Peygamberin geleceği bilindiği halde neden iman etmediler?

Peygamberin geleceği bilindiği halde neden iman etmediler?
Tarih: 14.06.2022 - 20:07 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Peygamberimizin peygamberliğinin önceden duyulması ve bilinmesine rağmen Mekkeli Müşriklerden bazıları neden iman etmediler?
- Siyer kitaplarında bir yazı gördüm, Efendimiz (a.s.m)’ın büyük dedesi Kusay’dı galiba benim soyumdan bir peygamber gelecek diyormuş ve rahip Bahira olayında da peygamberimizin peygamber olacağı önceden söyleniyor.
- Mekkeli müşrikler bunlara rağmen nasıl iman etmez?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Basit bir gözle meseleye bakıldığında, sorudaki sorgulamanın haklı ve kapalı tarafı vardır.

Fakat insanlık tarihi boyunca, hak yolu benimseyip benimsememe hususunda insanların sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, psikolojik yönden çok baskıcı telkinlere maruz kaldıkları bir gerçektir. Bu anlatılan hatlarda korku, kin, düşmanlık, haset, menfaat, makam-mevki kazanmak, düşmanlık gibi nefsani telefon seslendirmeleri en azından parazitli olur. Hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayırmayı zorlaştıran bu parazitler alıcı-verici alışverişini bloke eder.

Mekke müşriklerinin iman etmelerini engelleyen pek çok arıza vardır. Özellikle Mekkeli zengin, tüccar, makam sahibi, kabile reisi gibi sözü dinlenen kimselerden her birinde bu arızalardan bir veya birkaç tanesi bulunabilir. İlk zamanlarda iman edenlerin daha çok köle, fakir, normal vatandaş sınıfından olan kimseler olması bunun bir göstergesidir.

Aynı şey bugün de geçerlidir. Tarih boyunca “Peygamberimizin peygamberliğinin önceden duyulması ve bilinmesinden” ziyade, “Bizzat peygamberimizin (asm) geleceğini değil, geldiğini duyan, bilen binlerce insanın iman etmemesi” altında -da bu zikredilen- arızalar yatmaktadır. O gün Hz. Peygamberin (asm) duyumlara dayalı olarak gelip gelmeyeceği hususu muhtemel bir hatta seyrederken, bugün geldiği kesin ve muhakkak bir hadise olduğu halde onu görürcesine iman etmemek, eski münkirlere nispeten daha tuhaf, daha garip ve daha şaşırtıcıdır.

İfade etmeye çalıştığımız bu hakikatlerin yüzünü yakından temaşa etmek için Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerine bakmakta fayda vardır:

“Sual: Deniliyor ki: Sahabeler Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gördüler, sonra iman ettiler. Biz ise görmeden iman ettik. Öyle ise, imanımız daha kavîdir. Hem, kuvvet-i imanımıza delalet eden rivayet var?"

"Elcevab: Sahabeler o zamanda, efkâr-ı âmme-i âlem hakaik-i İslâmiyeye muarız ve muhalif iken; -sahabeler- yalnız suret-i insaniyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı görüp, bazen mucizesiz olarak, öyle bir iman getirmişler ki; bütün efkâr-ı âmme-i âlem, onların imanlarını sarsmıyordu. Şübhe değil, bazısına vesvese de vermezdi. Sizler ise kendi imanınızı, sahabelerin imanlarıyla müvazene ediyorsunuz. Bütün efkâr-ı âmme-i İslâmiye, imanınıza kuvvet ve sened olduğu halde; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın şecere-i tûbâ-i nübüvvetinin çekirdeği olan beşeriyeti ve suret-i cismaniyesini değil, belki umum envâr-ı İslâmiye ve hakaik-i Kur'aniye ile nurani muhteşem şahs-ı manevîsini bin mu'cizat ile muhat olarak akıl gözüyle gördüğünüz halde, bir Avrupa feylesofunun sözüyle vesveseye ve şübheye düşen imanınız nerede? Bütün âlem-i küfrün ve Nasara ve Yehud'un ve feylesofların hücumlarına karşı sarsılmayan sahabelerin imanları nerede?” (Sözler, Yirmi Yedinci Söz'ün Zeyli, s. 494)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun