Bakara suresi 74. ayetinde taşların hareket ettiği anlatılmaktadır. Bu ayeti açıklar mısınız?

Tarih: 21.06.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ayetin meali:

“Sonra, bütün bunların ardından kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hatta taştan da katılaştı. Çünkü öyle taşlar vardır, bağrından nehirler çağlar. Öyleleri var ki, yarılır da aralarından sular akar. Öyleleri var ki, Allah korkusundan parçalanıp aşağılara yuvarlanır. Allah ise sizin yaptıklarınızdan asla habersiz değildir.” (Bakara, 2/74)

Taşlar, cansız bir varlık olmasından dolayı kör, sağır ve dilsizdirler. Ayette de bu mana katı ve cansız şeklinde tasvir edilmiş. Yani gözü, kulağı ve hayatı olmayan şu katı taşlar dahi Allah’ın emirlerine uyarken, ey zalim, insan senin gözün, kulağın ve hayatın varken, nasıl olur da Allah’ın emirlerine uymazsın, diye insanı hem tehdit hem de ikaz ediyor.

Bu konuyla ilgili detaylı açıklamalar yapan Bediüzzamanın bazı ifadeleri şöyledir:

"Evet, i'câz-ı Kur'ân'ın bir esası olan îcaz, hem hidayet-i Kur'ân'ın bir nuru olan lütf-u irşad ve hüsn-ü ifham (güzelce anlatma üslubu), iktiza ediyorlar ki, Kur'ân'ın muhatapları içinde ekseriyeti teşkil eden avâma karşı küllî hakikatleri ve derin ve umumî düsturları, onların anlayabilecekleri şekilde ve cüz'î / küçük örneklerle gösterilsin. Ve fikirleri basit olan umumî avâma karşı, muazzam hakikatlerin yalnız uçları ve basit bir sureti gösterilsin. Hem âdet perdesi tahtında ve zeminin altında harikulâde olan Allah’ın tasarrufları özet halinde gösterilsin. İşte, bu sırra binâendir ki, Kur'ân-ı Hakîm şu âyetle diyor:"

"Ey Benî İsrail ve ey benî Âdem! Sizlere ne olmuş ki, kalpleriniz taştan daha câmit ve daha ziyade katılaşmıştır. Zira, görmüyor musunuz ki, o pek sert ve pek câmit ve toprak altında bir tabaka-i azîme teşkil eden o koca taşlar, Allah’ın emirlerine nasıl itaat ediyorlar, nasıl boyun eğiyorlar ve Allah’ın o Rabbanî icraatı altında ne kadar da yumuşuyor ve emirber bir asker gibi bütün emirleri yerine getiriyorlar. Âdeta havada ağaçların teşkilinde Allah’ın tasarrufu ne derece suhuletle, kolaylıkla cereyan ediyorsa, öyle de, yer altında ve o sert, sağır taşlarda o derece suhulet ve intizamla, hattâ damarlara karşı kanın cevelânı gibi muntazam su cetvelleri ve su damarları, kemâl-i hikmetle, o taşlarda mukavemet görmeyerek cereyan ediyor. Hem havada nebâtat ve ağaçların dallarının suhuletle suret-i intişarı gibi, o derece suhuletle köklerin nazik damarları yeraltındaki taşlarda, mümânaat, bir engel görmeyerek Allah’ın kâinatta câri olan kanun ve emirleri ile muntazam olarak intişar ettiğini Kur'ân işaret ediyor. Ve geniş bir hakikati şu âyetle ders veriyor ve o dersle o kasavetli kalplere şu mânâyı ders veriyor ve işarî mana ile şöyle diyor:"

“Ey Benî İsrail ve ey benî Âdem! Zaaf ve acziniz içinde nasıl bir kalp taşıyorsunuz ki, öyle bir Zâtın emirlerine karşı o kalp, kasavetle mukavemet ediyor? Halbuki, o koca sert taşların muazzam tabakası, o Zâtın emirleri önünde kemâl-i inkıyatla, karanlıkta, nazik vazifelerini mükemmel ifa ediyorlar, itaatsizlik göstermiyorlar…"

"Keza, yerküresinin pek çok yerinde bulunan dağların bir çoğu aslı sudan buzlanarak yekpare bir taş hükmüne gelmiştir. Deprem ve benzeri hadiselerle Allah’ın celalli tecellisine mazhar olan o dağların tepesinde bulunan taşlar o ilahî korku ve heybet altında o yüksek zirvelerden parçalanıyor, bir kısmı ufalanıp toprak olurken, bir kısmı da taş kalarak ovalara dağılıp, yeryüzü sâkinlerinin meskenleri için bir malzeme haline geliyor."

"Elbette, o haşyetten o yüksek mevkii terk edip mütevazı bir şekilde aşağı yerleri tercih etmek ve o mühim menfaatlere sebep olmak beyhude olmayıp başıboş değil ve tesadüfî olamaz. Dış görünüşü itibariyle bir intizamsızlık içinde görünmekle beraber, o taşlarla ilgili faydalar, menfaatler ve taşların, tepesinden yuvarlandıkları dağın cesedine giydirilen ve çiçek ve meyvelerle süslü, nakışlı ve müzeyyen olan gömleklerin kemâl-i intizamı ve hüsn-ü san'atı, zahir nazara görünmeyen bir intizam-ı hakîmâne bulunduğuna kat'î, şüphesiz şehadet eder."

"Evet, zemin denilen muhteşem ve seyyar sarayın temel taşı olan taş tabakasının Fâtır-ı Zülcelâl tarafından tavzif edilen en mühim üç vazifeyi beyan etmek, ancak Kur'ân'a yakışır."

"İşte, birinci vazifesi: Toprağın, kudret-i Rabbâniye ile nebâtâta analık edip yetiştirdiği gibi, kudret-i İlâhiye ile taş dahi toprağa dâyelik edip yetiştiriyor."

"İkinci vazifesi: Zeminin bedeninde deveran-ı dem hükmünde olan suların muntazam cevelânına hizmetidir."

"Üçüncü vazife-i fıtriyesi: Çeşmelerin ve ırmakların, uyûn ve enhârın muntazam bir mizanla zuhur ve devamlarına hazinedarlık etmektir. Evet, taşlar, bütün kuvvetiyle ve ağızlarının dolusuyla akıttıkları âb-ı hayat suretinde delâil-i vahdâniyeti zemin yüzüne yazıp serpiyor." (bk. Sözler, Yirminci Söz).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun