Ayan-ı sabite inancı, Ehl-i sünnette var mıdır; varsa kanıtı nedir?
Değerli kardeşimiz,
“Âyân” kelimesi, her şeyin özü, esası, mahiyeti, zâtı manalarına gelen “ayn”ın çoğuludur. "Âyân" kelimesi, "sâbite" kelimesine muzaf kılınıp "âyân-ı sâbite" şeklini alınca, "hakâik-ı eşyâ-yı ilmiye" (eşyanın ilmî hakikatleri) diyebileceğimiz, Allah’ın ezeli ilminde yer alan ve esmâ-i ilâhiyenin sûret-i tecellilerinden ibaret olup, hakâik-i mümkinâta dair ilmî vücudlar çerçevesinde düşünülen zâtlar ve mahiyetler demektir.
- Diğer bir ifadeyle, her şey, -ister mevcud olsun, ister madum olsun- Allah’ın ezeli ve ebedi ilminde sabit ve daimdir ki, buna ayan-ı sabite denir.
- “Ayân” kelimesinin “sabit” kelimesine izafe edilmesi ve onunla sabitlenmesi, ilmî vücutları itibariyle bunların adem-i mutlaktan müberra olmasına delalet içindir. Çünkü, sonsuz olan ezelî ilim, adem-i mutlakın varlığına izin vermez.
Evet, her şeyin ve her mevcudun iki cephesi vardır. Birisi, mahiyet ve zatı; diğeri ise, hariçteki vücudu ve suretidir. Yani, cismani boyutudur. Her şeyin aslını ve özünü teşkil eden ise, zatı ve mahiyetidir. Bu da Allah’ın ezeli ve ebedi ilminde manevi ve ilmi olarak mevcuttur. Buna vücud-u ilmi de denir. Şayet, Cenab-ı Hak, ezeli irade ve kudreti ile ilminde sabit olan bu mahiyetlere ve asıllara harici bir vücut verirse, o zaman âlem-i ilim ve âlem-i maneviden mahlukat ve şehadet alemine intikal etmiş olur. Bazıların “Âyân-ı sabite vücudun kokusunu bile almamıştır.” (Merkezu’l-Ebhasi’l-Akadiye) demeleri, onların bulundukları o vücud-u ilmiyedeki halleri itibariyledir; yoksa bunlardan bazılarının daha sonra Allah’ın yaratmasıyla harici vücut giymeyecekleri anlamına gelmez.
- “Âyan-ı sabite” tabirini, daha çok filozoflar ve ehl-i tasavvuf kullanmıştır. Aynı ifade kullanılmasa da ifade edilmek istenen hakikat, Ehl-i sünnetin akidesine uygundur. Çünkü, Allah’ın her şeyi kapsayan muhit ve de ezeli bir ilminin varlığını kabul etmek, imanın temel esaslarındandır. Allah’ın ilminin her şeyi ihata ettiğini belirten pek çok ayet vardır.
Var olan her şey daha önce harici vücut giymeyip sonradan var edildiğine göre, onun daha önce de bir vücud-u ilmiye sahip olduğunu aklen zorunlu kılmaktadır. Çünkü, mutlak ve muhit ilmin kapsam alanının dışında hiçbir şey yoktur. Öyleyse, mutlak adem de yoktur. Öyleyse, harici vücut giymemiş olan madumların da birer “mâdum-u ilmi” olarak ezeli ilimde var olmaları gerekir.
- Bu manayı işleyen Ehl-i sünnet alimleri de vardır. [bk. “İbn Arabî, el-Futuhatu’l-Mekkiye, (el-Metbaatu’l-Meymeniye), I/2, 2/232, 4/211; en-Nahçuvanî, el-Fevatihu’l-İlahiye, 1/7, 25, 374; Âlusi, Ruhu’l-Maanî, 1/53, 2/89; Bursevî, Ruhu’l-Beyan, 1/8-9, 3/27]
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İlmî vücutlara da Cenab-ı Hakk'ın isimleri tecelli ediyor mu; harici vücutlar gibi hayatlı mıdır?
- Allah'ın ilmindeki her şey varlığa çıkar mı yoksa muhal mi?
- Hayat-ı umumiye nedir? İnsanın asıl vatanı neresidir?
- "Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın; ancak onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz." (Hicr, 15/21) ayetinde anlatılmak istenen nedir?
- Allah geleceği bilmez, bilirse zorlayıcı olur, sözü ne kadar doğrudur?
- Biz insanlar yaratılmadan önce neredeydik?
- Allah sadece insanları mı kendi nurundan yaratmıştır yoksa bütün varlık alemlerini de mi kendi nurundan yaratmıştır? Eğer öyle ise yaratma nasıl oluyor? Kendi nurunu şekillendirmiş olmuyor mu?
- Allah'ın fiilleri mahluk mudur?
- Ezel ve ebed, Allah katında bir an içinde hazır ve mevcut mudur?
- Allah varı var, yoku da yok olarak mı bilir?