Namaz kılmayanın ahlakı yok mu?
Değerli kardeşimiz,
“Namaz kılmayanın ahlakı yok” diyemeyiz, ama namaz kılmayan Müslüman ise kulluk vazifesini yapmadığı için ahlakı eksiktir. Müslüman değil ise farklı ahlak anlayışlarına göre onun da bir ahlakı olabilir, lakin İslam’a göre en önemli eksiği imandır ve İslâmî hayattır, onların hidayete ulaşması için dua ederiz.
Namaz kılan Allah’a, kendine, ailesine, cemiyete, ümmete… karşı vazifelerini yapmıyorsa, haram helal ayırt etmeden yiyor içiyor, davranıyorsa bu kişinin ahlaksızlığı yalnızca kendinde kalmıyor üstelik din eğitimi bakımından çok zararlı oluyor.
Peki, namaz ile ahlak eğitimi arasında nasıl bir ilişki var?
Konuyla ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:
“Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.
Sizler kitabı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?
Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah’a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir.
Onlar kesinlikle rablerine kavuşacaklarını ve ona döneceklerini bilen kimselerdir.” (Bakara, 2/43-46)
Kuran-ı Kerîm’de, rahatlık ve bolluk kadar sıkıntı ve darlık da bir hayat gerçeği olarak gösterilmiş (bk. Bakara 2/155), Hz. Peygamber (asm) Efendimize hitaben, “Azim sahiplerinin sabrettiği gibi sen de sabret.” buyurulmuş (bk. Ahkåf 46/35); Allah yolunda cihad eden müminlerin yiğit, sebatkâr ve kararlı tutumlarından verilen örnekle (bk. Bakara 2/249-250) sabrın, zorluklar karşısında acizlik gösterip sıkıntılara teslim olmak anlamına gelmediğine; aksine, Allah’ın inayetine güvenerek güçlükleri aşma iradesini göstermek olduğuna işaret edilmiştir…
Pek çok psikolojik ve harici baskılar insanların eski yanlış inanç ve tutumlarını sürdürmelerinde etkili olmaktadır. Kuran bu güçlüğün aşılmasında belirtilen baskılara sabır denilen psikolojik ve ahlaki irade ile direnmeyi, ayrıca bu iradeyi namazla da fiilî olarak destekleyip güçlendirmeyi öğütlemektedir.
Namaz, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi bir ömür boyu amelî olarak sürdüren en canlı ve sürekli bir ibadet olduğu için ayette bu ibadetin, insanın inancını ve inancı doğrultusunda oluşturacağı kararlarını güçlendirip eylemlerini dinî ve ahlakî hükümler çerçevesinde geliştirmesine yardımcı olacağına işaret edilmektedir.
Nitekim “Kuşkusuz namaz hayasızlık ve kötülükten meneder.” mealindeki ayette de (bk. Ankebût 29/45) namazın bu tesiri açıkça ifade edilmiştir.
Terim olarak huşû “Allah’a gönülden saygı duyup bağlanmak, boyun eğip itaat etmek” demektir. Sabrın ve özellikle namazın yukarıdaki olumlu tesirinden nasibini alacak olanlar, ancak Allah’a huşû ile bağlanan, boyun eğenlerdir.
46. ayete göre onların Allah’a olan bu içten bağlılık ve saygılarının en başta gelen sebebi ise rablerine kavuşacaklarına, sonunda mutlaka ona döneceklerine olan kesin inançlarıdır. Ancak bu inanç sayesindedir ki insan, rabbine kavuşmayı ve dolayısıyla ahiret kurtuluşunu dünyanın bütün nimetlerinden daha önemli görür ve bu uğurda her türlü meşakkate rıza gösterir…
“Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazı özenle kıl. Kuşkusuz namaz hayasızlık ve kötülükten meneder. Allah’ı anmak her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût, 29/45).
“Hayasızlık” diye çevirdiğimiz "fahşa" kelimesi, Arapça’da aynı kökten olan fuhuş kelimesiyle eş anlamlı olup genellikle çirkin sözler ve fiiller için kullanılır daha genel olarak başta zina olmak üzere edep, iffet, haya gibi erdemlerle çelişen söz ve davranışları ifade eder.
“Kötülük” şeklinde çevirdiğimiz münker ise maruf kavramının zıddı olarak genellikle “aklın ve sağduyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar” anlamına gelir (Bilgi için bk. A‘râf 7/157).
Ayete göre gerek abdest, kıraat, rükû, secde, tadîl-i erkan gibi zahirî şartlarına ve rükünlerine gerekse ihlas, huşu, takva gibi manevi şartlarına özen göstererek kılınan namaz, İslam’ın ve sağ duyu sahibi erdemli toplumların edepsizlik, hayasızlık ve kötülük sayıp reddettiği tutum ve davranışlarla uyuşmaz, âdeta bir nasihatçi, bir uyarıcı gibi namaz kılan kişiyi bu davranışlardan meneder.
Böylece ayette namazın ahlaki tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmekte; namaz kıldıkları hâlde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlak kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı yapılmaktadır.
Yaygın yoruma göre “Allah’ı anmak” diye çevirdiğimiz zikrullahtan maksat namazdır. Nitekim Cuma suresinde de cuma namazı için aynı tabir kullanılmıştır.
Namazın zikir kelimesiyle anılması, onun tam bir ibadet bilinciyle, Allah’ın huzurunda bulunulduğu şuuru ve sorumluluğu ile eda edilmesi şartıyladır ki belirtilen ahlaki etkiyi gösterecek kaliteye ulaşmış olacağını ima eder. Bu şekilde namaz kılarak Allah’ı anmak en büyük ibadettir.
Namazın insandaki Allah şuurunu güçlendirme işlevi, diğer faydalarından daha önemlidir.
Ayette namazın böyle bir bilinç ve sorumluluk duygusundan uzak olarak kılındığı oranda ibadet kalitesini de kaybedeceğine işaret vardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Bakara 45-46. ayetlerini açıklar mısınız?
- Namazda Allah’tan başkasını anmak yasak mı?
- İbadetlerin insan üzerindeki etkisi ve kötülüklerden alıkoyması hakkında bilgi verir misiniz?
- Huşu nedir, namazın şartlarından mıdır?
- Namazı huşu içinde kılmak için ne yapmalıyız?
- İslamiyet nedir? İslamiyet hakkında geniş bilgi verir misiniz?
- Temizlik imanın yarısı mı?
- Kuran'ın dört esası nelerdir?
- Tanrının kitabı düzensiz, karmaşık olabilir mi?
- İbadet ve ahlaklı olmak dünyaya ne fayda getirir?