada önemli bir rol oynamıştır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun