''Madenler niçin nebati, nebatlar niçin hayvan, hayvanlar ise niçin insan olmadık deyip şekva edemezler'.' Ancak rızık yoluyla sürekli olarak madenler bitki, bitkiler hayvan, hayvanlar insan mertebesine çıkmaktadırlar. Bu durumu nasıl izah edebiliriz?

Değerli kardeşimiz,

Kâinat içinde, canlı ve cansız her varlığın bir yeri ve bir hükmü şahsiyeti vardır. Bu varlık bir taş ise, en azından bulunduğu mekân ile çevresiyle bir bağı ve irtibatı söz konusudur. Ama bu varlık bir bitki ise, mesela bu kiraz ağacı ise, ona göre bir hüviyeti, elma ağacı ise, yine ona göre bir hayat sistemi ve buna uygun rızkı vardır. Bunların çevresiyle olan münasebetleri, taşta olduğu gibi, sadece bulundukları mekân itibariyle değildir. Bu bitkilerin, baharın gelmesine, yağmurun yağmasına, havaların ısınmasına, güneşin orada, dünyanın burada, galaksilerin de bulundukları yerlerde olmasına ihtiyaçları vardır.

Hayvan mertebesindeki canlıların ruhunun da varlığı, onlara daha yüksek bir hayat seviyesi kazandırmış, pek çok his ve duygularla onların hayatı süslenmiştir. Gülün hayatı ve beslenmesi ile, bülbülün hayatı, beslenmesi ve hayattan aldığı zevk arasında çok fark vardır. O canlı eğer insan seviyesinde ise, bütün kâinattan istifade edecek şekilde arzu ve isteklerle, bütün varlıklara kumanda edecek şekilde his ve duygularla bezetilmiştir.

Cansız olsun, canlı olsun her bir mahlukun Allah’a karşı, kendine has bir ibadeti ve zikri vardır. Bu ibadetler lisan-ı kal ile olabildiği gibi, lisan-ı hal ile de yapılabilmektedir. Atom ve moleküller gibi,  bazı varlıkların hareket ve titreşimleri, bir bakıma onların ibadetidir.  Ayrıca, bu ibadetleri, melek lisanıyla Allah’a takdim eden görevli melekler de vardır.

İnsan da dâhil, kâinattaki mahlûkatın hiçbirisinin, varlık olarak ortaya çıkışında bir rolü ve müdahalesi bulunmadığı gibi, nasıl bir varlık olarak yeryüzüne geleceği konusunda da bir seçim hakkı ve tercihi olmamıştır. Dolayısıyla her bir mahlûk, yokluk âleminden varlık âlemine çıkarılmış olmayı, kendisi için Allah’ın büyük bir lütfu ve ikramı olarak bilmiştir. Onun için, hiçbir mahlûkun bulunduğu makamdan şikâyete hakkı yoktur. Çünkü her bir mahlûka Allah’ın verdiği makam, bir ikram ve inayettir, lütuftur. O varlıklar bulundukları taşlık, ağaçlık, hayvanlık veya insanlık makamını, bir ücret ödeyerek hak edip kazanmış değillerdir. O bakımdan vazifeleri sadece Allah’a teşekkürdür, şükürdür, şikâyet değildir.

Bitkilerin hayvan mertebesine, hayvanların da insan mertebesine çıkışları, kendi şahsi hüviyetleriyle değildir. O varlıkları teşkil eden elementler, parçalanıp dağılmakta, sadece atom veya molekül olarak bir başka canlıya rızık olmaktadırlar. Nasıl ki, Süleymaniye camiinin bir hükmü şahsiyeti var. Kendine has bir şekle ve yüksek sanat değerine sahiptir. Ancak, cami yıkılarak onu meydana getiren taşlar, bir başka binanın yapımında kullanıldığı zaman, artık orada Süleymaniye camiinin hükmü şahsiyetinden değil, taşların özelliğinden söz edilir. Aynen bunun gibi, her bir koyunun kendine has şahsiyeti ve ayrı bir hüviyeti vardır. Onun insanlar tarafından yenmesiyle, o koyunu teşkil eden elementler insanın bünyesinde insan seviyesine yükselmiştir. Yoksa koyunun şahsiyeti değil.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun