Evrim teorisinin geçersizliğini anlatırken mutasyon ve doğal seleksiyonun olmadığından bahsediyorsunuz. Halbuki, on beşe yakın evrimi tetikleyen mekanizmanın olduğu iddia ediliyor?

Tarih: 01.11.2011 - 08:11 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evrimi savunanlar şimdiye kadar, evrimin esas tetikleyicisi delili olarak mutasyonları gösteriyorlardı. Onun için mutasyonlardan çok söz edilmiştir. Şimdi kararları değişti ise, o başka.

Aslında evrimi tetikleyen hadise, sizin bahsettiğiniz gibi on beş değil, belki yüzlerce. Ama bizim üzerinde durduğumuz bu tetikleyiciler değildir. Bilimsel çalışmalarla bu tetikleyicilerin sayısı her geçen gün artar. Çünkü, bir bilimsel problemi çözdünüz mü, altından, çözülmesi gereken en az on-on beş mesele çıkıyor. Yani kâinattaki varlıklar tek düze yaratılmış değiller. Âdeta üç boyutlu cisim gibidir.

Bir başka ifade ile, bilimsel bir problemi çözdüğünüz zaman, altından yüz metrelik ayrı bir derinlik çıkıyor. İğne ile kuyu kazar gibi, o yüz metrelik kuyu içinde nelerin nasıl şekillendiğini anlamaya çalışıyorsunuz.

Her çözdüğünüz problem, altından başka meseleleri gündeme getiriyor. Bunun içindir ki, akademik çalışmalar genellikle yüzeysel değil derinliğinedir.

Mesela, insanın dişini ele alalım. Dış görünüş itibariyle küçük bir kemik parçasıdır. Ama o kemik parçası yüzlerce insanı profesör etmiştir. Kıyamete kadar daha yüzlerce, binlerce kişiyi bilim adamı yapacaktır.

İnsanın derisi de öyledir. Hatta vücudundaki tüyler binlerce insanı profesör ettiği gibi, daha kıyamete kadar kim bilir kaç kişiyi daha âlim yapacaktır.

İşte bizim işaret etmek istediğimiz ve ısrarla üzerinde durduğumuz husus, evrimcilerle ters düştüğümüz nokta budur. Yani, baştan sona her bir canlının, hatta her bir varlığın mahiyetinde bulunan bu ilmin bir âlimi olmalıdır.

Diş madem yüzlerce ve hatta binlerce insanı âlim etmektedir. Dişin gerek yapısı ve gerekse görevi ilimle tayin ve tespit edilmiştir. Bu yapıya anlamak ve çözmek insanları âlim yapıyor. O hâlde bu ilmin bir yapıcısı, yani âlimi olmalıdır. O âlim, sonsuz ilim, kudret ve irade sahibi Allah’tır.

Evrimciler ise, Allah’ı devreden çıkarıp her şeyi tesadüf ve tabiata veriyorlar.

Her olayın bir değil, pek çok tetikleyicisi vardır; esas olan o tetiği kimin çektiğidir.

Sözgelimi elma ağacının meyve verebilmesi için pek çok tetikleyiciye ihtiyaç vardır. Her şeyden önce baharın gelmesi gerekir. Baharı kim getirecek? Belli oranda ısı, ışık ve besinlerin olması, onların hücrelere taşınması, yaprak hücrelerinde fotosentez olayının cereyan etmesine ihtiyaç vardır. Tabi bunun için de güneşin, havanın ve suyun olması gerekir.

İşte bütün bunlar ve daha sayamadıklarımız elmanın tetikleyicileridir. Bütün bu sebepleri bilim kendi metotları içerisinde inceler ortaya koyar. Bunun üzerindeki çalışmalar bitecek değildir. Bu araştırmalar ehlince kıyamete kadar devam edecektir.

Burada bizi ilgilendiren konu, bu tetikleyicinin kim olduğudur.

Bizim akciğerimiz, atmosferdeki havaya göre tanzim edilmiş. Güneşi semaya asan kim ise, gözümüzü de başımıza yerleştiren O’dur. Çünkü gözümüz güneşten faydalanacak şekilde programlanmıştır.

Ağaçta meyveyi veren, bize mideyi yerleştirmiştir. Buradan anlıyoruz ki, bütün kâinatın tetikleyicisi, yaratıcısı, bakıcısı, idarecisi sonsuz rahmet, inayet ve merhamet sahibi, nihayetsiz ilim, kudret ve irade sahibi Allah’tır.

Allah’ı kabul ettikten sonra kâinattaki bütün evrimler, devrimler ve değişikliklerin O’nun eseri olduğu görülecektir. O zaman her bir varlığın görevi, yapısı, en ince ayrıntılarına kadar bilim adamları tarafından araştırılıp ortaya konacaktır.

Şimdiki çatışma, bir yaratıcının kabulü veya reddi üzerinde döndüğü için, bu kısır ve gereksiz tartışma, evrim mekanizmaları ya da tetikleyicileri gibi, ehli ihtisasın dışındakileri hiç mi ama hiç ilgilendirmeyen bir sahada cereyan ediyor. Yoksa her biri çok derin ihtisası gerektiren bu konuların, sıradan bir kimseyi ilgilendirmesinin sizce başka bir açıklaması var mıdır?

Bütün mesele, Allah’ı nazarlardan gizlemektir. Bir başka deyişle, dinsizliği kendine ideoloji edinmiş kimseler, bu batıl felsefelerini bilimsel bilgi adı altında gençliğe takdim ediyorlar. “Bunları bilim söylüyor. Bunlar bilimsel gerçeklerdir.” diyorlar.

Hâlbuki bilimin böyle bir şey söylediği falan yok. Onlar bilimi ideolojilerine alet ediyorlar. İşin mahiyetini tam kavrayamamış olanlar da burada bir hakikat var zannıyla onların peşinden gidiyorlar.

Nasıl ki, pazardan herkes kendi beğendiği şeyleri ihtiyacı kadar alır. Bu da ilim pazarıdır. Buradan herkes kendi ihtiyacı olan şeyleri akıl dağarcığına alır ve onunla amel eder. Bazıları ateizmi pazarlarken bir kısmı da Allah’ı nazarlara vermektedir. Herkes istediğini alıp almamakta serbesttir.

“Kim iyilik yaparsa kendi lehine, kötülük yaparsa kendi aleyhine olur.”(Bakara, 2/285)

“Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin...”(Kehf, 18/29)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun