Tüm insanların tek bir tür olduğunu ispat edebilir misiniz?

Tarih: 05.07.2023 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Evrime göre insanlar tek bir tür değil birden fazla türden oluşur. Ancak İslam'a göre insanlar sadece tek bir türden değil mi?
- Diğer türlerin olduğuna dair bazı kanıtlar olduğu söyleniyor. Örneğin Homo neanderthalensis denilen insan türünün genetik materyali hala günümüzün normal insanlarda bulunduğu söyleniyor. Ayrıca Homo sapiens Homo neanderthalensis ve Homo floresiensis gibi diğer türlerin mağaralarda iskeleti bulunmuş.
- Bu kanıtların uydurma veya yalan olduğunu ve tüm insanların tek bir türden olduğunu ispat edebilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ateizmi savunun, bilimle ve ilimle ilgisi olmayan evrimciliği kendisine perde yapıp gençleri inancından kopararak onları istediği yöne kanalize etmeye çalışan bazı şarlatanlar vardır. Onların senaryosu şudur:

İnsan da dâhil bütün canlılar tesadüfen birbirinden evrimleşmiştir. Bir yaratıcı yoktur. Her şey tesadüf ve tabiatın eseridir. Onlara göre böyle düşünmek bilimsel bilgidir.

Bu şarlatanların iddialarını ispatlamak için bilim adına yaptıkları akla gelmeyen sahtekârlıklar zaman içinde ortaya çıkmıştır.

Ateizmi savunun pek çok bilim insanı öyle iddia edildiği gibi canlıların birbirinden evrimleşerek meydana gelmediğini, her canlı türünün ayrı ve kendine has özellikleriyle yaratıldıklarını yaptıkları bilimsel çalışmalar sonunda itiraf etmişlerdir.

Şimdi bu ateist şarlatanların bilim adına ileriye sürdükleri delilleri ve onların yine ateist bilim adamları tarafından nasıl çürütüldüğünü ve her bir türün müstakilen yaratıldığını ifade eden beyanlarını, kaynaklarını göstererek vermeye çalışacağız.

1. Oligosen Devrine Ait Fosiller

Parapithecuslar hakkında bilgi, Mısır’da bulunmuş iki azı dişine dayanmaktadır. Oligosen devrinde bulunmuş olan ve Parapithecus’lara ait olduğu belirtilen fosiller hem çok yetersiz, hem de hangi canlı grubuna ait olduğu tartışmalıdır[1].

Oligosen devrine ait fosiller yetersizdir. Mevcutların ise genellikle dişleri dökülmüş çeneler ve parçalanmış kafatasları olması, bunlar hak­kında isabetli karar vermeyi güçleştirmektedir[2].

Bunlar bir canlıya ait olmayıp, muhtelif canlılara ait küçük fosil parçalarının yanlışlıkla bir araya getirilmesiyle teşkil edilmiştir[3].

 Aslında Oligosen devri fosilleri, gerek bugünkü maymunların gerekse Aegyptopithecus’un soylarıyla alakalı açık bilgiler vermemektedir. Günümüz maymunlarına da benzer tarafları yoktur. Sadece bazı karakterleri bakımından maymunlara giden yol üzerinde oldukları düşünülmektedir[4].

2. Miyosen Devrine Ait Fosiller

Bu devri karakterize ettiği kabul edilen fosilleri Dryo­pit­he­cinae fa­milyasında toplamak mümkündür. Bu grubun, günümüzdeki Pongidae ve Hominidae’nin soyunu teşkil ettiğine inanılır.

Dryopithecuslar Avrupa ve Asya’da bulunmuştur. Dryopithecus africanus (Proconsul), Dryopithecus nyanzae ve Dryopithecus majör Afrika’da bu­lunmuştur. Avrupa ve Asya’da bulunanlar ise Dryopithecus Fon­tani, Dryopithecus sivalensis ve Dryopithecus pun­jabicus adı altında gruplandırılmıştır.

Bu gruptan orangutan, şempanze ve gorilin teşekkül ettiği ileri sürülür[5].

3. Pliyosen Devrine Ait Fosiller

Ramapithecus (Uzun kollu maymun)

Çene kemiğinden bilinen ve Pliyosen’de yaşadığı varsayılan bu Pri­matın, “Dryopithecus’tan türemiş olabileceği” ileri sürülür. Bunun çene parçalarından, dişlerin yuvarlaklaştığı, köpek dişlerinin nispi olarak küçüldüğü ve üst kısmının yas­sılaştığı anlaşılmaktadır.

Bir hominid olarak kabul edilen Ramapithecus ile Dryo­pithecus (Fosil ape)’a ait iki türün dişleri üzerinde 24 farklı ölçü yapılmış, elde edilen sonuçlar, Liberya’da benzer türlerden şempanzelerinkiyle karşılaştırılmıştır. Yirmi dört ölçüden 14’ü şempanzelerden daha küçük, birisi aynı, dokuzu daha büyük bulunmuştur. Neticede, yaşayan şem­panzelerin diş ölçüleri arasındaki farklılığın, Dryopithecus ile Ramapit­hecus arasındakinden daha fazla olduğu görülmüştür[6],[7],[8]

 Habeşistan’da yüksek yerlerde yaşayan bir babon türü olan Thero­pit­he­cus galada kesici dişlere ve Afrika maymunlarınkinden nis­peten küçük ön dişlere sahiptir. Oldukça sıkışmış ve yıpranmış yan dişleri, kuvvetli çiğneme kasları ve az derinlikte bir yüz özelliği Ramapit­he­cus ve Australopithecus’la aynıdır[9],[10].

Genelde Ramapithecus’un hominid olmadığı, bu fosilin, morfolojik, ekolojik ve davranış yönünden ileri yapılı maymunlardan şempanze veya gorile benzediği kabul edilir. Bunun dik yürüdüğüne ait delil de mev­cut değildir[11],[12].

4. Australopithecus (Güneyin Maymunu)

Bu isim, Doğu Afrika’da Louis Leakey ve diğer birçokları ta­rafından bulunmuş değişik fosillere verilmiştir. Dart tarafından bulunan fosiller “Australopithecus africanus” (Afrika adamı) olarak adlandırılmış, daha sonra Zinantropus, Pa­ranth­ro­pus, Pleisanthropus, Telanthropus ve Homo ha­bi­lis’­ler de bu gruba dâhil edilmiştir.

Australopithecus, iki-üç milyon yıl önce yaşamış, dik yürüyen ve kaba aletler kullanan hominid bir varlık olarak kabul edilir. Beyin hacmi, bazı ileri yapılı maymunlardaki kadar, yaklaşık 500 cc’dir. Dişleri ise Ramapithecus’unkilere benzerdir.

Tanzanya’nın Olduvai Gorge bölgesinde Louis Leakey tarafından bu­lunan Zinjanthropus boisei’nin, Australopithecus robustus’un bir varyetesi olduğu anlaşılmıştır. Bundan sonra Australopithecus iki tür altında grup­landırılmıştır. Birisi Australopithecus africanus, diğeri ise Australopithecus robustus’tur.

4.1. Australopithecus Africanus (Afrika Adamı)

 1924 yılında Dart tarafından Afrika’da bulundu. Küçük diş, küçük çeneli ve ince yapılıdır. Kafatası hacmi, günümüz insanının yaklaşık 1/3’ü kadar, yani 500 cc, yaşı da 1,8-2,6 milyon yıl olarak tahmin edilir.

4.2. Australopithecus Boisei (zinjanthropus)

Bu form, Australo­pit­he­cus robustus’un varyetesi kabul edilir. 1959 yılında Leakey tarafından Tanzanya’da bulunmuştur. Çok kalın dişli, kalın çeneli, üst şakak kemikleri goril ve orangutanda olduğu gibi çıkıntılıdır. Diş kemeri ve çene kavisi çok paraboliktir. İleri yapılı maymunlardan orangutan ve şempanzeye benzer. Kafatası hacmi 500 cc, yaşı da 2 milyon yıldır.

Gerek Australo­pit­he­cus africanus gerekse Australo­pit­he­cus robustus’un leğen, kol ve ayak ke­miklerinin bazı parçalarına dayanılarak, Australo­pit­he­cus’un dik yürüyen bir varlık olduğu ileri sürülür180-181.

Australopithecus’un Kritiği

Geçmişe ait fosil materyallerinin hemen hiçbirisi bir bütünlük arz etmemektedir. Yani eldeki fosil materyal, ait olduğu ileri sürülen or­ganizmanın çok az bir kısmını temsil eder. Bunda, farklı organizmalara ait parçaların, tek türe ait olduğu farz edilerek bir araya getirilmiş ol­masının da rolü büyüktür. Ayrıca fosil yaş tayinlerinde de çok büyük ha­talar olabilmektedir. Dolayısıyla fosil materyallerin ait olduğu or­ga­niz­malar hakkında değerlendirme yapılırken bu gibi hususların göz önüne alınması ve kesin ifadelerden kaçınılması gerekir. Nitekim bu sahanın otoriteleri tarafından, Aust­ralopithecus africanus hakkında yukarıda yer alan kesin hükümlerin tam tersi görüşler dile getirilmektedir.

Australopithecus fosili üzerinde senelerce araştırma yapan Oxnard ve Zuckerman, Australopithecus’lar üzerinde yapılan detaylı çalışmaların, bunların dik yürüyen bir varlık olmadığını ortaya koyduğunu belirtirler. Australopithecus africanus’un el, bilek, ayak, omuz ve leğen kemikleri üzerinde Oxnard ve Zuckerman’ın yaptığı çok yönlü istatistiki araştırmalarla, bunların insana değil, orangutan ve şempanzeye benzediği anlaşılmıştır[13],[14],[15],[16].

Hatta Australopithecus africanus üzerinde bir ekiple 15 yıl çalışmış olan Zuckerman’ın ifadesi oldukça ke­sindir. O, bu hususta şöyle der:

Australopithecus africanus’un insanın atası olması imkânsızdır[17].

Kafa yapıları bakımından da bütün Australopithecus’lar tamamen ileri yapı maymunlar (apes)’a benzemektedir[18].

Kısaca söylemek gerekirse, Australopithecus grubuna ait olduğu ileriye sürülen fosiller farklı canlılara ait olup evrimcilerin düşüncelerine göre şekillendirilip alçı modelleri yapılmıştır.

Java adamı, Pekin adamı, Heidelberg adamı ve Megant­hropus, “Homo erectus” adı altında gruplandırılmıştır. Bunların takriben 500 bin yıl önce yaşadığı kabul edilir. Dik yürüdükleri, beyin hacimlerinin yak­laşık 1000 cc olduğu belirtilir.

5. Java Adamı (Pithecanthropus Erectus)

Darwin’in Türlerin Kökeni (The Origin of Species) eserini yayınladığı 1858 yılından az bir süre sonra, ondan ilhamla Ernst Haeckel de The History of Creation adlı eserini yayınladı. Haeckel bu eserinde, “insanın atası” olarak Dilsiz Maymun Adam’ı ileri sürdü. Buna bir de Latince isim koydu: Pithecanthropus alalus. Bu hayalî varlık, fosil olarak bulunduğu zaman, bazı özellikleri bakımından insana, bazı özellikleri bakımından da maymuna benzeyecekti. Bu varlığa ait kalıntıların bulunacağı yeri de belirtmişlerdi: Madagaskar’dan Hindistan’a ve Hint Okyanusu’ndan Endonezya’ya uzanan hipotetik antik Lemura kıtası[19].

Hollandalı anatomist Eugene Dubois, 1887 yılında karısı ve çocuklarıyla birlikte Doğu Hindistan’da Hollanda kolonisi olan Java’ya, “Hollanda ordusu sağlık elemanı” olarak yola çıktı. Dubois, Haeckel’in ileri sürdüğü Dilsiz Maymun Adam’ı, yine onların gösterdiği yerde bulmaya gidiyordu. Du­­bois, Sumatra’ya varışından itibaren iki yıl içinde hü­kû­meti, Java’da paleontolojik kazı yapmaya ikna etti. Trinil köyü ya­kınındaki Solo Irmağı kenarında kazıyı yapmak için mahkûm işçiler ve bu kazıyı kontrol etmek için de askerler verildi. Dubois’in bu kazılarda alan çalışmasına katılmadığı, mahkûm işçilerin periyodik olarak taşıdığı bulguları evin­de incelemekle yetindiği belirtilir[20].

1891 yılında Dubois, önüne gelen kemikler arasında iki önemli bulguyla karşılaşmıştır. Bunlar, bir ay arayla aynı fosil yatağında bulunmuş bir diş ile bir kafatası idi. Ancak bunların kazı esnasında kaydı tutulmadığı için tam yerleri tespit edilememişti. Başlangıçta Dubois bunların bir şempanzeye ait olduğu kanısına vardı. Ancak birkaç ay sonra mahkûmlar aynı kazı alanında bir uyluk kemiği buldular. Bu, dik yürüyen bir insanın uyluk kemiğiydi. Dubois bu parçaları birleştirerek Pithecanthropus erectus (Dik Yü­rüyen Maymun Adam)’u oluşturdu. Bu varlığın beyin hacmi yaklaşık 900 cc kadardı. 1898 yılında da bir küçük azı dişi bulundu. Bu dişlerin de Pithecanthropus’a ait olduğu belirtildi. Bu varlığın yaşı da 500 bin yıl olarak tahmin edildi.

Dubois bu fosilleri 1895 yılında Leyden’de yapılan Milletlerarası Zooloji Kongresi’nde açıkladığı zaman, İngiliz zoologları bu fosillerin in­sana, Almanlar insan benzeri maymuna, Fransızlar ise ileri yapılı may­mun ile insan arasında bir geçiş formuna ait olduğunu ileri sürdüler.

Java Adamı’nın Kritiği

Koenigswald, Java Adamı’ndaki büyük iki azı dişinin orangutana, küçük azı dişinin de insana ait olduğu kanaatindedir. Kafatasının da şem­panze ve gibbonların kafataslarına benzediğini belirtir[21].

1906 yılında Dubois’in fosilleri bulduğu yerde büyük bir kazı ya­pılmış, fakat küçük bir kemik parçası haricinde bir şey bulunamamıştır. “Java Adamı” olarak adlandırılan varlığın, hakikatte şempanze veya goril tipi bir maymun olduğu, maymuna ait kafatasının insanın uyluk kemiğiyle birleştirilerek buna “Pithecanthropus erectus” adı verildiği ifade edilir[22].

Burada dikkati çeken husus, Pithecanthropus fosilini bulan Du­bois’in 1922 yılındaki itirafının dikkate alınmayışıdır. Howells, “Mankind in the Making” adlı eserinde, Dubois’in, ilk fosili bulduğu yerde, beyin hacmi günümüz insanınkine yakın iki kafatası bul­duğunu belirtir. Ancak, Dubois, bulduğu bu kafataslarını 30 yıl açıklamamıştır. Otuz yıl sonra Dubois, Java Adamı (Pithecanthropus) olarak ileriye sürdüğü varlığın, aslında büyük bir gibbon maymunu olduğunu itiraf etmiştir[23].

Dubois’in bu açıklamasına Arkeoloji Ansiklopedisi şöyle yer vermiştir:

Dubois’in, önce ‘dik yürüyen insan’ ismini verdiği yeni statü, çok mu­halefetle karşılaştı. Ama sonradan Dubois’in kendisi de fikrini de­ğiştirip, bulduğu fosillerin büyük bir ape (iri yapılı maymun) ol­duğunu söylemesine rağmen, bu kafatası genel bir kabul gördü[24].

6. Nebraska Adamı (Hesperopithecus Heroldcookii)

1922 yılında Henry Fairfield Osborn tarafından Batı Neb­ras­ka’da büyük bir azı dişi bulunmuş ve bu diş, Hes­pe­ro­pit­he­cus haroldcookii (Nebraska Adamı) olarak adlandırılmıştır.

Günümüzden tak­riben 500 bin yıl önce yaşadığı tahmin edilen bu varlığın, insanın tarih öncesi atasına ait olduğu, yarı maymun, yarı insan özelliği taşıdığı ileri sürülmüştür. Fakat daha sonra detaylı yapılan araştırmayla, Nebraska Adamı olarak adlandırılan azı dişinin bir domuza ait olduğu an­laşılmıştır[25]-[26].

Azı dişinin domuza ait olduğu ispatlanmasına rağmen, gençleri kandırmak için Nebraska Adamı olarak çizilen yarı maymun yarı insan resimleriyle animasyonlar yapılmakta, filmler çevrilmekte ve insanın ilk atası olarak reklam yapılmaktadır.

7. Piltdown Adamı (Eanthropus Dawsoni)

1912 yılında Londra Tabiat Tarihi Müzesi Müdürü Arthur Smith Wo­odward ile tıp doktoru Charles Dawson tarafından, İngiltere’nin Piltdown yakınındaki bir çakıl çukurundan bir çene ile kafatası fosili, bir merasimle çıkarıldı. Çene kemiği maymununkine, dişlerle kafatası ise insanınkine çok fazla ben­zerlik gösteriyordu. Bu materyaller, “Piltdown Adamı” (Eanthropus daw­soni) olarak adlandırıldı. Yaşı da 500 bin yıl olarak tespit edildi.

1950 yılında Piltdown Adamı’nın yaşını tespit için, kemiklerin top­raktan absorbe ettikleri fluorid miktarı testine tabi tutuldu. Şayet fosil iddia edildiği gibi toprakta 500 bin yıl kalmışsa, çok fazla flu­orid ihtiva etmesi gerekiyordu. Fakat bu fosilde hiç flu­orid yoktu... Böylece Piltdown Adamı’na ait materyalin fosil olmadığı ve bulunduğu zaman toprakta bir yıldan fazla kalmadığı anlaşıldı.

Daha sonra ciddi bir incelemeye tâbi tutulan kemiklerin, eskiye ait olduğu görüntüsünü vermek için potasyum dikromat ile lekelendirildiği anlaşıldı. Çene kemiği üzerindeki dişler, yıpranmış ve aşınmış bir gö­rüntü verecek tarzda eğelenmişti[27].

Bununla, 10 yaşındaki bir orangutan çenesi insan kafatasıyla bir­leştirilip insan dişleri de çene kemiğine eğelenip monte edilerek, maymun-insan arası bir varlığa benzetilmek istenmiştir.

Bu işin sorumluları arandığı zaman kimse suçu üzerine almadı. Bu işi tezgâhlayıp büyük bir merasimle çakıl çukurundan çıkaran Arthur Smith Wo­odward ile tıp doktoru Charles Dawson ise ölmüştü. Konuyu takdim eden dergi ve diğer yayın or­ganları da mesuliyeti kabul etmediler.

1930’lu yıllarda “İnsanın önce beyni mi, yoksa vücudu mu gelişti?” tartışmalarına, Piltdown Adamı’ndan delil getirilerek cevap veriliyordu. Nitekim Smith, bu konuya işaret ederek şöyle der:

Piltdown Adamı’nın en ilgi çekici tarafı, ‘insanın evriminde ilk sırayı beynin aldığı’ yolundaki düşünceleri haklı çıkarmasıdır. ‘İn­sanın kafa yapısının gelişimi sayesinde maymunluktan kurtulduğu’ fikri en gerçekçi görüştür. İnsan, beyni aşırı şekilde gelişmiş bir orangutandan ibarettir. İşte, Piltdown kafatasının önemi, bu hükümleri kesin şekilde doğ­rulamasından gelmektedir[28].

Clark Howell ise, Piltdown Adamı’yla ilim çevrelerinin 50 yıl aldatıldığına dikkati çeker:

Piltdown Adamı, insan kafatası ve maymun çenesinden oluşan bir sahtekârlıktan başka bir şey değildi. Bu, bilerek tezgâhlanan bir aldatmacaydı. Bunu, ‘insanın 500 bin yıl önce yaşamış maymunla ortak atası’ olarak takdim ettiler. Bu konu üzerinde yaklaşık 500 kitap yazıldı. Paleontologlar bu buluşla 50 yıl boyunca boş yere oyalanıp durdular[29].

Yaklaşık 50 yıl, dünyanın en büyük otoritelerinin araştırmalarına rağmen, Piltdown sahtekârlığının anlaşılmaması, şimdi diğer fosiller hak­kındaki şüpheleri daha da artırmıştır. S. Zuckerman, Java Adamı’na ait Dubois fosillerinin ilim adamları tarafından ciddi bir araştırmaya tâbi tu­tulunca neticenin Piltdown Adamı’nınkinden farklı olmayacağı ka­naatindedir[30].

8. Pekin Adamı (Sinanthropus Pekinensis)

Dr. Davidson Black tarafından Çin’in Pekin şehrine 40 km me­safedeki Choukoutien (Şokutiyen) köyü yakınındaki bir çukurda 1921 yılında iki azı dişi bulundu ve bunlar “Sinant­hro­pus pekinensis” olarak ad­landırıldı. 1927 yılında W. C. Pei üçüncü azı dişini, 1928 yılında ise ka­fatası parçaları ile iki alt çene buldu. Black, bu fosillerin de Pekin Ada­mı’na ait olduğunu bildirdi[31].

Pekin Adamı fosilleri, Choukoutien’de tavanı çöken ve suların bı­raktığı tortullarla dolan büyük bir mağarada bulunmuştur. İnsan fo­sillerinin, aynı yerde ve üstteki bir mağarada olduğu kabul edilir. Pekin Adamı’nın bulunduğu mağara 200 m genişliğinde, 50 m derinliğindeydi ve burada kireç ocağı işletilmekteydi. Bu kireç ocağı kayarak çökmüş ve bu iki katlı mağarada her şey binlerce ton taş altında kalmıştır. Pekin Adamı’nın kafatası, bu döküntü ve gömülmüş kül yığınları içinde bu­lunmuştur[32].

O’Connel’e göre, taşların uzaktan getirilerek binalarda kullanılmış olması ve bir kireç ocağı ile çok büyük kül yığınlarının bulunması, bu­rada kireç yakıldığını gösterir. Chou­kou­tien’de kireç üretiminin olması, evlerin belirli bir şekilde ve düzende inşa edildiğini ortaya koymak­tadır[33].

Nitekim Breuil, aynı yerde 132 metre genişli­ğinde, 12 m derinliğinde açılan bir çukurda kül yığınlarının altında Pekin Adamı’nın kafatasları ile yaklaşık 100 farklı hayvana ait kemikleri ih­tiva eden döküntüler içinde kabaca işlenmiş iki bin adet taş bulunduğunu bildirmiştir. Burada bulunan aletlerin yapısı ilkel değildir. Oyma ve kazma işleri ile diğer aletlerin yapısı ve ince işlemelere Fransa’da Üst Pa­leotik devre kadar rastlanmaz. Daha sonra Pekin Adamı’na ait kafataslarının bulunduğu yerde, günümüz in­sanına ait 10 adet fosil bulunmuştur[34].

1936 yılında Alman kazılarını idare eden F. Weidenreich ve Pei ta­rafından aynı yerde üç kafatası daha bulundu. İlk bulunan kafatası hacmi 900 cc olarak bildirilmiş olduğu hâlde, 1936’da bunun 1200 cc’ye çıktığı belirtilmiştir.

Pekin Adamı’na ait olduğu ileri sürülen fosillerdeki alt çene ve dişlerin bütün özel­likleri, ileri yapılı maymunlar (apes)’a benzemektedir. Köpek dişleri, kom­şusu olan kesici ön dişlerden bazı şempanze ve gorillerdeki gibi uzaktır. Aynı şekilde, üst köpek dişleri de diğer dişlerden oldukça uzundur. Alt­taki köpek dişleri ise küçük olup, büyük ön dişlere uygunluk gös­termektedir. Böylece, birkaçı hariç bu fosillerin çene ve diş özellikleri orangutan ve şempanze grubuna benzer şekildedir[35].

Pekin Adamı’na ait materyaller, iki diş hariç 1941-45 yılları arasında kaybolmuştur. Bugüne kadar da hiçbirisi bulunamamıştır. Bunların kay­boluşuyla ilgili pek çok şey söylenmiştir. Bunların içinde en yaygın olanı, “İkinci Dünya Harbi esnasında Japonlar tarafından kaybedilmiş veya müsadere edilmiş olabileceği”dir. Fakat bunun doğruluğu gös­terile­me­miş­tir. Hayatta olan hiç kimse bu materyallerin ne olduğunu bil­memektedir.

Davidson Black 1934 yılında ölünce onun çalışmalarını F. Weidenreich sürdürdü. Weidenreich, Pekin Adamı modellerini, Pei tarafından 1936’da bulunup daha sonra kaybolan kafataslarını esas alarak yaptığını belirtir[36].

Weidenreich’in bu modelleri bazıları tarafından şüpheyle kar­şılanmakta ve şiddetli tenkide tâbi tutulmaktadır. Gish bunu şöyle dile getirir:

"Bu materyallerin birkaç araştırıcı tarafından bırakılmış tarif ve modellerinden başka ortada bir delil yoktur. Bu araştırıcıların ta­mamı evrimcidir ve hepsi de ‘insanın hayvan neslinden evrimleşerek meydana geldiğini iddia etmektedir. Bir ilim adamının tamamen na­muslu ve objektif olduğunu kabul etsek bile, eldeki eksik ve karışık materyallere dayanarak yapacağı model ve tariflerin gerçeği ne de­receye kadar aksettireceği şüphelidir. Eldeki modellerin hepsi We­idenreich tarafından yapılmıştır. Bu modellere nasıl güvenebiliriz? Bunlar orijinal bir varlığın özelliklerini mi, yoksa Weidenreich’in düşüncelerini mi yansıtmaktadır?"[37]

O’Connel, Pekin Adamı’na ait fosillerin Japonlar tarafından alın­madığına, aksine bunların harp esnasında kaybolmalarının planlandığına inanmaktadır. Ona göre Japonlar, Choukoutien’e girmemişlerdir. We­idenreich ve Pei’nin 1940 yılına kadar kazıya devam ettiklerini, Çin Hü­kûmeti Pekin’e dönmeden, Pekin Adamı için yapılan modellere uymayan eldeki fosilleri Pei’nin imha ettiğini ileri sürer[38].

Bütün araştırıcılar, Pekin Adamı’nın avcılar tarafından öldürülüp yendiğinde hemfikirdirler. Zira bütün kafataslarının beyin kısımlarına kuvvetle vurulup kırılmıştır. Bunların beyinleri muhtemelen çıkarılıp yenmiştir. O’Connel’e göre Pekin Adamı, eski taş ocağındaki işçiler ta­rafından öldürülüp yenmiş, ya büyük babonlar veya iri yapılı makiler (Büyük maymunlar)’dir[39].

1952 yılında Boule ve Valois, Pekin Adamı’nın alçı kalıpları üzerinde detaylı incelemeleri sonunda, Java Adamı ve Pekin Adamı’nın birbirlerine çok benzediğine karar verdiler. Bu iki grup tek tür altında birleştirildi ve Java Adamı fosiline Pithecanthropus erectus, Pekin Adamı’na da Pithe­cant­hro­pus pekinensis adı verildi. Daha sonra bunlar Homo erectus (Dik duran insan) ismi altında birleştirildiler[40].

9. İnsan Kafatası (Skull 1470)

1972 yılında Richard Leakey tarafından Kenya’nın Tur­ka­na şehri yakınında Rudolf Gölü civarında bir kafatası ve bir bacak kemiği bu­lunmuştur. Leakey, bu fosilin 2,8 milyon yaşında olduğunu, kafatası şekli ve kafatası duvarının günümüz insanına benzediğini belirtmektedir. Ka­fatasının kaş çıkıntılarının bulunmadığı, hatta Homo erectus’un dışarı fır­lamış kaşlarıyla tezat teşkil ettiği nazara verilir. 1470 insanı Homo erec­tus’tan üç misli daha yaşlı olmasına rağmen, beyni hemen hemen onunla aynı büyüklüktedir[41].

Leakey’nin bu fosili, “Austrolopithecus’ların insanın atası olduğu” id­dialarını çürütmüştür. Çünkü hem beyin kapasitesi hem de iskelet yö­nünden Australopithecus’lardan üstündür[42].

Aynı şekilde 1470 insanı, 500 bin yıllık Sinanthropus pekinensis ve Pithecanthropus erectus’tan 2,3 milyon daha yaşlı olmasına rağmen, on­lardan daha modem bir görünüme sahiptir. Diğer taraftan, 1470 insanının yer aldığı tabakalar arasından yüksek zekâ seviyesi ve hünerini gösteren 300 adet taş kırma ve parçalama aleti çıkarılmıştır[43].

10. Neanderthal Adamı (Homo Sapiens Neanderthalensis)

1856 yılında Dr. Fuhtrott tarafından Almanya’nın Düssel­dorf ci­varındaki Neanderthal vadisinin Feldhofor mağarasında bulunmuştur. Homo sapiens’in bir ırkı olan Nean­dert­hal Adamı’nın kafatası büyüklüğü, ortalama olarak günümüz insanınki kadardır. 35-100 bin yıl önce ya­şadığı tahmin edilir. Neanderthal Adamı, yüz yıldan daha uzun süredir “kalın kaşlı, kaba tabiatlı, vahşi karakterli ve eğik yürüyen bir varlık” olarak tarif ve takdim edilegelmiştir. Aslında Neanderthal Adamı’nın şu andaki in­sanlardan farkı, çeşitli kabilelerin birbirleri arasındaki farktan daha azdır[44].

Neanderthal ırkının özelliklerinden ileri fırlamış ağız ve kaş çı­kıntısı, zenci ırkının tipik karakteridir. Neanderthal adamı eğik iskelet yapısına sahiptir. Ivanhoe, “Neanderthals Had Rickets” adlı makalesinde, bu yapının, kuy­ruksuz maymunlara akrabalığından dolayı değil, D vitamini nok­sanlığının sebep olduğu eklem ve kemik hastalığından kaynaklandığını belirtir192.

Neanderthal Adamı’nın bitki yetiştirdiği, zarif/güzel aletler ile bo­yanmış resimler yaptığı, bazı dinî inanışlara sahip olup ölülerini gömdüğü ve bir yazı çeşidi kullandığı bilinmektedir[45].

Bugün Neanderthal Adamı, “Homo Sapiens” (günümüz insanı) olarak sınıflandırılmaktadır. Neanderthal Adamı’nın bir iş elbisesi giyerek bizim caddelerimizde yürümüş olması hâlinde diğer insanlardan ayırt edilemeyeceği belirtilir[46]

Paleontolog Erik Trinkaus, günümüz insanı ile Nean­dert­hal Adamı arasında farkın bulunmadığına dikkati çeker ve şöyle der:

Neanderthal kalıntıları ve günümüz insan kemikleri arasında yapılan ayrıntılı karşılaştırmalar göstermektedir ki, Neanderthal’in anatomisinde ya da hareket, alet kullanımı, zekâ seviyesi veya konuşması bakımından günümüz insanından hiç farkı yoktur[47].

Neanderthal Adamı’nın zamanla dominant ırklar tarafından absorbe edildiği ileri sürülmektedir[48].

Neanderthal Adamı hakkında çok değişik görüş ve düşün­celere rastlanmaktadır. Bu konuda hemen herkesin bir yorum getirdiğine dikkati çeken Wells şöyle demektedir:

Son zamanlarda haberlerde Neanderthal Adamı hakkında bitmeyen tartışma yer almaktadır: ‘Onlar bizim atalarımız mıydı veya sonunda modern küresel ailemizin içinde yutulmuş bir insan ırkı mıydı? Hemen hemen her ay bir görüşün savunucusu yazılı veya sözlü medyaya çıkarak konuyu ele almaktadır. Öte yandan, aradan birkaç ay geçtikten sonra bir başkası aynı eminlikle öncekine karşıt görüşü öne sürmektedir[49].

Aynı konuya temas eden James Shreeve de şunu belirtmektedir:

Arkeolog, anatomist, genetikçi, jeolog ve tarih uzmanı olan 150 bilim adamıyla konuştum ve bazen Neandert­hal’­le­rin insanın evrimindeki yeri konusunda 150 farklı görüşe rast­ladığım oldu! Neanderthal’lerle ilgili her teorem, ülkenin farklı bölgelerindeki hava durumuna benzer; ondan hoşlanmıyorsan biraz bekle, değiştiğini görürsün! [50]

11. Cro-Magnon Adamı (Homo sapiens)

Fransa’da Eyzi civarında 1868’de bulunmuştur. Yirmi bin yıl önce yaşadığı kabul edilir. Boyları 1.85, beyin hacimleri 1500-1600 cc’dir. Do­likosefal kafa yapısı gösterir. “Afrika’dan Avrupa’ya geldiği ve birdenbire kaybolduğu” ileri sürülür. Dominant bir ırk olmasından dolayı, Ne­anderthal ırkının bu ırk içinde asimile olduğu belirtilir. Cro-Magnon Adamı’nın, günümüzdeki Avrupa Adamı’na çok benzediği, ondan ayır­manın âdeta imkânsız olduğu belirtilir[51].

Homo Florensis olarak adlandırılan fosil, görünüş itibariyle muhtemelen insanın bir ırkına aittir. Yani onun da Latince ismi Homo sapiens olmalıdır. Gerçi bazı yerleri alçı ile doldurulduğu için kesin bir şey söylemek zor. Bu fosilleri araştırıcıların incelemesine de müsaade etmiyorlar. Dolayısıyla onun insanın atası ayrı bir tür değil, insan türü içinde bir ırk olma ihtimali vardır.

Sonuç olarak; türler ve hatta fertler öyle mükemmel yaratılmışlar ve öyle his ve duygularla bezetilip süslendirilmişlerdir ki, bunlara zerre kadar tesadüfün ve gelişigüzelliğin karışması mümkün değildir. Her bir insan başlı başına bir âlem gibidir. Onun mu'cize yaratılışı, yapısı ve duyguları öyle evrim şarlatanlıklarıyla açıklanamaz. Onun başka canlıların evrimleşmesinden geldiği iddiası da bir safsatadır. Bilimsel bir değeri yoktur.

Allah (c.c) istese, evrimcilerin iddia ettiği gibi bir canlıyı bir başkasından yaratamaz mı? Yaratabilir. Yaratılışçılar için bu hiç mesele değildir. Allah Teala isterse itten atı, attan iti yaratabilir. Ama bunu gösteren hiçbir bilimsel delil yoktur. Allah her bir canlı grubunun genetik yapısını değişmez yapmış. Herhangi bir canlıya ait genetik yapı değişerek bir başka canlıyı verecek tarzda değişmiyor.

Bir türün sahip olduğu genetik yapıya gen havuzu diyoruz. Mesela insanların tamamını içine alan genetik yapı onların gen havuzunu teşkil eder. Bu gen havuzu içinde küçük değişiklikler olur. Bunlara varyasyon diyoruz. İnsanların hepsi fotokopi kâğıdı gibi aynı değildir. Birbirlerinden pek çok farklılıkları vardır. Ama hepsi de insan temel tipi içindedirler.

Diğer canlılara da böyle bakılabilir. Mesela tavşanların gen havuzu ayrı, atların gen havuzu ayrıdır.  Yani tavşanlar ayrı bir temel tipe sahiptir, atlar ayrı bir temel tipe sahiptir. Genetik olarak birbirlerinden uzak veya yakın değişerek meydana gelme mümkün değildir. Allah’ın (C.C) koyduğu bu kanunları bilim bize böyle söylüyor. Ama bazıları bilimi değil hayallerini hakikat gibi görüp o hayallerini bilimsel bilgi gibi takdim ediyor.

Şekiller ve detaylı bilgi için tıklayınız:

İnsanın Geçmişi

Kaynaklar:

[1] Guyer, M.F. Animal Biology. New York. Harper; Brothers, London. 1937.

[2] Katz,S.H. Biological Anthropology. Readings from Scientific American. San Fransisco, 1974.

[3] Shipman, P. Baffling Limb on the Family Tree. Discover, 1986, September.

[4] Şengün, A. Evrim. Sermet Matbaası. Kırklareli. 1984, s.142.

[5] Demirsoy, A. Kalıtım ve Evrim. Meteksan Yay. No.11. Ankara. 1984

[6] Pilbeam,D.R .Nature. 1968, Vo1.219 p.1335.                    

[7] Simons,E.L. and Pilbeam,D.R. Folia Primital. 1965, Vo1.3. p. 81.

[8] Eckhard, R.B. Population Genetics and Human Origins. Scientific  American. 1972, Vol.226

[9] . Pilbeam,D.R. Gigantopithecus and Origins of Ho­minidae. Nature. 1970,  Vo1.225. p.518.

[10] . Broom, R and Schepers, G.W.H.Transv. Mus.Mem. 1946, Vol.2. p.1-272.

[11] Shipman, P. Baffling Limb on the Family Tree. Discover, 1986, September.

[12] Eckhard, R.B. Population Genetics and Human Origins. Scientific American. 1972, Vol.226.

[13] Oxnard, C. University of Chicago Magazine, 1974, p.8-12.

[14] Oxnard, C. The Place of the Austrolopithecines in Human Evolution:  Graunds for doubt? Nature. 1975, Vo1.258. p.389-395.

[15] Zuckerman, S. Journal of the Royal Collage of Sur­geons of Edinburg. 1966,  Vol.l1. p.87-115.

[16] Zuckerman, S. Beyond the Ivory Tower. Top­linger Publ. Co.New York. 1970, pp. 11-12,64,75-94.

[17] Zuckerman, S. Beyond the Ivory Tower. Top­linger Publ. Co.New York. 1970, pp. 11-12,64,75-94.

[18] Montagu, A. Man: His First Million Years. Word Publishers. Yonkers. 1957, p.51-52.

[19] Richard, M. Shattering the Myths of Darwinism. Terc. İ. Kapaklıkaya. Son Tartışmalar Işığında Darwinizm’in Mitleri. Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2003

[20] Richard, M. Shattering the Myths of Darwinism. Terc. İ. Kapaklıkaya. Son Tartışmalar Işığında Darwinizm’in Mitleri. Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2003

[21] Boule, M. and Valoıs, H.M. Fossil Man. The Dreyden  Press. New York. 1957,  p.118-123.

[22] Gish, D.T. Evolution: The Fossils Say No! 1981. Terc. Â. Tatlı,  Fosiller ve Evrim. Cihan Yayınları, İs­tanbul. 1984.

[23] Howells, W.  Mankind in the Making. Doubleday and CO. Garden City  N.Y.P. 1967, 155-156.

[24] Cottrell, L. The Concise Encylopedia Arc­heology. Hawthorn. New    York. 1960, P. 394.

[25] Gregory, W.K. American Museum of Natural His­tory. Science.1927, Dec.Vol.66.p.579-581.

[26] Anhoe, F. Neanderthals Had Rickets. 1970, Nature. 8.Aug.

[27] Smith, G. S. Wood word's tony. New Scientist. 1979, 5 April, p.44.

[28] Smith, G. S. Wood word's tony. New Scientist. 1979, 5 April, p.44.

[29] Howell, C. Early Man.New York: Time Life Books, 1973,s.24-25.

[30] Zuckerman, S. Beyond the Ivory Tower. Top­linger Publ. Co.New York. 1970, pp. 11-12,64,75-94.

[31] Boule, M. and Valoıs, H.M. Fossil Man. The Dreyden  Press. New York. 1957,  p.118-123.

[32] Gish, D.T. Evolution: The Fossils Say No! 1981. Terc. Â. Tatlı,  Fosiller ve Evrim. Cihan Yayınları, İs­tanbul. 1984.

[33] Richard, M. Shattering the Myths of Darwinism. Terc. İ. Kapaklıkaya. Son Tartışmalar Işığında Darwinizm’in Mitleri. Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2003

[34] Lintor, R.The Tree of Cu1ture. New York. 1955, pp.8­9,110.

[35] Richard, M. Shattering the Myths of Darwinism. Terc. İ. Kapaklıkaya. Son Tartışmalar Işığında Darwinizm’in Mitleri. Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2003

[36] Gish, D.T. Evolution: The Fossils Say No! 1981. Terc. Â. Tatlı,  Fosiller ve Evrim. Cihan Yayınları, İs­tanbul. 1984.

[37] Gish, D.T. Evolution: The Fossils Say No! 1981. Terc. Â. Tatlı,  Fosiller ve Evrim. Cihan Yayınları, İs­tanbul. 1984.

[38] O'connel, P. Science of Today and the Problems of Genesis. Hawthome, CA. 1969.

[39] O'connel, P. Science of Today and the Problems of Genesis. Hawthome, CA. 1969.

[40] Boule, M., Valois, H. M. Fossil Men. New York:Dreyden Press, 1957.

[41] Leakey, R. E. Skun 1470. National Geographie. 1973, Vo1.143. p.819-828.

[42] Waecher,J. Prehistone Man. London. Octopus Books Limited. 1977.

[43] Leakey, R. E. Skun 1470. National Geographie. 1973, Vo1.143. p.819-828. 

[44] Dobzhansky, T. Chamging Man. Science. 1967, Vol.155, p.  410.

[45] Use of Symbols Anteclates Neanderthal Man. Science Digest.Vol.1.73.1973.p.22.  

[46] Gish, D.T. Evolution: The Fossils Say No! 1981. Terc. Â. Tatlı,  Fosiller ve Evrim. Cihan Yayınları, İs­tanbul. 1984.

[47] Trinkaus,  E. Hard Times Among the Neanderthals. Natural History, cilt 87, Aralık 1978, s.10

[48] Şengün, A. Evrim. Sermet Matbaası. Kırklareli. 1984, s.142.

[49] Wells, J. A.g.e. s. 206.

[50] . Shreeve, J. The Neanderthal Enigma. New York: William Morrow, s.252, 1995.

[51] Gish, D.T. Evolution: The Fossils Say No! 1981. Tercüme; Âdem Tatlı,  Fosiller ve Evrim. Cihan Yayınları, İs­tanbul. 1984.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun