Allah herkesi cennete girecek biçimde yaratamaz mıydı?

Tarih: 25.05.2016 - 01:53 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bazılarından sorular alıyorum:
- Allah herkesi cennete girecek biçimde yaratamaz mıydı?
- Evet, Allah'ın sanatını görmek için onu bulmak için yaratıldık ama bu sınav neden var?
- Kulluk görevini kimin alacağı sorulduğunda sadece insanın kabul ettiğini biliyoruz. Ama soru sorulduğunda melekler zaten kulluk için yaratılmamıştı yani iradesi kısıtlıydı fakat yine de bu soru soruldu nedeni nedir?
- Ya da şöyle mi oldu: Tüm mahlukatlara aynı irade verildi sonra biz kabul edilince diğerlerinin iradesi mi kısıtlandı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu birkaç madde halinde açıklayamaya çalışacağız:

1) Evvela şunu belirtelim ki, Allah insanları imtihana tabi tutmadan hepsini cennete koyabilirdi. Fakat Allah’ın ilim ve hikmetle dolu muradı / iradesi imtihan yapmayı ön görmüştür.

“Eğer dileseydik bütün insanlara hidâyet verir, doğru yola koyardık. Lâkin 'Cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kısmıyla dolduracağım.' hükmü kesinleşmiştir.” (Secde, 32/13)

mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

2) Allah, cemal ve kemal sıfatlarının değişik tecellilerini ve bu tecellileri gösteren farklı sanat eserlerini görmek ve göstermek istediği için kâinatta hem ruhanî (melekler, cinler gibi), hem cismanî (cansız varlıklar gibi), hem de ruhanî ve cismani yanları olan (insanları gibi) ayrı varlıkları yaratmıştır.

Meleklerde yalnız akıl kuvveti vardır. Hayvanlarda ise yalnız nefis kuvveti (kuvve-i şeheviye ve gazabiye) vardır. İnsanlarda ise hem akıl hem de nefis vardır. Bu iki unsur da ayrı birer aynadır, kemal, celal ve cemal sıfatlarının tecellilerini göstermektedir.

3) Daha açık bir ifadeyle;

Allah sonsuz hikmetinin öngördüğü şekilde canlı varlıklardan bir kısmını nefis unsurları olmayan, yalnız akılları olan melekler gibi Allah’a her zaman itaat eden ve ona asla isyan etmeyen mahluklar olarak yaratmıştır.

Diğer bir kısmını aklı olmayan yalnız nefsani dürtülere sahip olarak yaratmıştır ki bunlar hayvanlardır.

Bu iki sınıf varlıklar imtihana tabi tutulmamış ve sorumlu kabul edilmemiştir. Çünkü imtihanın adaletli bir şekilde cereyan etmesi için hem kaybetme hem kazanma imkanının olması gerekir. Oysa meleklerde kaybetme; hayvanlarda ise kazanma fırsatı yoktur.

- İşte Allah, imtihanı hem kaybetme hem de kazanma imkânı olan bir varlık olarak insanı yaratmıştır. Çünkü insanda hem melek gibi akıl, hem hayvan gibi nefis vardır.

Demek ki, Allah’ın affetmeyi, mükâfatlandırmayı, cezalandırmayı ön gören (Muhsin, Kerim, Rahman, Rahim, Gafur, Affuv; Âdil, Muntakim, Kahhar, Şedidu’l-İkab gibi) isim ve sıfatlarının tecellileri için bir imtihan açılmış ve bu imtihana uygun bir varlık olarak da insanoğlu yaratılmıştır.

Ahsen-i takvimde yaratılan ve esfel-i safilin canibine de kayabilen insanoğlunun bu yapısı onu Allah’a muhatap olma seviyesine çıkarmıştır.

4) Özellikle insana alabildiğine özgür bir iradenin verilmesi, insanı çok farklı bir konuma oturtmuştur. Ne meleklerde ne de hayvanlarda -gösterilen yolun dışında- hareket edebilen bir özgür iradeleri vardır.

Özgür irade, Allah’ın mutlak iradesinin bir tezahürüdür. Allah, insanın küçük mikyastaki ilmini, kendi sonsuz ilmine, ufacık kudretini kendi sonsuz kudretine bir vahid-i kıyasi / ölçü birimi yaptığı gibi, onun cüzi iradesini de kendi külli iradesine bir mirat-ı tarassud, yani onun küçük iradesini kendi sonsuz iradesinin anlaşılmasına bir ayna yapmıştır.

Özgür irade, insanoğluna insanlık kazandırmıştır, yeryüzü halifelik payesini kazandırmıştır, Peygamberlik şerefini kazandırmıştır, ilahî hitaba muhatap olmayı kazandırmıştır.

Özgür irade, insanın cansız bir kukla, akılsız bir hayvan olmadığının göstergesidir.

5) İnsanlar meleklerden farklı bir idrak ve algıya sahiptir. Farklı bir sanat anlayışına sahiptir.

İnsanlar yapıları itibariyle yeryüzünde fitne-fesat çıkarmaya meyilli olmalarına rağmen onların -Allah’ın varlığı ve birliğinin göstergesi olan- kâinat hakkındaki idrakleri sebebiyle yaratılmışlardır.

Diğer bir ifadeyle, insanlar, Allah’ın sanatını farklı yönlerden değerlendirip yaratıcıya ulaştıracak bir ilme sahip kılındıkları için yaratılmışlardır.

“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin, 95/4),

“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.” (İsra, 17/70)

mealindeki ayetlerde, insanın varlığı meleklerden daha farklı bir ilahî tecelliye mazhar olduğuna vurgu yapılmıştır.  

- Bediüzzaman Hazretlerinin şu tespitleri de bizim konumuza ışık tutmakta ve insanların yaratılmalarının hikmetini ortaya koymaktadır:

“Esma-i İlahiyenin en cem'iyetli âyinesi cismaniyettedir.

Ve hilkat-ı kâinattaki makasıd-ı İlahiyenin en zengini ve faal merkezi cismaniyettedir.

Ve ihsanat-ı Rabbaniyenin en çok çeşitleri ve rengârenkleri cismaniyettedir.

Ve beşerin ihtiyacat dilleriyle Hâlık'ına karşı dualarının ve teşekküratının en kesretli tohumları yine cismaniyettedir.

Maneviyat ve ruhaniyat âlemlerinin en mütenevvi çekirdekleri yine cismaniyettedir.” (Asa-yı Musa, s. 45; Şualar, On Birinci Şua, s. 228; ayrıca bk. Sözler, Yirmi Sekizinci Söz, s. 498)

6) İmtihanı gerekli kılan unsurlardan biri de ilimdir.

Melekler, imtihana tabi olmadıkları için -Allah’ın kendilerine öğrettiği vehbi ilimler dışında- ilim tahsil etmek gibi imtihanın bir malzemesini kullanmak zorunda değiller.

İnsanlar ise, imtihana tabidir. İmtihanın en önemli malzemesi ilimdir. Herkes öğrendiği ilmi kadar değer kazanır. Nitekim,

“Ey inananlar, toplantılarda / meclislerde size 'Yer açınız.' dendiğinde yer açınız ki Allah da size yer açsın. Size, 'Kalkınız.' dendiğinde kalkınız ki, Allah da içinizdeki inananları ve kendilerine ilim / bilgi verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah  tüm yaptıklarınızdan haberdardır.” (Mücadele, 58/11)

mealindeki ayette ilim sahiplerine üstün derecelerin verildiğine özellikle vurgu yapılmıştır.

Özetlersek:

Allah, bir nevi / tür olan insanoğlundan binler türü çıkarmak hikmetiyle onları imtihana tabi tutmuştur.

Sorumlu tuttuğu bütün insanlara iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, yanlış ve doğruyu birbirinden ayırabilecek mekanizmalar vermiş ve onun özgür iradesini, cehaletten, kötülükten, çirkinlikten yana mı yoksa ilimden, iyilikten, güzellikten yana mı kullanacağını uygulamada görmek istemiştir. Bu ise imtihanı gerektirir. Çünkü bu imtihan sayesinde, sadakat ve doğruluğun zirvesinde olan Ebu Bekir ve ona benzeyen kimseler ile yalancılığın zirvesinde olan Müseyleme-i Kezzab ve ona benzer insanlar fark edilir.

“Herkesi imtihansız toptan sınıfı geçirmek” büyük bir haksızlıktır. Çünkü böyle bir tavır, tembellerle çalışkanları, bilenlerle bilmeyenleri, iyilerle kötüleri bir tutmak anlamına gelir.

Bununla beraber, unutulmamalıdır ki Allah’ın iradesi -illetsiz, sebepsiz, gerekçesiz de olsa- bir konuya tercihini yaptığı zaman, buna teslim olmaktan başka bir seçenek yoktur.

“Allah yaptıklarından sorulmaz / sorgulanamaz. Fakat insanlar sorguya çekilir.” (Enbiya, 21/23)

mealindeki ayette işaret edildiği gibi, Allah’ın iradesi konuştuğu yerde, insanların iradesi susmasını bilmelidir...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun