Sizi Firavun ailesinden kurtardık, ne demek?

Tarih: 26.04.2022 - 20:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bakara suresi 49-50. ayetleri açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bakara Suresi 49. ve 50. ayetlerin mealleri şöyledir:

"(Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı."

"Hani bir zamanlar sizin için denizi yarıp, sizi kurtardık da Firavun’un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp duruyordunuz."

49. ayetin başındaki vav, "nimeti hatırlayın" ifadesine atıftır. Şu halde ibarenin takdiri: "hatırlayın ki, sizi kurtarmıştık" demek olur.

Burada "nimetimi hatırlayın ki, sizi kurtarmıştık" takdirini tercih edenler varsa da gelecekteki hatırlatmalar nimete ve ona karşı vaki olan durumları da kapsadığından, hatırlatmayı mutlak olarak genelliği üzere bırakmak daha belağatlı olacaktır.

Bu gibi hatırlatma ve ihtar yerlerinde biz "hani" deriz. "Hani" kelimesi gerçi esasen "nerede" manasına yerini sormak içindir. Bununla beraber, "hani o günler" gibi hasret çekme ve "Hani hatırlarsın ya!" gibi soyut bir hatırlatma için de kullanılır ki, öncekinin gereğidir. Ve bu makamda kullanma meal olarak uygun olabilir.

Ve hem o zamanı hatırlayın ki, hani sizi Firavun ailesinden tamamen kurtarmıştık. Çünkü o zaman kurtarılan yalnız dedeleriniz değil, onların dolayısıyla sizdiniz, bütün İsrailoğulları idi. Siz İsrailoğulları onların elinde ne halde idiniz? O Firavun ailesi size azabın kötüsünü peyliyor, canınıza kıyıyorlardı.

Ayette geçen “sevm” kelimesi, mal peylemek, zulüm yüklemek, derde sokmak salmak, bir sima vermek (yani dağlamak) manalarına gelir ki, her biriyle tefsir edilmiştir. Her halükarda bir suikast manasını ifade eder.

Hikâye ediliyor ki, bunlar sınıf sınıf esir, amele gibi ayrılmış ağır yapı yapmakta, yıkmakta, dağlardan kayalar yontup taşlar taşımakta, kerpiç, kiremit pişirmekte, marangozluk, demircilik ve daha bunlar gibi ağır hizmetlerde çalıştırılır, zayıflarına da vergiler konulurmuş.

Fakat birçok tefsir âlimine göre buradaki kötü azap kendisinden sonra atıf bulunmadığından şu cümlelerle açıklanmış olandır:

Oğullarınızı boğazlıyorlardı da kızlarınızı ve kadınlarınızı güya sağ bırakıyorlardı.

Elbette bu bırakış da hayır için olmuyordu. O kızlar bu elemler (acılar) içinde büyüseler bile, oğlanlar kalmayınca, hepsi başkalarının elinde kalacak, neticede bütün nesil yok olacaktı.

Diğer bir mana ile kadınların rahimler (döl yataklar)ini yokluyorlar, çocuk alıyorlardı.

Üçüncü bir mana ile kadınlarınıza haya edilecek (utanılacak) şeyler yapıyorlardı.

Birincisinde "istihya", "hayat" kelimesinden; ikincisi ile üçüncüde "haya"dan gelmiştir.

Ve bu sırada Rabbiniz tarafından size büyük bir imtihan vardı.

Azap ile imtihan, kurtuluş sebeplerini hazırlamak için imtihandır. Necat yani kurtuluş ile deneme de kendi başına bir devlet ve millet oluşturarak, yer yüzündeki diğer devletlere üstün bir şekilde güzel amel ve ahlak ile yaşama imtihanıdır.

"Bela” kelimesi aslında tecrübe ve imtihan demektir. Fakat bu deneme, bazen hayır ve bazen şer ile olur. Ve çoğunlukla başlangıç şer ve sıkıntı manasını içine alır. Burada iki yön de vardır. Azap, bir bela ile imtihan; kurtuluş da bir hayır ile imtihandır.

Malumdur ki Firavun, Mısır'da Amalika hükümdarının lakabıdır. Çoğuluna "feraine" denilir. Nasıl ki Rum krallarının bazısına Kayser, bazısına Herakl (kral); Habeş krallarına Necaşî; Yemen meliklerine Tübba; İran hükümdarlarına Kisra; Türklerinkine Hakan deniliyordu.

Buradaki Firavun'un ismi hakkında da çeşitli rivayetler vardır:

- Velid b. Musab (İbn İshak ve diğerleri),

- Fantus (Mukâtil),

- Musab b. Reyyan,

- Mugîs (bazı tefsir bilginleri),

- Kabus (Ebu Hayyan), "Tarih-i Kâmil" de Kabus b. Musab b. Muaviye diye göstermiş ve yerine kardeşi Velid'in geçtiğini de nakletmiştir.

Bu isimler hep Arapça olduklarına göre, o zaman Mısır halen Arapların elindeymiş demek olur. Ancak Fantus ismi diğerlerine benzemiyor ve böyle olması bazı genel tarih kitaplarına uygun düşüyor.

"Âl” kelimesi "Ehl"den alınmış ise de aralarında fark vardır.

"Âl", başlıca şan ve şöhret sahiplerine söylenir.

Âl-i Firavun, Firavun'un dininin ehli, kavmi ve bilhassa tabileri ve köleleri.

"Firavun'dan kurtarmıştık" denilmeyip de "Firavun ailesinden" buyurulmasında önemli bir nükte anlaşılıyor. Yapılan zulümlerin temsilcisi Firavun ise de asıl zulmü yapanlar daha çok ona uyanlar olduğu için "Firavun ailesinden" kurtardık buyurulmuştur. Çünkü Firavun yaptıklarını, bunların eli ve bunların hizmeti ile yapmıştır.

Deniliyor ki bu şekilde İsrailoğullarından öldürülen çocukların toplamı dokuz yüz doksan bine ulaşmıştı. Buna sebep de bunlardan doğacak bir çocuğun Firavun'un hükümetini yok edeceği hakkında kahinlerin verdiği bir haber veya Firavun'un gördüğü bir rüya olduğu öteden beri nakledilir.

Ne ibrettir ki, bu zulümler bir fayda vermemiş ve sonunda o çocuk doğmuş, Firavun'un kendisine beslettirilmiş, Hz. Musa olmuş ve yine Allah'ın takdiri yerini bulmuştur.

Acaba buna gücü yeten Cenab-ı Allah'ın o kadar masumun ve günahsızın kesilmesine izin vermekte hikmeti ne idi?

Buna Ebu's-Suud, tefsirinde işaret ediyor. Fakat daha önce Muhyiddîn Arabî Hazretleri "Füsûs" isimli eserinde mealen şöyle izah etmiştir:

Bu çocuklar hep Hz. Musa'ya hayatında imdat olmak ve onun ruhaniyetini takviye (kuvvetlendirmek) için öldürülmüşlerdir. Çünkü bunların her biri Musa diye, Musa hesabına, hasılı Musa için öldürülüyorlardı. Çünkü Firavun ve Firavun ailesi Musa'yı henüz bilmiyorlarsa da Hak Teâlâ biliyordu. Elbette bunların her birinin alınan hayatı Musa'ya ait olacaktı, zira gaye o idi. Bu çocukların hayatı ise hep fıtrat üzere bulunan temiz birer hayat idi. Nefse ait maksatlarla kirlenmemiş. -Hz. Âdem kıssasında açıklandığı üzere meleklerin secdesi devrindeki- fıtrat ve aslî yaratılış üzere bulunuyorlardı. Hz. Musa, Musa diye öldürülen bütün bu çocukların hayatları toplamı olacak ve Musa'nın hayatı bunların toplamına denk olacaktı. Her birinin ruhundaki yetenek ve kuvvet Musa'nın olacak, Musa'da tecelli edecekti.

Demek ki bütün bunlar sağ olsalar ve öyle tertemiz büyüseler, toplamlarından nasıl ve ne kadar bir ruhî kuvvet hasıl olacaksa, Musa'nın ruhunun kuvveti ona denk olacaktı. Firavun'un başındaki orduya karşı, Musa, başlı başına böyle bir ordu idi. Bütün o kesilen çocukların ruhları, Musa'nın ruhunun emri altında idi.

İşte Allah Teâlâ onlardaki güçleri ve kuvveti toplamış, Hz. Musa'ya vermişti ve vermek için bunu yapmıştı. Bu da Hz. Musa'ya verilmiş bir ilahi özelliktir ki, ondan önce peygamberlerden hiçbirine nasip olmamıştı...

İmam Razi Hazretleri der ki:

"İnsanın başka bir el altında ve üzerinde istediği şekilde kullanılabilecek bir halde bulunması, özellikle bu hal içinde bir de ağır, zor, pis işlerde kullanılması azap şekillerinin en şiddetlilerinden olduğunda şüphe yoktur. Hatta buna maruz kalanlar çoğunlukla ölümü temenni ederler. İşte Cenab-ı Allah'ın burada açıkladığı birinci nimet bu kötü azaptan kurtulma nimetidir."

Demek oluyor ki, bu ayette önce hürriyet ve istiklal nimeti anılmış ve esirlik mahkumluğunun feciliği hatırlatılmıştır.

50. ayetin açıklamasına gelince:

Ve hani sizinle -bölük bölük- denizi yarmıştık da sizi toptan kurtarmıştık. Ve başınıza bela kesilmiş olan Firavun ile adamlarını suda boğmuştuk. Siz de bakıp duruyordunuz. Gözlerinizin önünde olan bu olay, sizin için ne büyük nimet idi.

Bu deniz Mısır'ın civarındaki denizlerden birisi ki, adına "İsaf" denilirmiş ve bugün ona "Bahr-i Kulzüm" adı veriliyor. Bizim "Şap Denizi" dediğimizin aslı "İsaf" denizi imiş. Bugün “Kızıldeniz” adıyla anılmaktadır.

"Kulzüm" şimdiki Süveyş'in yerinde kurulu bir şehir imiş. Kulzüm esasen yutmak anlamına gelmektedir. Ona "Kulzüm Denizi" denilmesi, bu şehirden ve Firavun'un adamlarıyla birlikte orada suda yutulmuş olmasından dolayıdır. Kamus Şerhi'nde böyle naklediliyor.

Bu ayette Firavun'un boğulması açıkça beyan edilmemiş ve yukarıda geçtiği şekilde asıl Firavun ehlinin cezası gösterilmiş ve Firavun da bunların içine dahil edilmiş. İleriki ayetlerde bu boğulmayı daha ziyade açıklanıyor.

"Sizinle yarmıştık" demek, yaran bizdik, siz de buna bir sebep, bir vasıta olmuştunuz demektir. "Sizin için" diye de tefsir edilmiştir.

Şuna dikkat edilmek gerekir ki, Kur'an-ı Azimüşşan, bu gibi olayların olduğu tarihleri değil, asıl taşıdıkları fevkalade ibret noktalarını ve yüce yaratıcının kudretiyle ilgili yanlarını anlatmak ve hatırlatmak istiyor. (bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetlerin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun