Bakara 45-46. ayetlerini açıklar mısınız?

Tarih: 16.04.2022 - 20:03 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşu ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir. Onlar kesinlikle rablerine kavuşacaklarını ve ona döneceklerini bilen kimselerdir.” (Bakara, 2/45-46)

Ahlakın ve tasavvufun temel kavramlarından olan sabır, “acıya katlanma, sıkıntıya göğüs germe; Allah’a tevekkül ederek ondan gelen sıkıntılara katlanma; insanın kendisini, aklın ve dinin yapılmasını gerekli gördüğü işleri yapmaya veya yapılmasını yasakladığı, uygun bulmadığı davranışlardan uzak durmaya zorlaması; kişinin hayırlı amacına ulaşma yönündeki direnci” gibi anlamlarda kullanılır. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “sbr” md.)

Gazali, sabrı “inanç gücünün bencil istek ve tutkulara karşı koyması” şeklinde oldukça kapsamlı bir ifadeyle tanımlar. İnkârcılık da bir tür inançtan kaynaklandığı için, inkârcılarda görülen sabrı da bu anlamda değerlendirmek mümkündür. Buna göre sabrın değeri arkasındaki inancın keyfiyetine göre değişir.

Gazali bu erdemin, bütün yaratılmışlar içinde sadece insana verilmiş bir ayrıcalık olduğunu belirtir. Çünkü hayvanlar akıl gücüne sahip olmayıp sadece içgüdüleriyle davrandıkları; melekler de –zaten yetkin varlıklar olmaları sebebiyle– sabrı gerektiren bir durumla karşılaşmadıkları için, sabır gösterme imkânları ve buna ihtiyaçları yoktur. (Gazali, İhya, 4/56)

Kur'an-ı Kerim’de;

- Rahatlık ve bolluk kadar sıkıntı ve darlık da bir hayat gerçeği olarak gösterilmiş (Bakara 2/155),
- Hz. Peygamber’e (asm) hitaben, “Azim sahiplerinin sabrettiği gibi sen de sabret” buyurulmuş (Ahkaf 46/35);
- Allah yolunda cihad eden müminlerin yiğit, sebatkâr ve kararlı tutumlarından verilen örnekle sabrın, zorluklar karşısında acizlik gösterip sıkıntılara teslim olmak anlamına gelmediğine; aksine, Allah’ın inayetine güvenerek güçlükleri aşma iradesini göstermek olduğuna işaret edilmiştir. (bk. Bakara 2/249-250)

İşaret ettiğimiz bu ayetlerde Yahudiler ve özellikle onların din önderleri, eski anlayış ve yanlışlarını terk ederek Allah’a verdikleri sözü tutmaya, Hz. Muhammed’in (asm) peygamberliğini tanımaya, Kur'an’a inanmaya, dolayısıyla İslamiyet’i kabul etmeye davet edilmiş; hakka saygı duyup onu batılla karıştırmamaları, namazı kılıp zekâtı vermeleri, başkalarına buyurdukları iyilikleri kendilerinin de yapmaları istenmiştir.

Fahreddin Razi’ye göre Yahudilerin, gerektiğinde mallarını ve itibarlarını tehlikeye atma pahasına, eski inanç ve alışkanlıklarından sıyrılarak bu yeni inanç ve hayat düzenini yani İslâmiyet’i kabul edip uygulamaları onlara güç ve meşakkatli geldiği için, ayette bu güçlüğü sabredip namaz kılarak yenmeleri öğütlenmiştir. (bk. Mefatih, 3/48-49)

Kuşkusuz bu isabetli tespit, her zaman için ve aynı konumda bulunan her kişi veya zümre hakkında da geçerlidir. Zira insanların din değiştirmek gibi çok önemli kararlarında sadece aklî olarak bu dinin doğruluğunu kavramaları yeterli değildir.

Bunun yanında pek çok psikolojik ve harici baskılar, insanların eski yanlış inanç ve tutumlarını sürdürmelerinde etkili olmaktadır. Kur'an bu güçlüğün aşılmasında belirtilen baskılara sabır denilen psikolojik ve ahlaki irade ile direnmeyi, ayrıca bu iradeyi namazla da fiili olarak destekleyip güçlendirmeyi öğütlemektedir.

Namaz, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi bir ömür boyu amelî olarak sürdüren en canlı ve sürekli bir ibadet olduğu için ayette bu ibadetin, insanın inancını ve inancı doğrultusunda oluşturacağı kararlarını güçlendirip eylemlerini dinî ve ahlaki hükümler çerçevesinde geliştirmesine yardımcı olacağına işaret edilmektedir.

Nitekim “Kuşkusuz namaz hayasızlık ve kötülükten meneder.” mealindeki ayette de namazın bu tesiri açıkça ifade edilmiştir. (Ankebut 29/45)

Terim olarak huşu “Allah’a gönülden saygı duyup bağlanmak, boyun eğip itaat etmek” demektir.

Sabrın ve özellikle namazın olumlu tesirinden nasibini alacak olanlar, ancak Allah’a huşu ile bağlanan, boyun eğenlerdir.

46. ayete göre onların Allah’a olan bu içten bağlılık ve saygılarının en başta gelen sebebi ise Rablerine kavuşacaklarına, sonunda mutlaka ona döneceklerine olan kesin inançlarıdır.

Ancak bu inanç sayesindedir ki insan, Rabbine kavuşmayı ve dolayısıyla ahiret kurtuluşunu dünyanın bütün nimetlerinden daha önemli görür ve bu uğurda her türlü meşakkate rıza gösterir.

Esasen İslam’da, ahiret inancının, –Allah’a iman ve peygamberlere imanla birlikte– “usul-i selase” (üç ilke) denilen en önemli itikat esasları arasında yer alması da bu inancın belirtilen dinî ve ahlaki fonksiyonundan ileri gelmektedir. (bk. Kur'an Yolu, ilgili ayetlerin tefsiri)

İlave bilgi için tıklayınız:

Necm, 28; Hakka, 20 ve Bakara, 46'da geçen zannı ve yakini nasıl ...

"Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım dileyin." (Bakara, 2/153) ayetini ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun