"Zor gelmeyeceğini bilseydim, gece namazını farz kılardım." hadisine göre farz kılma yetkisi içtihadi midir?

Tarih: 01.03.2014 - 09:16 | Güncelleme:

Soru Detayı

- "Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, gece namazını farz kılardım." hadisinde Peygamberimiz (asm)'in farz kılması ictihadi midir?

- Yani Peygamberimiz (asm)'in beş vakit dışında, ictihadi olarak farz kılma yetkisi ya da farz oruç kılma yetkisi ya da ictihadi olarak bir şeyi haram kılma yetkisi var mıydı? Allah o yetkiyi peygamberimize verdi mi?

- Böyle bir şeyin olmadığı ile ilgili şeyler söylüyorlar. Bu farz kılmadan kasıt vacip mi olur farz mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Soruda “Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim gece namazını farz kılardım.” şeklinde bildirilen hadisin aslının özeti şöyledir:

Hz. Aişe anlatıyor: Hz. Peygamber (asm) bir gece kalkıp mescide gitti ve orada (gece) namazı kıldı. (Bunu gören) bir kısım insanlar da onun gibi mescidde namaz kılmaya başladı. Ertesi gün bunu duyanlar oldu ve mescid daha kalabalık oldu. Üçüncü gecede mescidde gece namazı kılmaya gelenlerin sayısı daha da arttı. Dördüncü gece öyle kalabalık oldu ki mescid onların hepsini alamaz oldu. Ancak Resulullah o gece gelmedi.

Sabah olunca geldi ve onlara sabah namazını kıldırdıktan sonra şöyle dedi:

"Bu geceki durumunuz (mescide gelmeniz) bana gizli değildi / bilmediğim bir şey değildi. Lakin korktum ki, gece namazı size farz kılınır ve siz bunu yerine getirmekten aciz olursunuz.” (Müslim, Salat, 178)

Görüldüğü gibi, bu hadiste Hz. Peygamber (asm)'in bir şey farz kılması söz konusu değildir. Kaynağı “Müslim” diye verilen internette, sorudaki gibi bir ifadeye yer verilmişti ki, tamamen yanlıştır. Müslim’de böyle bir ifadeye rastlayamadık. Önce bunu tashih edelim istedik.

- Sorudaki asıl mesele, Hz. Peygamber (asm)'in Kur’an’da açıkça görülmeyen bazı hükümler verme yetkisi var olup olmadığıdır.

Bu konuda farklı bazı görüşler olmakla beraber, Ehl-i sünnet alimlerine göre Hz. Peygamberde bu yetki vardır, Allah tarafından verilmiştir. Bu cümleden olarak, Allah Kur’an’da Hz. Peygamber (asm)'e itaat etmemizi emretmiştir.

“Peygamber size ne verirse onu alınız, o sizi neden men ederse onu terk ediniz. Allah’a karşı gelmekten sakınınız. Muhakkak ki Allah’ın cezası pek çetindir.” (Haşr, 59/7)

mealindeki ayet ve benzeri ayetlerde hepimize verilen dersler vardır.

- İmam Şafii gibi İslam ümmetinin en büyük alimleri, bu gibi ayetlere dayanarak, Hz. Peygamber (asm)'den sahih bir yolla gelen hadislerle amel etmenin zorunlu olduğuna işaret etmişlerdir.

- İslamî hükümlerin iki kaynağı olduğu, bunlardan birincisi Kur’an, ikincisi sünnet (Hz. Peygamberin verdiği hükümler) olduğu, Ehl-i sünnet alimlerinin ittifakla kabul ettiği bu gerçektir. Bunlardan sonra iki tane de tali derecedeki edille-i şeriye olarak kabul edilmiştir ki, bunlar kıyas ve içtihattır.

“Şunu iyice belleyin ki, muhakkak ki Allah’ın Resulü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.” (Tirmizî, ilim, 10)

mealindeki hadisin ifadesi bu konuda çok açıktır.

"Ey iman edenler, Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin). Eğer Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsanız, aranızda herhangi bir konuda ihtilafa düşerseniz, onu Allah'a ve elçisine götürün. Böyle davranmanız, daha iyidir ve sonuç itibariyle daha güzeldir." (Nisa, 4/59)

İslam alimlerine göre, bu ayette söz konusu edilen "aranızda herhangi bir konuda ihtilafa düşerseniz, onu Allah'a ve elçisine götürün" mealindeki emirden maksat, işi Allah'ın kitabı Kur'an ile, hayatta olduğu müddetçe Hz. Peygamber(asm)'in kendisi, vefatından sonra ise, onun sünnetine göre  çözmek demektir. (Abdulğani Abdulhalık, Hücciyetu’s-Sünne, 298)

İmam Şafiî de bu ayetin yorumunda şunları söylemiştir: Ayette geçen "İtaat" kelimesinin Allah için olduğu gibi, Hz. Peygamber (asm) için de ayrıca tekrarlanması, O'nun  Kur'an'ın dışında yaptığı emir ve yasaklarına karşı da itaat etmenin gereğine işaret etmek içindir. "Sizden olan emir sahiplerine de" ifadesinde görüldüğü üzere, emir sahipleri için ayrıca bir "itaat" kelimesinin kullanılmaması, aksine cümle içerisinde (atıf yoluyla) Allah ve Resûlüne karşı yapılması istenen itaate tâbi kılınarak ifade edilmesi, onlara yapılacak itaatin mutlak olmayıp, Allah'ın kitabı ve elçisinin sünnetine uyma şartına bağlı olduğunu göstermek içindir. (İmam Şafii, er-Risale, 79-80)

- Kur’an’da “iki kız kardeşin bir arada nikahlanamayacağı” (Nisa, 4/23) yer almaktadır. Hz. Peygamber (asm) buna ilave olarak "bir kadının halası ve teyzesiyle birlikte" de nikah altına alınmayacağına dair hükmünü vermiştir.

Kurtubi’nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (asm)'in ortaya koyduğu bu hüküm, ümmetin icmaıyla kabul edilmiştir. (bk. Kurtubi, ilgili ayetin tefsiri)

Gerçekten bu hüküm dört mezhep alimlerince kabul görmüş ve fıkıh kaynaklarında “ikisinden birisi erkek olması durumunda onların evlenmeleri caiz olmayan iki kadının bir arada nikahlanmasının caiz olmadığı” şeklinde bir kurala bağlanmıştır. (bk. V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslamî, 7/142)

- Hz. Peygamber (asm)’in ictihadı konusunu Bediüzzaman özetle şöyle açıklar:

“Vahyin ikinci kısmı (ki birinci kısmı vahy-i sarih denilen Kur’an’dır) Vahy-i zımnî"dir. Şu kısmın mücmel ve hülâsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilâtı ve tasviratı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a aittir. O vahiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvirde, Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm bazan yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder veyahut kendi ferasetiyle beyan eder. Ve kendi içtihadıyla yaptığı tafsilât ve tasviratı, ya vazife-i risalet noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile beyan eder veyahut örf ve âdet ve efkâr-ı âmme seviyesine göre, beşeriyeti noktasında beyan eder.” (Mektubat,  s. 93)

Peygamber Efendimiz (asm)'in emir ve yasaklarının, farz, vacip, sünnet, mübah, mekruh, haram gibi ne ifade ettiğini anlamak için, o konuyla ilgili fıkıh kitaplarına bakılmalıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun