"Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 26.02.2014 - 11:58 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." [Buhari, Zekât 52; Müslim, Zekât 103, (1040); Nesâi, Zekât 83, (5, 94)]

Cevap

Değerli kardeşimiz,

DİLENCİLİĞİN ZEMMİ

ـ4863 ـ1ـ عن ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: َ تَزالُ الْمَسْألَةُ بِأحَدِكُمْ حَتّى يَلْقىَ اللَّهُ وَلَيْسَ بِوَجْهِهِ مُزْعَةُ لَحْمٍ[. أخرجه الشيخان والنسائي.»المزعةُ« القطعة من اللحم صغيرة كالتفة من الشئ

1. (4863): İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden biri dilenmeye devam ettiği takdirde, yüzünde bir parça et kalmamış halde Allah'a kavuşur." [Buhârî, Zekât 52; Müslim, Zekat 103, (1040); Nesâî, Zekât 83, (5, 94).]

ـ4864 ـ2ـ وعن سمرة بن جندب رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: المَسَائِلُ كُدُوحٌ يَكْدَحُ بِهَا الرَّجُلُ وَجْهَهُ، فَمَنْ شَاءَ أبْقىَ عَلى وَجْهِهِ، وَمَنْ شَاءَ تَرَكُهُ. إَّ أنْ يَسْألَ الرَّجُلُ ذَا سُلْطََانٍ في أمْرٍ َ يَجِدُ مِنْهُ بُداً[. أخرجه أصحاب السنن.»الكُدوحُ« الخموش.و»سُؤُالُ السُّلْطَانِ« قيل أراد به أن يطلب حقه من بيت المال

2. (4864): Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İstemeler bir nevi cırmalamalardır. Kişi onlarla yüzünü cırmalamış olur. Öyle ise, dileyen (hayasını koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Şu var ki, kişi, zaruri olan (şeyleri) iktidar sahibinden istemelidir." [Ebu Davud, Zekat 26, (1639); Tirmizî, Zekat 38, (681); Nesâî, Zekat 92, (5, 100).]

 ـ4865 ـ3ـ وعن عائذِ بْنِ عَمْرُو قال: ]سَألَ رَجُلٌ رَسُولَ اللَّهِ # فأعْطَاهُ فَلَمّا وَضَعَ رِجْلَهُ عَلى أُسْكُفَّةِ الْبَابِ قَالَ #: لَوْ تَعْلَمُونَ مَا في الْمَسْألَةِ مَا مَشىَ أحَدٌ الى أحَدٍ يَسْألُهُ شَيْئاً[. أخرجه النسائي

3. (4865): Aiz İbnu Amr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan bir şeyler istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da verdi. Adam dönmek üzere ayağını kapının eşiğine basar basmaz, Aleyhissalâtu vesselâm:

"Dilenmede olan (kötülükleri) bilseydiniz, kimse kimseye bir şey istemek için asla gitmezdi!" buyurdular." [Nesâî, Zekat 83,  (5, 94, 95).]

4. (4866): Hz. Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler de." [Buhârî, Zekat 50, Büyû' 15.]

AÇIKLAMA:

1. Dinimiz dilenme meselesine de yer vermiş, onunla ilgili bazı teferruatı teşri etmiştir. Zaruret haline gelen bir durumda, insanlara halini açmak meşru kılınmış ise de, dilenmeyi kazanç vasıtası veya meslek haline getirmeyi haram kılmıştır. Yukarıda kaydedilen hadisler bu hususu ifade etmektedir. Bu mevzuda müteakiben gelecek başka hadisler de mevcuttur. Alimlerimiz  مَن سَألَ النَّاسَ تَكَثُّراً فَإنَّمَا يَسْألُ جَمْراً   "Kim, insanlara (mal) artırmak için talepte bulunursa ateş talep etmiş olur." hadisine dayanarak ihtiyacını görecek miktar dışında istemeyi haram addetmiştir.

2. Hattabî'ye göre, dilencinin, kıyamet günü yüzünün eti ve derisi dökülmüş olarak hesap vermeye gelmesi, onun itibarını,  değerini, mevkiini kaybederek, iyice düşüp alçaldığını ifade eder. Hattâbî devamla der ki: "Veya dilencinin azabı, yüzüne tatbik edilecektir; bu sebeple yüzünün eti dökülecektir. Çünkü, ceza prensip olarak cinayetin işlendiği azaya  uygulanır. Dilenci de, dilenmek suretiyle yüzünü alçaltıp zelil etmiştir. Veya dilenci, yüzü tamamen kemik olduğu halde ba's olunur. Böylece bu hal ona, kendisini tanıtan bir alâmet olur."

İbnu Ebî Cemre, yüzden etin dökülmesini, "Kişide hiçbir güzellik kalmaz, çünkü yüz güzelliği yüzde mevcut etle tahakkuk eder." der.

Mühelleb, zahirî mânayı esas almak ister. Ona göre, burdaki sır şudur: "Kıyamet günü, güneş yaklaşacaktır, eğer kişi yüzünde et olmaksızın gelirse, güneş ona daha çok eziyet verir. Hadisle, zengin olduğu halde malını artırmak düşüncesiyle dilenene sadakanın helal olmadığı murad edilmiştir. Amma, muzdar kalıp isteyen kimseye herhangi bir ikab yoktur, onun istemesi mübahtır."

3- 4866 numarada kaydedilen Hz. Zübeyr (radıyallahu anh), rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm, "kişinin rızkını temin için dilenmektense, nefsini en meşakkatli işte yormasının daha hayırlı olacağını" ifade etmektedir.  Bu da şeriat-ı garramız nazarında dilenmenin ne kadar çirkin olduğunu ifadeye kafidir. Kişi isteyince, istemenin zilletini çektiği gibi, verilmeyince de reddedilmenin zilletini çeker, bu esnada sarfedilecek kınamalar haysiyet kırıcı hakaretler de caba. Kendisinden istenen kimse her  isteyene vermeye kalksa, zamanla o da darlığa düşer. İstemek meşru, her isteyene vermek vacib olsa, bedava geçime alışan insanlar çoğalır, iktisadî hayat bozulur. Bu sebeple dinimiz istemeyi çok dar kayıtlarla meşru kılmış, kazanmaya gücü yetene dilenmeyi haram etmiştir.

ـ4867 ـ5ـ وعن ثَوْبَانِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ يَتَكَفَّلُ لِي أنْ َ يَسْألَ النَّاسَ شَيْئاً وَاتَكَفَّلُ لَهُ بِالْجَنَّةِ. فقَالَ ثَوْبَانُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ: أنَا. فَكَانَ َ يَسألُ أحَداً شَيْئاً[. أخرجه أبو داود والنسائي

5. (4867): Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

"Cenneti garanti etmem mukabilinde, insanlardan hiçbir şey istememeyi kim garanti edecek?" buyurdular. Sevban (radıyallahu anh) atılıp:

"Ben, (Ey Allah'ın Resulü!)" dedi. Sevban (bundan böyle) hiç kimseden bir şey istemezdi." [Ebu Davud, Zekat 27, (1643); Nesâî, Zekat 86, (5, 96).]

AÇIKLAMA:

Burada istemek kelimesi, dilenmeden daha geniş bir mânada kullanılmıştır. Çünkü hiçbir şey istememek talep edilmektedir. Nitekim, Ashab'tan gelen  rivayetler, onların Aleyhissalâtu vesselâm'ın bu nevi tavsiyelerini, söylediğimiz manada anladıklarını te'yid etmektedir. Zîra Ebu Davud'un aynı babtaki bir başka rivayetinde   فَلَقَدْ كانَ بَعْضُ اوُلَئِكَ النَّفَرِ يَسْقُطُ سوْطَهُ فَمَا يَسْألُ اَحَداً اَنْ يُنَاوِلَهُ اِيَّاهُ   "(Bu hadisi işitenlerden bazıları vardı ki, yere kamçısı düşse 'Şunu bana ver!' demez (bineğinden inip kendisi alır)dı." denmektedir. Nevevî: "Bu hadiste, istemek denebilen bir şey ne kadar basit de olsa ondan kaçınmaya teşvik var" der. Ancak alimler, nefse ölüm getirecek bir darlık  karşısında talebin meşru olduğuna hükmederler. Çünkü derler, "Zaruretler haramı mübah kılar." Hatta bazıları: "Böyle bir durumda  istemez ve ölürse, asi olarak ölmüş olur" demiştir.

ـ4868 ـ6ـ وعن مَعاوية رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ # َ تُلْحِفُوا في الْمَسْألَةِ، فَوَاللَّهِ َ يَسْألُنِي أحَدٌ مِنْكُمْ شَيْئاً فَتُخْرِجُ لَهُ مَسْألَتُهُ شَيْئاً وَأنَا لَهُ كَارِهٌ فَيُبَارَكُ لَهُ فِيمَا أعْطَيْتُهُ[. أخرجه مسلم والنسائي.»ا“لحافُ« ا“لحاح في المسألة وا“كثار منها

6. (4868): Hz. Muaviye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İstemede ısrar etmeyin. Vallahi, kim benden bir şey ister, ben ona vermek arzu etmediğim halde, ısrarı (sebebiyle) bir şey kopartırsa, verdiğim o şeyin bereketini görmez." [Müslim, Zekat 99, (1038); Nesâî, Zekat 88, (5, 97, 98).]

AÇIKLAMA:

Bu hadiste Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), normalde yasaklanmış olan istemeyle, mecbur kalındığı taktirde istemenin mühim bir edebini öğretmektedir: Israr etmemek... Sadedinde olduğumuz  hadiste ilhafla ifade edilen bu hali ısrar etmek diye tercüme ettik. Ancak bir kısım dilencilerin bu husustaki halini  ifade için sırnaşmak kelimesi  de kullanılabilir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Nesâî'de gelen bir başka hadislerinde ilhafın ne olduğunu açıklar; "Ebu Saidu'l-Hudrî anlatıyor:

"Annem beni Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gönderdi. Yani ondan ciddi bir ihtiyacımız için bir şeyler isteyecektim. Yanına varıp oturdum (ihtiyacımı söyleyemedim). Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana yöneldi ve (niyetimi anlamışcasına):

"Kim (başkasına ihtiyaç arzından) istiğna ederse, Allah onu müstağni kılar. Kim iffetini korumak isterse Allah onun iffetini korur. Kim (azla) yetinmek isterse Allah ona kifayet verir. Kim bir okiyye değerinde malı olduğu halde başkasından isterse 'ilhaf'ta bulunmuş olur."

buyurdular. Ben (kendi kendime): "Bakûte adındaki devem bir okiyye (=40 dirhem)den daha değerli!" deyip geri döndüm ve Aleyhissalâtu vesselâm'dan istekte bulunmadım."

Şu hade, bu rivayete göre, ulemanın ısrar diye açıkladığı ilhaf, 40 dirheme tekabül eden bir malı olduğu halde dilenmektir. 4870  numaralı hadis bu miktarın altın cinsinden olduğunu tasrih edecektir. Ebu Said rivayeti, ayrıca Ashab'ın, bu kırk dirheme sahip olmaktan ne anladığını da göstermektedir: Bundan maksad 40 dirhemlik nakid para değil, bu değerde, paraya tahvil edilebilecek bir maldır. Sözgelimi bir devesi olmak, bağı bahçesi olmak gibi.

ـ4869 ـ7ـ وعن ابْنِ الفَراسِِي: ]أنَّ أبَاهُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، أسْألُ؟ قَالَ: َ. وَإنْ كُنْتَ َ بُدَّ فاسْأل الصَّالِحِينَ[. أخرجه أبو داود والنسائي

7. (4869): İbnu'l-Firâsî'nin anlattığına göre, babası (radıyallahu anh):

"Ey Allah'ın Resulü! (ihtiyacımı başkasından) isteyeyim mi?" diye sormuş, Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Hayır, isteme! Ancak istemek zorunda kalmışsan, bari salihlerden iste!" buyurmuşlardır. [Ebu Davud, Zekat 28, (1646); Nesâî, Zekat 84, (5, 95).]

AÇIKLAMA:

Burada salih, ihtiyacı görmeye muktedir olan demektir. Hayırlı kimse mânasına da gelir. Salihler, isteyeni boş çevirmezler ve gönül rızası ile verirler. Ayrıca salihlerin ihsanı helal maldandır, kıymetli, haysiyetlidir, rencide edici değildir. Salih olan Allah rızası için verir, minnet etmez, hayır duada bulunur.

ـ4870 ـ8ـ وَمَسْألَتُهُ في وَجْهِهِ خُمُوشٌ أوْ خُدُوشٌ أوْ كُدُوحٌ قِيلَ: وَمَا يُغْنِيهِ؟ قَالَ: خَمْسُونَ دِرْهَماً أوْ قِيمَتُهَا مِنْ الذَّهَبِ[. أخرجه أصْحَابَ السُّنَنِوعن ابْنِ مسعودٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ سَألَ النَّاسَ وَلَهُ مَا يُغْنِيهِ جَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

8. (4870): İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, kendisini müstağni kılacak miktarda malı olduğu halde isterse, kıyamet günü, istediği şey suratında bir tırmalama veya soyulma veya ısırma yarası olarak gelir!" Yanında bulunanlar:

"Kişiyi müstağni kılan (miktar) nedir?" diye sordular.

"Kırk dirhem altın veya o kıymette bir başka şey!" buyurdular." [Ebu Davud, Zekat 23, (1626); Tirmizî, Zekat 22, (650); Nesâî, Zekât 87, (5, 97); İbnu Mace, Zekat 26, (1840).]

AÇIKLAMA:

1. Hadiste dilenciliğin cezası olarak kıyamet günü suratta hasıl olacak yaralar humuş, huduş ve küduh kelimeleriyle ifade edilmiştir. Bunlar bir bakıma müterâdif kelimelerdir. Mânayı te'yiden üçü de söylenmiştir. Bazı alimler, kelimeler arasında mâna farkı olduğunu söylemiştir. Buna göre az isteyen, çok isteyen ve aşırı isteyen herbirinin mertebesine göre yara farklıdır, tercümede tırmalama, soyma, ısırma diye bu derecelemeyi belirtmeye çalıştık.

2. Hadiste zenginliğin ölçüsüne temas edilmekte ise de, İmam Malik ve Şafii rahimehumallah: "Zenginliğin malum bir sınırı, tarifi yoktur, insanların haline itibar edilir." demişlerdir. Kişi kazanabiliyorsa, Şafii'ye göre, tek dirhemle de  zengindir. Çalışmaktan aciz kimse, iyali de çoksa, bin dirhemi de olsa fakirdir. Alimlerden bir kısmı, bu hadise dayanarak 50 dirhemi olan kimsenin zengin sayılacağına ve sadakanın ona haram olacağına hükmetmiştir (Sevrî, İbnu'l-Mübârek, Ahmed, İshak). Ebu Hanife ve ashabı sadakayı haram kılan miktarın 200 dirhem olduğunu söylemişlerdir. Bu onlara göre aynı zamanda zekatı farz kılan nisabtır.

ـ4871 ـ9ـ وعن أبِي هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ سَألَ النَّاسَ تَكَثُّراً، فإنَّمَا يَسْألُ جَمْراً فَلَيَسْتَقِلَّ أوْ لِيَسْتَكْثِرْ[. أخرجه مسلم.

9. (4871): Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim (malını artırmak için) insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateş talep etmiş olur. Öyleyse ister azla yetinsin isterse çoğaltmayı istesin, (artık kendisi bilir)!" [Müslim, Zekat 105, (1041).]

ـ4872 ـ10ـ وعن قبيصة بن مخارق رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]تَحَمَّلْتُ حَمَالَةً فَلَقِيْتُ رَسُولَ اللَّهِ # أسْألُهُ فيهَا. فقَالَ: أقِمْ حَتّىَ تَأتِينَا الصَّدَقَةُ فَنَأمُرَ لَكَ مِنْهَا. ثُمَّ قَالَ: يَا قَبِيصَةُ، إنَّ الْمَسْألَةَ َ تَحِلُّ إَّ ‘حَدِ ثَثَةٍ: رَجُلٌ تَحَمَّلَ حَمَالَةً، فَحَلّتْ لَهُ الْمَسْألَةُ حَتّىَ يُصِيبَهَا. ثُمَّ يُمْسِكُ، وَرجُلٌ أصَابَتْهُ جَائِحَةٌ فَاجْتَاحََتٌ مَالَهُ فَحَلّتْ لَهُ الْمَسْألَةُ حَتّىَ يُصِيبَ قِوَاماً مِنْ عَيْشِ، أوْ قَالَ سِدَاداً مِنْ عَيْشٍ؛ وَرَجُلٌ أصَابَتْهُ فَاقَةٌ، حَتّىَ يَقُولَ ثََثَةٌ مِنْ ذَوِي الْحِجَى مِنْ قَوْمِهِ: لَقَدْ أصَابَتْ فَُناً فَاقَةٌ، فَحَلَّتْ لَهُ الْمَسْألَةُ حَتّىَ يُصِيبَ قِوَاماً مِنْ عَيْشٍ، أوْ قَالَ سِدَاداً مِنْ عَيْشِ، فَمَا سِواهُنَّ مِنَ الْمَسألَةِ يَا قَبِيصَةُ سُحْتٌ، يَأكُلُهُ صَاحِبُهُ سُحْتاً[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي.»الحمالةُ« بفتح الحاء أن يقع حرب بين قومين فتقع بينهم قتلى فيلتزم رجل أن يؤدي ديات القتلى من عنده طلباً للصلح واتقاء الفتنة.و»الجائِحَةُ« اŒفة التي تعرض ل“نسان فتستأصل ماله وتدعه محتاجاً الى الناس.و»القِوَامُ« ما يقوم به أمر ا“نسان من ماله ونحوه.و»السّدادُ« بكسر السين ما يكفي.و»السُّحْتُ« الحرام، سمي به ‘نه يسحت البركة، أي يذهبها، أو ‘نه يهلك آكله.

10. (4872): Kabisa İbnu Muharik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sulh için diyet (hamâle) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca):

"Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim." buyurdular. Sonra da:

"Ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye helal olmaz:

* Sulh diyeti (hamale) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o  miktara ulaşınca, artık istemez.

* Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir.

* Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, 'Falancaya fakirlik isabet etti.' diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dışında  istemek, ey Kabisa haramdır." [Müslim, Zekat 109, (1044); Ebu Davud, Zekat 26, (1640); Nesâî, Zekat 86), (5, 96, 97).]

AÇIKLAMA:

1. Hamale, aralarında çıkan iki kabilenin veya kimselerin arasını bulup sulhü temin etmek için bir tarafa ödenecek meblağa denir. Şu halde hadiste Kabisa (radıyallahu anh) böyle bir vazifeyi üzerine almış ve yüksek meblağ sebebiyle borçlu duruma düşmüştür. Bu durumda olan kimse başkasından para isteyebilir.

2. Hadiste, dilenmesi caiz olan bir kimse fakirliğe uğrayan adamdır. Ancak bunun fakirleştiğine dair, kendi kavminden aklı başında üç kişinin şehadeti şart koşulmaktadır. Nevevî bu şehadet meselesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapar: "Resulullah, şahidin kavminden olmasını şart koştu. Çünkü onlar, adamın iç halini, mal durumunu, gizli olan ibadet durumunu bilecek ehl-i hibredirler. Bu söylenenleri arkadaşlık sebebiyle yakından tanıyanlar bilebilir. Akıl şartı zikredilmiştir. Çünkü şahitte teyakkuz (uyanıklık) gerekli bir vasıftır, gaflet sahibinin şehadeti makbul olmaz.

Şahidin üç olması şartına gelince: Bu hususta ashabımızdan (Şafiilerden) bazısı der ki: "Fakra düşmüş olmanın sübûtunda beyyine budur." Böyle düşünenler, hadisin zahirini esas alarak, bu meselede az sayıda şahidin kabul edilmeyeceğini söylemiştir. Ancak cumhur, zina hariç diğer şahidliklerde olduğu gibi, bu meselede  de iki adil kimsenin yeterli olacağını söylemiş, hadiste geçen "üç"ü, istihbaba hamletmiştir. Bu şart ayrıca, kendisinin malı olduğu bilinen kimseye hamledilmiş; dolayısıyle, zengin kimsenin malından telef olduğu, fakirleştiği husustaki şahsî beyanının makbul olmayacağına hükmedilmiştir. Malı olmadığı bilinen  kimse için beyyine yani şehadet şart değildir, kendi beyanı esas alınır."

Şu halde, hadiste zikredilen bu üç hal dışında dilenmek haramdır.

ـ4873 ـ11ـ وعن أنَسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قال: ]أتَى رَجُلٌ مِنَ ا‘نْصَارِ يَسْألُ رَسُولَ اللَّهِ # فقَالَ: أمَا في بَيْتِكَ شَىْءٌ؟ قَالَ: بَلىَ؛ حِلْسٌ نَلْبَسُ بَعْضَهُ وَنَبْسُطُ بَعْضَهُ، وَقَعْبٌ نَشْرَبُ فيهِ الْمَاءَ. فقَالَ: ائْتَنِى بِهِمَا. فأتَاهُ بِهِمَا. فأخَذَهُمَا # بِيَدِهِ، وَقَالَ: مَنْ يَشْتَرِي هذَيْنِ؟ قَالَ رَجُلٌ: أَنا آخُذُهُمَا بِدِرْهَمٍ. قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ يَزِيدُ عَلى دِرْهَمٍ مَرَّتَيْنِ أوْ ثََثاً. قَالَ رَجُلٌ: أنَا آخُذُهُمَا بِدِرْهَمَيْنِ. فأعْطَاهُمَا إيَّاهُ، وَأخَذَ الدِّرْهَمَيْنِ فَأعْطَاهُمَا لِ‘نْصَارِي، وقَالَ: اشْتَرِ بِأحَدِهِمَا طَعَاماً فَانْبِذُهُ الى أهْلِكَ، وَاشْتَرِ باŒخَرِ قَدُوماً فَاْتِنِي بِهِ. فأتَاهُ بِهِ فَشَدَّ فيهِ رَسُولُ اللَّهِ # عُوداً بِيَدِهِ. ثُمَّ قَالَ لَهُ: اذْهَبْ فَاحْتَطِبْ وَبِعْ، وََ أرَيَّنَّكَ خَمْسَةَ عَشْرَ يَوْماً. فَفَعَلَ ثُمَّ جَاءَ، وَقَدْ أصَابَ عَشَرَةَ دَرَاهِمَ فَاشْتَرَى بِبَعْضِهَا ثَوْباً وَبِبَعْضِهَا طِعَاماً فقَالَ لَهُ #: هذَا خَيْرٌ لَكَ مِنْ أنْ تَجِئَ الْمَسْألَةُ نُكْتَةَ في وَجْهِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، إنَّ الْمَسْألَةَ َ تَصْلُحُ إَّ لذِي فَقْرٍ مُدْقِعٍ، أوْ لِذِي غُرْمٍ مُقْطِعٍ، أوْ لِذِي دَمٍ مُوجِعٍ[. أخرجه أبو داود، وهذا لفظه، والترمذي باختصار

11. (4873): Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ensârî bir zat gelip Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan birşeyler istemişti.

"Evinde hiçbir şey yok mu?" buyurdular. Adam:

"Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, birkısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var."

"Onları bana getir!" diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Aleyhissalâtu vesselâm eşyaları  eline alıp:

"Şunları satın alacak yok mu?" buyurdular. Bir adam:

"Ben bir dirheme satın alıyorum." dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan bir adam:

"Ben onlara iki dirhem veriyorum." dedi. Aleyhissalâtu vesselâm eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensariye verdi ve:

"Bunun biriyle ailen için yiyecek al, ailene ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ona eliyle bir saplık geçirdi. Sonra:

"Git, odun eyle, sat ve on beş gün bana gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bak, bu senin için, kıyamet günü alnında  dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!" buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:

"Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış inanlar dışında, kimseye caiz değildir." [Ebu Davud, Zekat 26, (1641); Tirmizî, Büyû 10, (1218); İbnu Mace, Ticârât 25, (2198).]

AÇIKLAMA:

Hadiste geçen elem verici kan tabiriyle katil ve yakınları kastedilmiştir. Çünkü diyet ödeyerek sulha bağlanan kan meselesinde, katilin ödeyecek yeterli  miktarda parası olmadığı taktirde, katil ve yakınları sıkıntı  ve elem içerisinde kalır. Resulullah bu durumda katil tarafın dilenerek de olsa, malum meblağı temin etmeye ruhsat  tanımıştır.

Hadis, fukaralık probleminin çözümünde en müessir, en muteber yolu da göstermiştir: En zaruri eşyalardan bile olsa ucuzpahalı satıp basit bir sermaye teşkil edip, bu parayı meşru olan bir iş, bir ticarete maya  yapmak. Bu tarzda hiçbir kimseye minnet mevcut değildir. Kişi ailesi içerisinde daha sade, maddî teçhizattan daha mahrum bir vaziyette yaşayabilir. Başkasına borç pahasına lüks hayatı Resulullah tavsiye etmemektedir. Zahmetli bile olsa çalışarak kazanmak, minnetli yaşamaktan pek çok evladır.

ـ4874 ـ12ـ وعن حبشي بن جنادة السلولي رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]أتَى أعْرَابِىٌّ رَسُولَ اللَّهِ # وَهُوَ وَاقِفٌ بِعَرَفَةَ فَأخَذَ بِطَرَفِ رِدَائِهِ، وَسَألَهُ إيّاهُ. فَأعْطَاهُ إيّاهُ. فَذَهَبَ بِهِ مَعَهُ. فَعِنْدَ ذلِكَ حُرّمَتِ الْمَسْألَةُ. فقَالَ #: إنَّ الصَّدَقَةَ َ تَحِلُّ لِغَنِيٍّ، وَلِذِي مِرَّةٍ سَوِيٍّ، وََ تَحِلُّ اَِّ لِذِي فَقْرٍ مُدْقِعٍ، أوْ غُرْمٍ مُفْظِعٍ، أوْ دَمٍ مُوجِعٍ، وَمَنْ سَألَ النَّاسَ لِيُثْرِى بِهِ مَالهُ كَانَ خُمُوشاً في وَجْهِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَرَضْفاً يَأكُلُهُ مِنْ جَهَنَّمَ. فَمَنْ شَاءَ فَلْيُقْلِلْ، وَمَنْ شَاءَ فَلْيُكْثِرْ[. أخرجه الترمذي.وزاد رزين رحمه اللَّه: »وَإنّي ‘عْطِي الرَّجُلَ الْعَطِيَّةَ فَيَنْطَلِقُ بِهَا تَحْتَ إبْطِهِ أوْ جَاعِلُهَا فِي بَطْنِهِ وَمَا هِيَ إَّ نَارٌ فقَالَ لَهُ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه: فَلِمَ تُعْطِي يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا هُوَ نَارٌ. فقَالَ: أبَى اللَّهُ لِي الْبُخْلَ وَأبَوْا إَّ مَسْألَتِى. قَالُوا: وَمَا الْغِنَى الَّذِى َ يَنْبَغِي مَعَهُ الْمَسْألَةُ؟ قَالَ قَدْرُ مَا يُغَدّيهِ أوْ يُعَشِّيهِ«.»المِرّةُ« بكسر الميم: الشدة والقوة.و»السّوِىّ« التام الخلق السليم من اŒفات.و»الفَقْرُ الْمُدْقِعُ« هو الذي يلصق صاحبه بالدقعاء، وهى التراب لشدته، وقيل هو سوء احتمال الفقر.و»الغُرمُ« أداء ما تكفلت به.و»المُفظعُ« الشديد الشنيع.و»الدّمُ المُوجِعُ« أن يتحمل إنسان دية فيسعى فيها يؤدّيها الى أولياءالمقتول، وإن لم يؤدها قتل المتحمل عنه وهو نسيبه أو حميمه فيوجعه قتله.و»الرَّضْفُ« جمع رضفة، وهى الحجارة المحماة .

12. (4874): Habeşî İbnu Cünâde es-Selûlî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Arafat'ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın." [Tirmizî, Zekat 23, (653).]

Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir.

Resulullah'ın bu sözü üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh):

"Ey Allah'ın Resulü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada bulunanlar:

"Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular."

ـ4875 ـ13ـ وعن ابْنِ مَسْعودٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: مَنْ نَزَلَتْ بِهِ فَاقَةٌ فَأنْزَلَهَا بِالنَّاسِ لَمْ تُسَدَّ فَاقَتُهُ، وَمَنْ نَزَلَتْ بِهِ فَاقَةٌ فَأنْزَلَهَا بِاللَّهِ فَيُوشِكُ اللَّهُ لَهُ بِرِزْقٍ عَاجِلٍ أوْ آجِلٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه.

13. (4875): İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim  kendisine gelen bir fakirliği hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa), onun fakirliğinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah'a açarsa, Allah ona er veya geç rızkıyla imdat eder." [Tirmizî, Zühd 18, (2327); Ebu Davud, Zekat 28, (1645).]

AÇIKLAMA:

Bu hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), herhangi bir sebeple maddî sıkıntıya düşen, fakr u zarurete maruz  kalan kimsenin, insanlara şekvâ etmeyip Allah'a yönelmesini tavsiye etmektedir. Tîbî, hadiste, "İçine düştüğü fakirliğin giderilmesinde insanlardan dilenmeyi esas alan"  kimsenin kastedildiğini söyler.

Hadisin Ebu Davud'daki veçhinde   وَمَنْ اَنْزَلَهَا بِاللَّهِ اَوْشَكَ اللَّهُ لَهُ بِالغِنَى اِمَّا بِمَوْتِ عَاجِلٍ اَوْ غِنًى عَاجلٍ   "Kim fakrını Allah'a açarsa, Allah'ın ona acil bir ölüm veya acil bir zenginlikle imdat etmesi yakındır" buyrulmuştur. Şarihler, acil bir ölümden yakınlardan zengin birinin ölümüyle mirasa konması diye yorum çıkarmışlardır.

ـ4876 ـ14ـ وعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: شَرُّ النَّاسِ الَّذِى يَسْألُ بِوَجْهِ اللَّهِ وََ يُعْطَى بِهِ. وَقَالَ: َ تَسْألُوا بِوَجْهِ اللَّهِ إَّ مِنْهُ[. أخرجه رزين

14. (4876): İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"İnsanların en şerlisi, 'Allah rızası için.' diyerek dilenip de istediği verilmeyen kimsedir."

İbnu Abbas derdi ki: "Allah rızası için." diyerek istekte bulunmayın. Bu tabiri sadece Allah'tan isterken kullanın." [Rezin tahric etti. Hadis Suyutî'nin elCamiu's-Sagîr'inde mevcuttur. (Feyzu'l-Kadir şerhi 4, 159); Nesâî'de de, hadisin birinci kısmı, uzun bir rivayetin bir  parçası olarak geçer. (Zekat 74, (5, 83-84).]

AÇIKLAMA:

Bu hadis, belirtilen iki kaynakta farklı şekilerde harekelenmiş ve mana da biraz farklı şekillerde tevcih edilmiştir.

el-Camiu's-Sagir'de şöyle:   شَرُّ النَّاسِ الَّذِى يُسْألُ بِاللَّهِ ثُمَّ َ يُعْطِى  "İnsanların en şerlisi, kendisinden 'Allah adına.' denilerek istenir de buna rağmen vermeyen kimsedir." Şarih Münavî, manayı belirttiğimiz şekilde tevcih eder.

Nesâî'de ise şöyle   وَاُخْبِرُكُمْ بِشَرِّ النَّاسِ... الذي يَسْألُ بِاللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وََ يُعْطِى بِهِ   "Size insanların en şerlisini haber veriyorum.. "Allah adına" diyerek ister, fakat "Allah adına" diyerek istenince vermez." Şarih Sindî: "Bu kimse iki çirkinliği birleştirmiştir. Biri: Allah'ın adını vererek istemesidir, diğeri de Allah'ın adını vererek isteyene vermemesidir" demek suretiyle, hadiste ortaya çıkan iki mühim edebe dikkat çeker.

1) İstemelerde "Allah adına", "Allah aşkına", "Allah rızası için" gibi tabirlerden kaçınma gereği.

2) Bu gibi tabirler kullanılarak talepte bulunulduğu takdirde, imkan nisbetinde isteneni yerine getirme gereği.

ـ4877 ـ15ـ وعن علي رَضِيَ اللَّهُ عَنْه: ]أنَّهُ سَمَعَ رَجًُ يَسْألُ النَّاسَ يَوْمَ عَرَفَةَ. فقَالَ: أفِي هذَا الْيَوْمِ وفي هذَا الْمَكَانَ تَسْألُ مِنْ غَيْرِ اللَّهِ؟ وَخَفَقَهُ بِالدِّرَّةِ[. أخرجه رزين

15. (4877): Hz. Ali (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, arafe günü (dilenerek) insanlardan (sadaka) isteyen bir adam görür ve:

"Yani şu günde, şu yerde Allah'tan başkasından mı istiyorsun?" der ve adama çubuğunu vurur. [Rezin tahric etmiştir.]

ـ4878 ـ16ـ وعن عُمر رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]تَعْلَمُوا أيُّهَا النَّاسُ اِنَّ الطَّمَعَ فَقْرٌ، وَإنَّ الْيَأْسَ غِنىً، وإنَّ الْمَرْءَ إذَا أيِسَ مِنْ شَىْءٍ اسْتَغنَى عَنْهُ[. أخرجه رزين .

16. (4878): Hz. Ömer (radıyallahu anh) şöyle hitap etmiştir:

"Ey insanlar! Bilin ki tamahkârlık fakirliktir, yeis (tamahkâr olmamak) zenginliktir. Kişi bir şeye tamah göstermezse ondan müstağni olur."

Rezin tahric etmiştir.

(bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Kanaat Bölümü, Hadis no: 4863-4878)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun