Ayette neden, o cennetten bir meyve, denilmiş?

Tarih: 10.01.2017 - 09:23 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İşaratü'l-icaz adlı tefsirde, "مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ denilmektense مِنْ ثَمَرَاتِهَا denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu" ifadesi haşa -Allah’ın kelamı olan- Kuran’ı eleştirmek, daha iyisinin olabileceğini söylemek olmaz mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bilindiği üzere, belagat ilminde icaz ve itnab adında iki farklı edebi üslup söz konusudur.

Îcaz; maksudu en az kelime ile ifade etme sanatıdır. İtnab ise; kastedilen manayı daha çok kelime ile ifade etmektir. Bu iki üslup da yerine göre güzel birer edebi sanattır. Bu sanatların hangisi kullanılırsa, bunun sebeb-i hikmeti düşünülür ve ona cevap aranır. Yoksa, birinin diğerinden mutlak manada daha güzel olduğu söylenemez.

İşte Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadesini “bu üslubun hikmetini araştırmaya yönelik olarak” değerlendirmek gerekir:

مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ denilmektense مِنْ ثَمَرَاتِهَا denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu.”

Bununla beraber, İşaratu’l-İ’cazın Arapça aslında “denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu” şeklinde bir ifade yoktur.

Öyle anlaşılıyor ki, Mütercim merhum Abdulmecid, bunu biraz daha açmak için bu ifadeyi kullanmıştır.

Arapça’da bu ifade yerine -anlam itibariyle- şu ifade yer almaktadır:

“مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ (cümlesinin) مِنْ ثَمَرَاتِهَا (cümlesine) tercih edilmesi, mezkûr suallerden iki suale karşı, iki cevapla cevap vermek içindir.”

Bu ifadenin açılımı şöyledir:

Kur'an’ın önemli bir i’caz yönü îcazdır, veciz ifadelere sahip olmasıdır.

- Burada neden bu veciz üslup bırakılmıştır?

Allah istediği şekilde en veciz bir ifadeyle en geniş bir manayı ifade edebilir. O halde bu ayette, daha kısa ifade yerine daha uzun sayılan bir ifadeyi tercih etmesinin mutlaka bir hikmeti vardır. Demek ki, ayetin barındırdığı melhuz / mukadder bazı sorulara cevap vermek için biraz daha uzun sayılan bu ifade tercih edilmiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri o soruları şöyle sırlamaktadır:

كلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هذَا الَّذِى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ : (O cennetlerdeki herhangi bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikleri vakit, 'Bu, bundan evvel bize (dünyada) verilenlerdendir.' derler.” (Bakara, 2/25)

Bu büyük cümle, çok küçük küçük cümleleri tazammun etmiştir. Evet bu cümle mâkabliyle bağlı değildir, müste'nifedir (yeniden başlayan bir cümledir); vazifesi mukadder bir suali cevablandırmaktır. Mukadder sual ise, sekiz sualin memzuc ve macunudur. Şöyle ki:

Vaktaki iman edenler ve amel-i sâlih işleyenler, cennet gibi yüksek bir meskenle tebşir edildiler, birdenbire sâmiin zihnine geldi:

- Acaba o meskende rızık olacak bir şey var mıdır?
- Varsa, o rızık nereden hasıl olur ve nereden gelir?
- O rızıklar o cennetten hasıl olduğu takdirde, nesinden neş'et ediyor?
- Semeratından meydana gelirse, dünya semeratına benzerler mi?
- Benzediği takdirde, birbirine de benzerler mi?
- Birbirine müşabih olurlarsa, tatları bir midir, yoksa ayrı ayrı mıdır?
- Tatları muhtelif olduğu takdirde, koparıldıkları zaman yerleri boş mu kalır, yoksa derhal dolar mı?
- Tebeddül ettikleri takdirde, devamlı mıdırlar?
- Devamlı iseler, onları yiyenler sevinirler mi? Sevindikleri zaman ne derler?"
(bk. İşaratü'l-İ'caz, s. 151)

Üstad Hazretleri, bu ayetin mukadder suallere cevap olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir:

Arkadaş! Bu sualleri avucuna koy. Ben de bu cümleleri açar, içlerine bakarım. Sen de dikkat et, bakalım mutabık olacak mıdır?

كُلَّمَا kelimesi, devam ve tahkike delâlet eder.

رُزِقُوا (Rızıklandırıldılar…) sîga-i mâzisiyle, vukuunun tahakkukuna delâlet ettiği gibi, maddesiyle de dünyadaki rızıklarını ihtar eder. Ve bina-i meçhul sigasıyla zikri, o rızkda meşakkatin bulunmamasına ve onların (ağalar ve beyler gibi) rızıkları ayaklarına geldiğine delâlet eder.

مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ (Orada bulunan meyvelerden.) denilmektense مِنْ ثَمَرَاتِهَا (Oradaki meyvelerden.) denilmiş olsaydı, daha muhtasar ve daha güzel olurdu. Fakat mezkûr suallerden iki suale cevap olduğundan, مِنْهَا (o cennetlerden) ayrı, مِنْ ثَمَرَةٍ (Bir meyve.) ayrı söylemek icap etmiştir.

مِنْ ثَمَرَةٍ (Herhangi bir meyve)’deki tenkir, tâmimi ifade ettiği cihetle, Cennetin bütün semereleri rızık olmaya şâyân olduğuna işarettir.

رِزْقًا (Bir rızık olarak) kelimesinin tenkiri ise, açlığı gidermek için yediğiniz, gördüğünüz rızık olmadığına işarettir. قَالُوا tefâul bâbının mânâsı olan şirketi andırıyor. Yani, “O rızkın acip keyfiyetinden ettikleri taaccüp ve istiğrabı birbirine söylemeye başladılar.”

هٰذَا الَّذِى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ [Bu, bundan önce (dünyada) bize verilenlerdendir] Bu cümlede mübhem bırakılıp beyan edilmeyen rızık kelimesinin dört mânâya ihtimali vardır.

Birincisi: Rızıktan maksat, amel-i sâlihtir. Yani, “Bu dâr-ı dünyada rızık olarak bize nasip kılınan, amel-i salih, yani, şimdi yediğimiz rızıklar dünyada yaptığımız amel-i salihin neticesidir.” Yani amel ile ceza arasında o kadar ittisal (bağlılık) vardır ki, sanki dünyadaki amel, âhirette tecessüm edip sevap kesilmiştir. Onların sevinçleri, bu noktadan hasıl olmuştur.

İkincisi: Rızıktan maksat, dünyanın taam ve yemekleridir. Yani, “Dünyada rızık olarak bize verilen taamlar, bunlardır. Amma zevkleri, tatları arasında dağlar kadar fark vardır.” İşte onların istiğrapları bu noktadandır.

Üçüncüsü: Bu semereler, biraz evvel yediğimiz semereler gibidir, ama suretleri bir, mânâları, tatları ayrıdır. Demek sureten, şeklen bir olduklarından ülfet lezzetini veriyor, tatlarının ayrı olmasıyla de teceddüd lezzeti hâsıl oluyor. İşte sevinçleri bu noktadandır.

Dördüncüsü: Hemen şimdi yediğimiz meyveler, bu dallardaki meyvelerdir. Demek bir meyve koparıldığı zaman, yeri boş kalmıyor, derhal yerine bir meyve peyda oluyor. İşte bundandır ki, Cennetin meyvelerinde noksaniyet olmuyor.

وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا (Benzer olarak verilmiştir) Bu cümle, itiraziyedir. Yani, yeni bir hükmü ifade etmek için zikrine lüzum olmadığı halde,  هٰذَا الَّذِى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ (Bu, bundan önce (dünyada) bize verilenlerdendir.) cümlesindeki hükmü tasdik ve illetini beyan etmek üzere, evvelki cümleye bir zeyil ve bir fezleke olarak zikredilmiştir.

Bina-i meçhul sigasıyla اُتُوا'nün (Verildiklerinde yedirildikleri vakit) zikredilmesi, ehl-i cennetin işleri, hademeleri tarafından görülmekte olduğuna işarettir.

مُتَشَابِهًا  (Benzer) Yani zahiren ve şeklen bir olduğundan, ülfet lezzetini veriyor; bâtınen ve taâmen de ayrı olduğu cihetle, teceddüd lezzetini veriyor. Bu itibarla مُتَشَابِهًا kelimesi, her iki lezzeti ima ediyor. (bk. İşarat-ül İ'caz, s. 151 vd.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun