"Ahzab suresi inene kadar, on yedi yıl boyunca İslam’da başörtüsü yoktur, köle ile özgür kadınları ayırt etmek için getirilmiştir, cinsellikle de ilgisi yoktur, Hammurabi kanunundan alınmıştır." gibi sorulara nasıl cevap verirsiniz?

Tarih: 29.05.2011 - 12:36 | Güncelleme:

Soru Detayı
Ahzab Suresi’nin bildirilmesine kadar, İslam'ın doğuşundan sonra on yedi yıl kadar kadınlar örtünmemiş, haremlik selamlık bir hayat yaşamamışlar, kimse onları örtünmeye, erkeklerden uzak durmaya teşvik etmemiştir. İslam toplumunun kalabalıklaşması, köle kadınların çoğalması ile Müslüman hür kadınların özellikle evlerinin dışında köle kadınlardan ayıracak bir giyim tarzı ihtiyacı doğmuştur. 2300 yıl önce Hammurabi kanunlarında da aynı sebepten başörtü var, yani olayın cinsellikle alakası yok, köle ayrımı...
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Allah’a, Kur’an’a, Peygamber'e iman eden bir mümin için -şunun bunun değil- onların sözleri esastır. Hamurrabi kanunlarında ister olsun, ister olmasın, bir mümin için hiç kıymet-i harbiyesi yoktur. Önemli olan Allah’ın kitabı Kur’an’da ve elçisinin sünnetinde yer alıp almamasıdır. Hammurabi’den önce binlerce peygamber gelmiş, onun bu kanunlarını kesin olarak onlardan öğrenmediğini kim söyleyebilir!..

Şunu unutmayalım ki, Kur’an’da yer alan herhangi bir hükmün illeti ayrıdır, hikmeti ayrıdır. İllet, hükmün asıl gerekçesidir, o da onun Allah’ın bir emri veya bir yasağı olmasıdır. Bu hükmün neden konduğunu, sebebi ne olabileceğine dair ortaya konan gerekçeler ise, onun hikmetini beyan eden unsurlardır. İnsanların düşünüp ortaya koyduğu o hikmetlerin hepsi yanlış da olsa, o hüküm yine geçerlidir ve uyulması zorunludur, çünkü Allah’ın emridir. Bu sebeple, başörtüsünün hikmeti ne olursa olsun, değil mi ki, Allah onu emretmiştir, uyulması farzdır, aksi hareket -ahirette- cezayı gerektirir.

Diğer bir husus, başörtüsüyle ilgili hükmün Kur’an’ın inmesinden on yedi yıl sonra inmesinin, onun hafife alınmasına gerekçe yapılmasıdır. Eğer bu mantıkla hareket edilirse, Hac farizasının hükmü Kur’an’ın inmesinden yaklaşık yirmi iki yıl sonra inmiştir. Biri kalkıp da -bu gerekçeyi öne sürerek- haccın fazla önemli olmadığını söyleyebilir mi? Bu yargı daha pek çok emir ve yasaklar için de geçerlidir...

Şeytanın en büyük bir tuzağı da şu olsa gerektir: İslam’da / Kur’an’da var olan bazı prensiplerin daha önceki milletlerde de olmasını bahane ederek, Kur’’an’ın semavî kimliğine bir şüphe ve tereddüt meydana getirmeye dair gayretidir. Maalesef, bazı safdil olanlar da gerçeği bilmedikleri için, bu noktadan dalalete düşüyorlar. Mesela, “Kur’an’da kısas var; Yahudilikte de kısas var.. Öyleyse Kur’an Tevrat'tan iktibas edilmiştir!..”, “Baş örtüsü  meselesi Kur’an’da var, ama Hammurabi kanunlarında da var... Öyleyse Kur’an bu prensipleri oradan alıntılamıştır!..” der, akıllara şüphe verir.

Biz burada aldanmış bazı zavallılara değil, doğrudan bu tuzağı kuran şeytana meydan okuyoruz;

“Ey şeytan!..

- Dünyanın ilim ve irfanla dolduğu bugün bile, Hammurabî kanunlarını kaç kişi görmüş, kaç kişi okumuş, kaç kişi doğru olarak onlar hakkında bilgi sahibi olmuştur? Durum bu merkezde iken, on beş asır önce okuma-yazma bilmeyen bir topluluk içinde doğmuş, büyümüş ve kendisi Kur’an’ın açık ilanıyla okuma-yazması olmayan bir kimse olarak Hz. Muhammed (asm)’in bu kanunlardan haberdar olması ve onların bazı prensiplerini iktibas ettiğine nasıl ihtimal verilebilir? Böyle bir durumun olması milyarda bir ihtimal bile değildir...

- Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu gösteren ve daha önce hiç eşi benzeri geçmeyen onlarca mucizevî yönü vardır... Muhalfarz Kur’an’da kısas olmasaydı, baş örtü olmasaydı, Kur’an yine mucize idi. Saadet asrında yirmi üç yıl boyunca, muarızlarına karşı meydan okuması, bir tek suresine bile bir nazire getiremeyeceklerini haykırması ve on beş asırdır hiç kimsenin böyle bir şey yapamaması, Kur’an’ın ilahî kaynaklı bir kitap olduğunun açık göstergesidir.

- Keza verdiği gaybî haberler açısından bir misal olarak şunu arzedebiliriz ki; Kur’an’da Allah, Nur suresinin 55. ayetinde Müslümanlardan bazılarının halife yapılacağı, yani Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra İslam devletinin dağılmayacağı, yine hilafet yoluyla devam edeceğini kesin bir dille ifade etmiştir ve zaman bu ayetin doğruluğunu körlerin bile gözüne sokmuştur. Bunun gibi, pek çok gaybî haberleri ihtiva eden Kur’an’ın bu haberleri başka yerden alıntıladığını söylemek mümkün mü?

- İranlılarla yaptıkları savaşta yenik düşen ve perişan bir vaziyete giren Bizanslıların -bir kaç yıl içerisinde İranlılarla yeniden savaşacaklarını ve bu defa onları yeneceklerini belirtmiş ve aynı tarihte Müslümanların da Bedir savaşında müşriklere karşı kesin bir zafer kazanacaklarını haber vermiştir. 616 tarihinde inen Rum suresinin verdiği bu gaybî haberlerden sekiz yıl sonra 624’te söz konusu iki galibiyet de haber verildiği gibi çıkmıştır.

- İki yıl öncesinden Mekke’nin feth edileceğine dair koca bir Fetih suresi indirilmiştir.

- Kur’an’da değişik ayetlerde Müslüman olduklarını söyleyen bazı kimselerin yalancı oldukları, iki yüzlü münafık oldukları belirtilmiş ve daha sonra o kimselerin gerçekten münafık olduğu ortaya çıkmıştır. Örneğin, Munafıkun suresinin ilk ayetinin meali şöyledir:

“Münafıklar sana geldiklerinde: 'Biz, senin Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik ederiz.' derler. Allah da senin Kkndisinin elçisi olduğunu elbette bilir. Bununla beraber, Allah, onların bunu söylerken yalan söylediklerine, samimî olmadıklarına şahitlik eder.”

Taberî, Zemahşerî, Sekkakî, Cürcanî, Bakıllanî, Beyzavî, Nesefî, Cahız gibi binlerce Arap edebiyatının zirvesine çıkmış dahi alimlerin ittifakla “Kur’an’ın belağatı, edebî vechesi, üslubu, eşsizdir; insanların hiç bir eserleri onunla kıyaslanamaz” dedikleri hâlde, Arapça’nın elif-basını bile bilmeyen kimselerin bu konuda ahkam kesmeleri, gerçekten Antik Çağ'ın cehalet müzesinden çağımıza antika bir yadigarı olduğunu düşünüyoruz...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun