Yirminci asırda keşfedilen Evren’in genişlemesi (Zariyat, 51/47) ve gaz aşaması geçirmesi (Fussilet, 41/11, 12) neden Kur'an mucizesi olarak görülmektedir? Kur’an’da Evren’den değil gök ve yerden söz edilmiyor mu?

Tarih: 23.06.2011 - 09:55 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur’an hakîmdir, muhataplarının dilinden konuşur, onların anlayacakları sözcükleri kullanmaya özen gösteriri. İnsanlar bu gün bile evren veya kâinattan söz ettiği zaman yer ve göklerden bahsettiğini düşünür ve öyle bilir ve bu bildiği de doğrudur. Özellikle, on dört asır önceki insanların gözleriyle gördükleri yer ve gökten bahsedilmeyip de evrenden nasıl söz edilebilir!..

Şekli, sistemi, kategorisi ne olursa olsun, insanların yukarıda olduğunu tasavvur ettiği her şey “Gök” kavramına dahildir. Zaten Arapça’da “sema”(gök) yukarıda bulunan her şey manasına gelir. Bu sebepledir ki, Kur’an’da evrenden bahsedilirken, daima “Arz = yer” tekil, “sema”(gök ise hem “sema” olarak tekil, hem “semavat” olarak çoğul şeklinde ifade edilir. Çünkü evrende iki şey vardır: Biri yukarıdaki ülvî/yüksek âlem (gökler), diğeri ise aşağıdaki süflî âlem (yer).

Bugünkü müspet ilim de evren veya kâinat dediği zaman; gök ve yerden başka bir şeyi kast etmiyor. Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, Evren, gök ve yerden ibarettir; yer ile gök ise evreni oluşturmaktadır.

Dikkat edilirse, Zariyat suresinin 47. ayetinde özellikle göğün genişletmekte olduğundan söz ediliyor. Çünkü, evrenin asıl merkezi göktür. Yerküresi, göklerin ufak bir sistemin içerisinde yer alan -güneşin bir nevi uydusu gibi- küçük bir gezegendir. Bu sebeple, göklerin genişlemesi evrenin genişlemesi anlamına gelir. Demek ki, ayette herhangi bir anormal ifade yoktur.

Fussilet suresinde ise, göklerin gazlar hâlindeki şeklinden bahseder. Göklerin yerden önce veya sonra var olması doğru bir tespit değildir. Çünkü, bugün en çok kabul gören büyük patlama “big-bang” teorisine göre, gök ile yer aynı kozmik çorbanın birer parçasıdır, asıl mayaları itibariyle aynı anda birden varlık sahasına çıkmışlardır. Ancak, yer ve göklerin inşası farklı sıralar takip etmiştir. Şöyle ki;

Bakara sûresinin,

“O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra semâya yöneldi. Onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir.”

mealindeki 29. âyetine göre, yer önce yaratılmış;

“Ondan (gökten) sonra da yeri döşedi.”

mealindeki Naziat sûresinin 30. âyetine göre gök önce yaratılmış;

“İnkar edenler, göklerle yer bitişik bir hâlde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?”

mealindeki Enbiya sûresinin 30. âyeti ise, gök ile yerin birlikte yaratıldığını göstermektedir.

Bu ayetleri müspet ilimlerdeki yeni keşifler doğrultusunda değerlendirerek diye biliriz ki, yer ile gök birlikte aynı maddeden yaratılmakla bir anda var edilmişler. Ancak yerin soğuyup kabuk bağlaması, göklerden öncedir.

İnsanoğlunun hayat şartlarına uygun bir duruma gelip, bir döşek şeklinde düzenlenip son şeklini alması ise, göklerin düzeninden sonradır (bk. İşaratu’l-İ’caz, Bakara, 29. ayetin tefsiri).

Bu açıklamalardan açıkça anlaşılıyor ki, yer ile göklerin yaratılma sıraları ve birlikteliği farklı inşa safhalarına göre farklılık arzetmekte ve soruda söz konusu edilen itiraza mahal bulunmamaktadır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Zariyat suresi 47. ayeti açıklar mısınız? Bazı çevreler buradaki ayetin günümüz bilimsel gelişmeleri neticesinde evrenin genişletildiği görüşündedir?

KÂİNAT (EVREN)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun