Öldükten sonra ya İslam'ın dediği çıkmazsa?..

Tarih: 17.08.2011 - 02:12 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Hristiyanların ya da ateistlerin dediği doğru çıkarsa?.. - Ben neden sadece İslam'ın ihtimali için çalışayım?.. - Belki diğer ihtimaller doğrudur?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Tarih boyunca gelmiş geçmiş, devrini tamamlamış veya yaşamakta olan bütün dinlerde, âhiret inancının zayıf veya kuvvetli bir izi bulunmaktadır. Şüphesiz ilahî dinlerde ve özellikle de Kur'an-ı Kerim de âhiret inancı tafsilatlı bir şekilde anlatılmıştır.

Tarih boyunca bütün toplumlarda, âhiret inancının izleri, İslâmî manada olmasa da kuvvetli veya zayıf bir şekilde görülmektedir. Dinler tarihiyle alakalı araştırmaların neticeleri de bu gerçeği destekler mahiyettedir.

Tarihte dinsiz bir millete rastlanmadığı gibi, Allah'a imândan sonra, ölüm ötesi bir hayata, en azından, rûhun bedenden ayrıldıktan sonra hayatını sürdürdüğüne dâir bir inancı olmayan topluma da rastlanmamıştır. Günümüzde Allah'ı, ahiret hayatını ve din adına her şeyi reddedenler olsa da bunlar azınlıkta kalmaktadır.

Din ve inanışlarda ahiret inancı görülse de hiçbiri İslam dini gibi gerçekçi ve tafsilatlı haber vermemiştir. Kur'an-ı Kerim'in üçte birine yakın bölümü ahirete dair bilgiler vermektedir.

Yahudilik temelde Hz. Musa'nın tebliğlerine ve Tevrat gibi büyük bir ilahî kitaba dayanmasına rağmen, âhiret hayatına çok az yer vermiş, hatta bu durum bazı âlimleri Yahudilikte âhiret inancının bulunmadığı kanaatine götürmüştür. Bazı muasır âlimler, aslı Allah tarafından inzâl olunmuş, Tevrat diye isimlendirilen Ahd-i Kadîm'in, âhiret hayatından, diriliş ve mücazattan, âhirete terğib ve teşvikten tamamen tecrid edildiğini, semavî bir kitabın bu vaziyete düşmesinin insanı hayrete düşüren bir durum olduğunu belirtmişlerdir. Addison, Yahudiliğin böyle bir duruma düşmesinde, millî bir esasa dayanan dinî gelenek ve göreneklerinin önemli bir rol oynadığını söylemekte ve bu durumun, onları, ölümden sonra her birerlerini bekleyen geleceği değil de İsrail'in geleceğini düşünmeye yönelttiğini, ölümden sonrasını umursamaz duruma soktuğunu ifâde etmektedir.

Öldükten sonra dirilişin Hz. İsa tarafından daha beşikte iken bildirilmesi, bu inancın önemini ve Hz. İsa'nın tebliğatında önemli bir yer tutacağını göstermektedir. Ancak ahiretteki mükafat ve ceza ilkeleri yorumlanarak farklı görüşler dillendirilmiştir. Mesela İncillere göre, cehennem azabı ebedîdir, ancak bazı Hristiyan fırkalar, Allah'ın vaadinden dönmeyeceğini fakat, vaîdinden vazgeçebileceğini, dolayısıyla inkârcıları cezalandırmayıp, herkesi cennete koyacağını, ebedî azabın Allah'a yakışmadığını iddiâ etmişlerdir.

İncillerde her ne kadar rûhla beraber bedenin diriltilmesi, cennet ve cehennemin maddî yönlerine de yer verilmişse de geçmişten günümüze kadar Hristiyanlarda hakim olan görüş, cennette yeme içme ve evlilik gibi cismanî zevklerin olmadığı görüşüdür. Çünkü İncil müfessirleri, cennette cismani lezzetlere delâlet eden ifâdeleri, mutluluk gibi manevî manalara hamledip, tevil ederek, asıl manalarından uzaklaştırmışlardır. Hristiyanları böyle bir inanca iten sebeplerden birisinin de yeniden dirilişteki bedenlerin farklı olup, insanın bu bedeni içinde insanüstü bir keyfiyet kazanacağına ve âdetâ melekleşeceğine dâir inançları olduğunu söyleyebiliriz.

Kur'ân-ı Kerim'de âhiret mevzusu bütün teferruatıyla anlatılmıştır. İnsanın ölüm hengâmında melekler tarafından rûhunun kabzedilmesi, kıyamet alametleri, kıyametin vukuu esnasında kainat çapında meydana gelen dehşetli hadiseler, sûra üfürülmesi, insanların yeniden diriltilerek kabirlerinden çıkarılmaları, mahşer yerine sevkolunmaları, hesaba çekilmeleri, bu esnasındaki karşılıklı konuşmalar, amel sahifelerinin dağıtılması, insanların gruplara ayrılarak cennet ve cehenneme sevkolunmaları, cennet nimetleri ve cehennem azabının tafsilatlı olarak anlatılması, cennet ve cehennemdekilere melekler tarafından yapılan hitaplar, cennetliklerle cehennemlikler arasında cereyan eden karşılıklı konuşmalar, cennet ve cehennem hayatının ebedî oluşları gibi meseleler, Kur'an'da geniş bir şekilde anlatılan âhiretle alakalı meselelerdendir.

Kur'an-ı Kerim'in ahirette insanların karşılaşacağı durumları akla hitap ederek kat'i bir şekilde tafsilatlı ve gerçekçi bir anlatımla haber vermesinin yanında, O'nun Allah kelamı olduğuna iman etmek ve diğer kitapların tahrif edilmesinin yanında Kur'an'ın tek bir harfinin dahi değişmemiş olması gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Kur'an-ı Kerimi bir elimize Kitab-ı Mukaddesi diğer elimize alıp okuyup aradaki farkı görmemiz yeterlidir.

Ahiret alemleri gaybi bir konudur. Müslümanın bir özelliği de gayba iman etmektir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle

“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dareyni iktiza eder.”(Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, Üçüncü Nokta).

Bu manaları biraz açacak olursak, imanla teslimiyet birbirlerini tamamlayan kavramlardır. Teslimiyeti olmayan mümin tam mümin olamayacağı gibi, imanı olmayanın da zaten teslimiyeti söz konusu değildir. İman edene mümin, teslim olana Müslüman denir.

Bu düşüncelerin temel kaynağı şeytani vesveselerdir. Örneğin Hristiyanlık inanışında kişinin cezalandırılmayıp cennete alınacağı fikri insanın nefsine hoş gelmekte ve günah addedilen eylemleri yapmanın neticesinde karşılaşılacak ahiretteki cezayı bu inanışlarla yok saymaktadırlar. Kendilerince bir çıkış yolu bularak vicdanlarını rahatlatmak istemektedirler. Ancak bütün bunlar nefis ve şeytanın aldatmasından başka bir şey değildir.

(Detaylı bilgi ve kaynaklar için "Veysel Güllüce, Kur'an-ı Kerim'de Ahiret İnancının Temelleri" adlı esere bakınız.)

İlave bilgi için tıklayınız.

Ba's ne demektir ? Öldükten sonra yeniden diriliş nasıl olacaktır? Yeniden dirilişi aklın kavraması, kalbin inanması için ne yapmalıyız?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun