Tekvir suresi 17 ve 18'nci ayetlerde fotosentezden mi bahsediyor?

Tarih: 05.03.2017 - 01:48 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Tekvir suresinin 17 ve 18'nci ayetlerinde fotosentezden mi bahsediyor, mucize var diyebilir miyiz?
- Bu ayetleri açıklar mısınız o dönemde bilinmeyen bir biyoloji bilgisine mi işaret edilmiştir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kur’an-ı Kerim her devire, her tabaka insana hitap eder ve hepsinin ondan belirli bir hissesi vardır. Yani, her birisi, her bir asırda sahip olduğu bilgiler çerçevesinde ondan istifade eder.

Her şeyden önce, Kur’an’ın hedefi ve geliş gayesi, insanlara Allah’ı tanıtmak, O’nun emir ve yasaklarını bildirmek, dünyanın mahiyetini anlatmak ve ahiret hakkında bilgilendirmektir.

Elbette Kur’an’da yaş ve kuru ne varsa yer almıştır. Çünkü Cenab-ı Hak öyle buyuruyor. Kur’an fennî konulara ehemmiyeti nisbetinde yer verir. Fen ve sanattan bahis bazen bir emare, bir işaret veya gizli bir remiz şeklinde olabilir.

Nasıl ki bir elma çekirdeğinin içerisinde, o elma ağacının bütün plan ve programı vardır. Meyvelerin şeklinden kokusuna varıncaya kadar her şey kayıtlıdır. Hâlbuki çekirdeğin içerisini açıp bakıldığı zaman ne elma ağacının yaprağı, ne dalı, ne çiçeği ve ne de meyvesi görülebilir.

İşte Kur’an’ın da her şeyden bahsetmiş olmasını, böyle işaretler şeklinde anlamak gerektiğini düşünüyoruz.

Fotosentez hadisesi Cenab-ı Hakk’ın büyük bir mucizesidir.

Fotosentez, hem bütün bitkilerin ve ağaçların büyümesine, gelişmesine ve meyvelerin teşekkülüne hem de havayı kirletmiş olan karbondioksitin karbon ve oksijen şeklinde ayrıştırılmasıyla havanın temizlenmesine sebeptir.

Bu ayetlerden fotosentez manası anlaşılabilir mi bilemiyoruz. Burada açıktan fotosentezden bahsedilmemiş bile olsa Kur’an yine mucizedir.

Hem Kur’an’ın mucizeliği tek yönlü değildir. Onun 40 vecihle mucizeliğini Risale-i Nurlardan Yirmi Beşinci Söz gayet beliğ bir şekilde dikkatlere sunmaktadır, bakılabilir.

Bu açıklamadan sonra ilgili ayetlerin meallerini verelim:

15-16. Hayır! Hayır! Yörüngelerin­de akıp giderek doğan ve batan yıldızlara andolsun!

17. Kararmakta olan ge­ceye andolsun!

18. Ağarmakta olan sabaha andolsun ki,

19-21. O Kur'an ger­çekten değerli, güçlü ve Arş'ın sahibi katında itibarlı, orada saygın ve güveni­lir bir elçinin sözüdür... (Tekvir, 81/15-21)

17. Ayette geçen “as’ase” fiili iki zıt manaya gelir: Yüz çevirip gelmek, arka dönüp gitmek..

el-Ferra’ya bu daha çok arka dönüp gitmek manasına yaygın bir kavramdır. Cevherî de aynı hususu belirtmiştir.

O halde ayeti şu iki mana ile yorumlamamız mümkündür: Gece, karanlığıyla arkasını dönüp gittiği veya yüz çevirip geldiği zaman.  

“Teneffüs eden (ağarıp nefes nefes belirginleşen) sabaha...”

Teneffüs, alınan havayı dışarı vermek manasına geldiği gibi, ayrılıp bölünme, kademeli belirme manalarına da delâlet eder.

Bu, daha çok sabahın yavaş yavaş aydınlığını aksettirmesine ve o demlerde canlıların tatlı ve okşayıcı esen havayı teneffüs etmelerine de işaret olabilir.

Şüphesiz ki Allah'ın eşyadan veya olaydan biriyle veya birkaçıyla yemin etmesi, o şeyin insan hayatından yana önemine ve ilâhî düzenin kusursuz işleyişine açık delil sayılır. Çünkü eşyayı belli hizmetler çerçevesinde programlayan O'dur. İnsanların yararına var kılıp hazırladığı her şey, şükrü karşılanmayacak kadar değerlidir ve aynı zamanda ilâhî kudreti yansıttığı için de kutsaldır

Burada 16. ayette geçen ve yıldızların özelliklerini açıklayan Hunnes ve Künnes ifadeleriyle dört önemli konu üzerinde durulmaktadır. Böylece her birinin ezelde çizilen esasa göre gerçekleştiğine işaretle ilâhî kudret ve sanatın erişilmezliği anlatılmakta ve Melek Cibril vasıtasıyla indirilen Kur'an ayetlerinin insan kudretini aşarak her cümlesiyle ilâhî kaynaktan süzülüp Hz. Muhammed (asm)'in pak ve nezih kalbine ilka edildiği bildirilmektedir.

O bakımdan Kur'an'ın insan sözü, onun kafasının ürünü olmadığı, Melek Cebrail'in kalbine ve diline aktarıldığı. Onun da bu yüce emaneti aynen Hz. Muhammed (asm)'e teslim ettiği vurgulanmaktadır. Nasıl ki, en ince hesaplarla yıldızları mevcut özellikleriyle yaratıp kusursuz bir plâna göre fezaya serpiştiren biz değilsek; gece ve gündüzü biteviye oluşturup devam ettirmek de bize ait değilse, ilahî beyan ve belağatı bütün haşmetiyle kendinde taşıyan Kur'an da insanoğlunun eseri değildir ve olamaz da...

O halde Allah'ın kitabına bu açıdan bakıp onu incelememiz gerekir. Okumadan, inceliğini, yüceliğini kavramadan, mükemmelliğini, erişilmezliğini tesbit etmeden onu tam olarak anlayamayacağımız gibi, onu red ve inkâr etmek de hiçbir olumlu sonuç vermeyecektir.

Aksine onu inkâr edenin, bilgisizliği, ilgisizliği, araştırmadan hüküm vermeye kalkıştığı, anlamadan neticeye varmak istediği ortaya çıkar ki bu, son derece gülünç ve aptalca bir tutum ve tavır olmaktan ileri geçemez.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun