Beynimiz bizi yanıltıyor olabilir mi? Neden olamaz?
- Şimdi biz Allahu Tealanın varlığını birliğini ve İslamın hak din olduğunu bulduk. Ama aklımızla bulduk. Buraya kadar tamam. Ama ya bizim bilmediğimiz bir şekilde akıl bizi yanıltıyorsa (yanlış yönlendiriyorsa?)
- Bu soruya genellikle delilsiz davaya bakılmaz kaidesiyle veya vahiyle cevap veriyorlar. Tamam ama o kaideyi de aklımızla bulduk. Veya vahyin haklılığını da akılla bulduk ve buna benzer şekillerde bu fikri çürütmeye çalıştığımızda çürütürken yine aklımızı kullanacağımız için yine yanlış yönlendirebiliyor. Ve biz gerçek ne hiçbir zaman bilemeyiz derlerse cevabımız ne?
- Bu aklın yerine (vicdan, mantık, beyin) gibi diğer kavramlarda kullanılabilir. Yani kesin mutlak 100 de 100 gerçeği bulamaz mıyız?
- Alimlerin bu konudaki görüşleri nasıldır ve felsefi olarak bu konu nasıl ele alınıyor?
Değerli kardeşimiz,
Eğer dediğiniz şeyi kabul edersek, o zaman sorduğunuz sorudan da bizim vereceğimiz cevaptan da şüphe duymak gerekir ki, böyle bir durumda hiçbir şeyin gerçekliği kalmaz.
Akıl ve duyularla elde ettiğimiz bilgiler gerçektir. Bunlardan şüphe duymaya gerek yoktur. Şüphe duyulursa din de bilim de hiçbir gerçeklik de kabul edilmemiş olunur. Bu da kişinin kendisini bir yalanla avutmasından başka bir anlama gelmez.
Suali, “Aklımız bizi yanıltıyor olabilir mi? Hak din gerçekten İslam mı?”, diye özetleyerek cevap vermeye gayret edeceğiz inşallah.
Bu suale vereceğimiz cevabın, özellikle XX. asrın ikinci yarısından günümüze kadar tefekkürsüzleştirilen ve cehl-i mürekkep olarak yetiştirilen, bahusus bizim topraklarımızdaki bazı Müslümanların ve kahir ekseriyeti iyi niyetli kardeşlerimizin, İslam dinini asırlarca tahrif etmeyi başaramayan, fakat bundan da vazgeçmeyen müsteşriklerin / oryantalistlerin ve ortaklarının yeni bir saldırısına karşı uyanmalarına ve sırat-ı müstakime girmelerine vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz.
Dünyadaki üst aklın, bilerek veya bilmeyerek hizmetinde olan bu müsteşrikler ve ortakları isterler ki, “Allah” kabul edilsin, fakat kitapları ve resulleri, bahusus Kur'an ve Muhammed (asm) için yeni yaklaşımlar getirilsin; ya tamamen devre dışı bırakılsınlar ya da “onların devri geçti” tarzı bir şekilde “deist” bir inanç sisteminde, insanlara yeni bir sistem sunsunlar.
Hatta bu oryantalistler ve kötü taklitçileri isterler ki günümüzde iyice ateistleşen Hristiyan alemini de bu şemsiyenin altına alsınlar. Çünkü bilirler ki toplumlar inançsız yaşayamaz; Müslümanlığı ifsad edip belki Hristiyanlıkla da birleştirip, kendilerine uşaklık edecek, sadece para, kariyer, nefsi ve şehveti peşinde koşan, hep borçlu yaşayan, sürekli taksit ve faiz ödeyen insan grupları oluşsun ve bu âdeta uyuşturulmuş tefekkürsüz insanlar böylece kendilerine hizmet etsin, uşaklık etsin.
Prensip olarak bu kişiler derler ki; “Allah elbette var, Onsuz olmaz, olamaz! Ancak peygamberler ve Kitaplar devri bitti. Şimdi akıl ve fen zamanı. Allah’a inan, şükret, iyilik yap, iyi insan ol, insanlara yardım et, hayvanlara iyi davran, çevrene, ailene saygılı, devletine hayırlı bir kişi ol, vergini öde, vs… Böyle olursan Allah seni mutlaka mükâfatlandıracak!”
Evet, hümanist ve aklî bakımdan olaya yaklaşırsak bu gayet mantıklı görünüyor. Akıl bunu belki kabul ediyor. Ama Allah’ın son kitabı olan Kur'an böyle demiyor, daha doğrusu buna ciddi ilave ve ön şartları var.
Kur'an mealen diyor ki;
“Allah katında tek din İslam’dır. Hazreti Âdem’den beri son Peygamber Hazreti Muhammed (asm)'e kadar gelen bütün peygamberler bu İslam dini üzerine geldi ve Allah’ın emri ile bu dini tebliğ etti, çünkü neyin doğru ve hikmetli olduğunu siz bilmezsiniz, Allah bilir. Siz insanların iki vazifesi var;"
"Evvela ve her şeyden önce, size verilen üstün özellikler ile Allah’ın varlığına birliğine ulaşmak ve ona iman etmek, akabinde meleklere, peygamberlere, kitaplara, ahiret gününe ve kadere şeksiz, şüphesiz, 'amasız', 'virgülsüz' ve de en mühimi, aklının ve nefsinin istediği şekilde değil, Allah’ın emrettiği şekilde iman etmekle mükellefsiniz! Bu imanın 6 şartı kurtuluşunuzun olmazsa olmazı!"
"Siz Allah’ın istediği şekilde değil de aklınızın istediği şekilde iman ederseniz, Allah’ın hikmetli işlerini ve emirlerini beğenmemiş ve aklınızı ve nefsinizi put edinmiş olursunuz ve böylece müşrik dahi olup ebedi azaba müstahak olursunuz. İmanınız Allah’ın istediği şekilde olursa amelleriniz, iyilikleriniz, vs… boşa gitmez, aksi taktirde ne kadar iyilik yaparsanız yapın Allah katında sizin kurtuluşunuza vesile olmazlar.”
"İkinci olarak, bu imanın akabinde de Allah’ın gene Kur'an’da anlattığı ve Hazreti Muhammed (asm)’in sünnetinde açıkladığı, Ona nasıl kulluk etmemiz gerektiği konusunda Onun emirlerine uymamız istenmektedir. Şayet yukarıda bahis edilen imanımız tam ise, burada bahsedilen kulluk vazifelerinde olacak eksikliklerimizi elimizden geldikçe ihlasla ve samimiyetle tamamlamaya çalışmalıyız, tövbe istiğfar ederek Allah’ın rahmetine sığınmalıyız."
İşte ancak bu şekilde Sırat-ı Müstakim’de kalıp, havf ve reca, yani korku ve ümit arasında yaşamalıyız. Kur'an’ın beyanına göre böyle yaşayan ihlaslı bir Müslüman artık inşallah mümindir ve kurtuluşa erecektir. Salih amellerinin derece ve çokluğuna göre cennette makamlara sahip olacaktır.
Şimdi soruyu sora kardeşimiz diyor ki, “Bunlar çok güzel, zaten biliyoruz, peki Allah’a inanıp da İslam’ın bu söylediklerine inanmayan, tereddüdü olan bir kişiyi nasıl inandıracağız, nasıl ikna edeceğiz veya ilzam edeceğiz?”
Evvela, unutmayalım ki hidayet Allah’tandır. Ve Allah’ın hidayet için bir ön şartı vardır; akil ve baliğ olan herkes, yani akli melekeleri yerinde olan ve büluğ çağını aşmış herkes, “Bir” olan “Yaratıcıyı” aramak, Onun olmazsa olmaz olduğuna iman etmek ve “Acaba benden ne istiyor?” diye kendini sorgulamakla mükelleftir. Bunu yapamayan ya baliğ değildir ya da akil; böyle birisi de imtihana tabi değildir.
İlahi hikmet bu sorgulamayı ihlasla, samimiyetle yapmayan kişiye kesinlikle hidayet vermeyeceğini beyan eder.
İnsanın gözünün önünde her an, kâh insan olsun, kâh hayvan olsun, kâh bitki olsun… durmadan bazıların gittiğini, bazıların yerlerine geldiğini, gelenin muhakkak gittiğini ve gidenin de dönmediğini, kendisinin de bir yerlerden geldiğini ve her an da bir yere gideceğini göstermekte ve gene insan bunu acz, fakr ve çaresizlik içinde seyretmektedir.
Şayet bunu seyreden insanın akıl sağlığı yerinde ise, âdeta kendisi için hazırlanmış bu sistemdeki var oluş sebeplerini araştırmayıp, âdeta “vur patlasın çal oynasın” tarzında beyhude bir hayat sürüyorsa, elbette bu umursamazlığın ve en hafif ifadesiyle had bilmezliğinin cezasını görecektir ve kendi feci sonunu kendi elleriyle hazırlayacaktır.
Saniyen, Allah’ın varlığı ve birliği kabul edildikten hemen sonra o kişi Onun ne istediğini bulmak için ilk refleks olarak hemen dünyadaki inanç sistemlerine bakacak, belki de eskiden yeniye doğru bakacak ve görecek ki, putperestlik, öküze, maymuna tapma gibi belki hâlâ dünyanın önemli bir kısım insanların inandığı akıl dışı saçmalıkları hayretle görecek.
Salisen, gelelim ortada görünen ve çok ufak bir azınlığın iman ettiği Yahudilik dinine. Allah tarafından verilen kitapları Tevrat’ta yaptıkları tahrifata ve bundan doğan tutarsızlıklara hiç girmeyelim, çünkü bu muharref din özet olarak diyor ki: “Annesi Yahudi olmayan Yahudi olamaz!” öyleyse bize hitap etmiyor. Zaten Allah’ın kullarının belki yüzde birinden az olan kısmına hitap edip diğerlerini hitap edilecek kul dahi saymamasının pek izahı da yok.
Rabian, Hristiyanlık dinine bakıyoruz. Onun da kitabı var, İncil; var ama dört tane kitaptan teşekkül etmiş. Her kitap hem kendi içinde hem birbiriyle çelişiyor. Mukaddes bir kitaptır şüphesiz, fakat belli ki tahrif edilmiş. Üstelik Hristiyanlık üç tanrı inancı üzerine kurulmuş. Aklımız bir şirkette üç genel müdürü, bir apartmanda üç yöneticiyi almazken, kâinatta üç tanrı nasıl olur? Ayrıca tanrı çocuk yapar mı? Çocuğunu öldürür mü? Tanrı ölür mü? Olmaz böyle bir inanç, belli ki bazı insanlar bunu bozmuş, muhtemel bir menfaat sınıfı yaratıp, diğer insanları bu kitabı bahane ederek sömürmüş ve halen de sömürüyor.
Hamisen, geldik İslam’a. Evet, İslam kitabı Kur’an’a bakıyoruz. Aynen tespit ettiğimiz gibi, Tevrat ve İncil’i kabul ediyor, ama tahrif edildiklerini söylüyor. Hatta daha evvel birçok peygamber gönderildiğini fakat insanların bu gelenlerin getirdiklerini hep tahrif ettiğini söylüyor. Anlıyoruz ki günümüzde çeşitli isimlerle anılan putçuların taptıkları putlar bile belki birer Allah peygamberi idi, insanlar zaman içinde onları ilahlaştırdılar ve şirke saptılar. Çünkü özleri hep benzer, genelde iyiliği emir ediyorlar.
Allah da Kur'an’da tefsiren diyor ki;
“Benim katımda tek din İslam’dır! Hazreti Âdem’den itibaren, her Resulüm İslam üzere geldi ve İslam esaslarını tebliğ etti. Sonra insanlar tahrif etti ben yenisini gönderdim… Bu hikmetim gereği böylece devam etti. İşte son Resulüm, işte son kitap Kur'an! Onu, son kitap olması sebebiyle, tahriften koruyorum! Onun bir benzerini, hatta bir suresinin benzerini dahi kıyamete kadar bütün mahlukat bir araya gelse getiremez! Hodri meydan!"
"O zaman, şeriatı kıyamete kadar cari olacak kitabıma ve tafsilatını benim emrimle ve gözetimimle size anlatan Resulüme tabi olun! Orada beyan ettiğim bütün emirlere uymakla mükellefsiniz! Uyarsınız, uymazsınız keyfiniz bilir, karar sizin!”
İşte bu noktada bizi kayıtsız şartsız ikna edebilecek tek şey, Kur'an’ın mucizevi Allah sözü olup olmadığına bakmak. Bu kitabın mucize olduğuna ikna olduğumuz anda zaten, onun Allah kelamı olduğunu anlayacağız ve söylediklerine iman edip, “Allah katında tek din İslam” olduğunu ispatlamış olacağız.
Kur'an’ın mucize oluşu hakkında günümüzde sayısız kitap basılmıştır. Ancak bu kitaplar kafa gözüyle değil kalp gözüyle okunmalı ve hidayetin Allah’tan olduğu asla unutulmamalı. Yoksa biz boş boş kitaplara ve gözümüzün önündeki binlerce delile bakarız onlar da bize bakar.
Kur'an’ın mucize oluşu ile alakalı Üstad Bediüzzaman’ın Sözler isimli risalesindeki “Yirmi Beşinci Söz"ün okunmasını önemle tavsiye ederiz.
Ayrıca isteyen www.feyyaz.tv adresinden Kur'an’ın niçin mucize olduğunu ifade eden birçok başarılı çalışmalar ve videolar izleyebilir.
Evet… tartışmasız Kur'an gelmiş, geçmiş ve gelecek en büyük mucizedir! Onun Allah’tan başkasının olma ihtimali yoktur, bu akıl dışıdır.
Öyle ise doğrudur ve haktır ve yol bellidir.
Hidayetin Allah’tan olduğunu unutmayacağız ve bu ilahi sır gereği bileceğiz ki bazı insanların aklı iman hakikatlerini algılamakta kifayetsiz kalabilir; çünkü Allah’ı aramakta samimi değildirler, ihlaslı değildirler ve belki kendilerine dahi riyakârdırlar, böylece de Allah akıl ve kalp gözlerini ve kulaklarını mühürlemiştir.
İşte bu yüzdendir ki bizler iman tazelemek veya mutmain olmak için bu ve benzer yazıları okurken, belki bizden çok daha akıllı birileri meyhanede sefahat içinde gününü gün ediyor!..
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Hinduizm, Budizm ve Sihizm gibi dinlere göre, kim olursa olsun, tek Tanrı'ya inananların cennete gideceği kabul ediliyor. Bunlar İslam Dini açısından nasıl değerlendirilir?
- İslam’ın hak din oluşunun örnekleri var mı?
- Dinlerin dünya ve insanlar üzerindeki negatif etkisine ne dersiniz?
- Mantıksızlıklar var, cevap istiyorum?
- Çoğu Hristiyanın mucizevi olaylar yaşaması nasıl açıklanabilir?
- Eski antlaşmada Hz. İsa'nın ilahlığından bahsedilmesi nasıl açıklanabilir?
- Kuran’ı neden bir bütün olarak değerlendirmeliyiz, Kuran-Sünnet bütünlüğü de var mı?
- İslam’ın hak din olduğunu anlayabilmemiz için ne yapmalıyız?
- Ehl-i sünnetin temel esaslarını söyler misiniz?
- Risalede geçen 666 rakamı tam olarak ne ifade eder?