Neden elma, neden dünya, neden cennet, neden cehennem?

Tarih: 17.01.2014 - 11:49 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Şimdi benim bir sorum var, Allah tekdir doğmamış doğurmamış doğrulmamış derler, biz ise onun kullarıyız ve bir takım doğru ve yanlışlar var biz eğer yanlış yaparsak cehenneme, doğru yaparsak da cennete gidecegiz. Peki neden böyle bir olaya gerek duymuş? 

- Ben bir yaradan olduğuna inanıyorum dua ettiğim zaman dualarımın kabul olduğuna da inanıyorum. Yani oldu deyince olduğu halde şeytan ona bak görürsün kullarını nasıl baştan çıkartacağım demiş ve yaradan şeytanı yarattığı gibi neden evrenden silmemiş? İnsanlar neden doğruyu bulmaya yönlendirilmeye çalışıyor, dünya neden var?

- Hepimiz bir gün öleceğiz. Bu bir sınav diye basit bir cevap vermenizi istemiyorum... Bir de şöyle bir soru var; dünya yaratılmış ondan önce evren melekler Adem Havva gibi gibi, şunu düşünüyorum her şey bir ihtiyaç için insanlar için veya insanın ihtiyacı olduğu için yapılmış veya yaradan tarafından yaratılmış. Şimdi düşünün ki elma diyor elma yaratılıyor: elmayı ne yapacağız yiyeceğiz.. Eee yedik, sonra ne olacak?

- Duygular var duyguları hissedeceğiz, hoşumuza gidecek veya gitmeyecek, sonra ihtiyacımız gelecek sonra tekrar canımız çekecek sonra tekrar o elmayı yemek isteyecek. Neden her şey bir ihtiyaç meselesi haline gelecek?

- Su içmek için bardak gibi düşünüyorum, peki Allah’ın ne ihtiyacı vardı da insanları yarattı da cenneti cehennemi yarattı da biz ne yapacağız diye merak mı etti veya beni bulabilecekler mi diye mi merak etti? Sonuç nereye gidecek, kimseye ihtiyacı olmayan bir yaratıcı neden böyle bir şey yapmak istesin? Neden bize şu günah desin?

- İnsan insanı öldürmezken insan öldürmek günahtır diye bir şey yoktu sonra günah oldu yani nasıl bir platformdayız? Neden elma neden dünya neden cennet neden cehennem gibi sorularımı yanıtlarsanız çok sevineceğim.

- Yazıya dökmek zor olduğu için umarım anlarsınız teşekkürler. Yazacağınız cevaba göre ben de tam netlik kazanılmış sorularımı veya anlaşabildiğimize göre size yazmaya devam edeceğim. Benim gibi çevremde bir çok insan var ve bu soruların cevabını düşünüyoruz.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Anlayabildiğimiz kadarıyla, sorudaki sorular şunlardır:

a) Allah’ın ihtiyacı mı var ki, bu dünyayı ve insanı vs. yaratmıştır?

b) Allah, neden şeytan gibi insanı doğru yoldan saptıran bir varlığa izin vermiştir?

c) Cennet ve cehennem ne diye yaratılmıştır?

Bu sorulara şöyle cevap verebiliriz:

a) Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. İhtiyaç ayrıdır, bir güzel sanat yapmak ayrıdır. Bir şair şiir yazarken, bir ressam resim yaparken, bir sanatkâr şaheser bir sanat eserini ortaya koyarken, bunlara ihtiyacı olduğu için değil, bu işleri yapmaktan lezzet aldığı, zevk duyduğu için yapar.

- Bunun gibi, Allah da bu kâinatı yaratmaya muhtaç olduğu için değil, sanat eserlerini görmek istediği, sıfatlarının tecellisini görmekten memnun olduğu için yaratmıştır.

- Kâinatın yaratılmasının arka planında yatan amaç ve hikmetlerle ilgili olarak Bediüzzaman Hazretlerinin tespit ettiği birçok hikmetten şu üç hikmet, bizim problemimizi çözecek mahiyettedir.

Birinci hikmet: Şuurlu varlıkların Allah’ın yarattığı harika sanat eserlerini temaşa edip mütalaa etmek ve bunların sanatkarı olan Allah’ı yüceltmek, takdis edip övmektir. Her sanat sahibi, her şair yaptığı ve yazdığı sanatını kendisi görüp takdir ettiği gibi, başkasının da görüp takdir etmesini ister. Allah da bu kâinatı harika bir biçimde binlerce sanat tabloları haklinde yaratıp -melek, cin, insan gibi- şuurlu varlıkların nazarlarına sunmuştur.

İkinci hikmet: Allah bu kâinatı böyle harika bir sanat eseri olarak ortaya koymakla, her şeyden önce, dışa yansıyan isim ve sıfatlarının kâinat çapındaki harika tecellilerini bizzat müşahede etmek, sonsuz kudret, ilim ve hikmetinin tezahürlerini görmek istemiştir.

Üçüncü hikmet: Hikmetlerin en büyüğü olan bu hikmet, Allah’ın yaratmaktan duyduğu -kendisine layık bir şekildeki- memnuniyettir. Çünkü;

“Her bir faaliyette bir lezzet; her bir işte bir zevk; her bir başarıya imza atmakta bir memnuniyet vardır. Ve lezzet dahi, bir kemale müteveccihtir; belki bir nevi kemaldir. Madem faaliyet bir kemal, bir lezzet, bir cemale işaret eder. Ve madem Allah mutlak kemaldedir, bütün isim ve sıfatlarıyla en mükemmel varlıktır, elbette o Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un -vücub-u vücuduna ve kudsiyetine lâyık bir tarzda, hiçbir şeye muhtaç olmayan Zat-ı akdesinin bu özelliğine uygun bir surette ve kemal-i mutlakına ve kusurdan münezzeh olan Zâtının bu kudsiyetine münasib bir şekilde- hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve nihayetsiz bir muhabbet-i münezzehesi vardır."

"Elbette o şefkat-i mukaddeseden (insanların şefkatine benzemeyen o mukaddes şefkatten) ve o muhabbet-i münezzeheden (insanın muhabbetine benzemeyen o kutsal muhabbetten) gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes vardır. Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes (eşsiz ve benzersiz bir memnuniyeti) vardır. Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabiri caiz ise, hadsiz bir lezzet-i mukaddese vardır. Ve elbette o lezzet-i mukaddese ile beraber; hadsiz onun merhameti cihetiyle faaliyet-i kudreti içinde, mahlukatının istidadları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden, o mahlukatın memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen Zât-ı Rahman ve Rahîm'e ait, tabiri caiz ise, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki; hadsiz bir surette, hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor. Ve o hadsiz faaliyet dahi, hadsiz bir tebdil ve tağyir ve tahvil ve tahribi dahi iktiza ediyor.” (bk. Mektubat, s. 286)

b) Allah insanları imtihana tabi tutmak suretiyle iyi kimseler ile kötü kimseleri, kendi akıllarını kullanarak yaratıcılarını tanıyan ve ona saygı ve sevgilerini kullukla takdim eden insanlarla, akıllarını nefislerinin emrine veren nankör insanları birbirinden ayırmak istemiştir.

İnsanların özgür iradeleriyle yapacakları -olumlu veya olumsuz- tercihlerine imkân vermek ve herkese fırsat eşitliğini tanımak için, bir yandan iyilik yollarını gösteren akıl, ilham, feraset, vahiy, peygamber gibi rehberler yanında yanlış yolu gösteren nefis, şeytan gibi menfi unsurları da yaratmıştır.  

Hatta insanların kalbinin sağa köşesinde iyi şeyleri telkin eden melekler, sol tarafında da kötülüğü telkin eden şeytanlar için birer yuva yapmıştır.

Demek ki, şeytan bu hayati önemi haiz olan imtihanın olmazsa olmaz şartıdır.

c) Cennet ve cehennem yurtları, sadece insanların mükâfat ve ceza yerleri değildir. Milyonlar seneden beri var olmaları, bunların varlıklarının başka hikmetlerinin olduğunun göstergesidir.

- Bu hikmetlerden biri şudur: Allah’ın celali ve cemali olmak üzere iki çeşit isim ve sıfatları vardır. Bunlar ezeli ve ebedi oldukları için, tecellileri yalnız bu geçici ve fani olan dünya ile sınırlı olamaz. Bunların ebediliğine uygun yerlerin olması gerekir. İşte cennet cemali sıfatların; cehennem ise celali sıfatların ebedi tecelligâhıdır.

- Allah, Fatiha suresinin hemen başında kendini “Rabbu’l-âlemin” (alemlerin terbiyecisi / yaratıcısı ve idare edicisi) olarak takdim etmiştir. Bu gösteriyor ki, Allah kendi icraatına, idareciliğine, yöneticiliğine karşı olumlu veya olumsuz tavır gösteren insanların durumlarına göre onlarla muamele eder.

“Ben kulumun bana olan zannı yanındayım / kulumun bana karşı bakışı, düşüncesi neyse onunla öyle muamele ederim.” (Buhari, Tevhid: 15, 35; Müslim, Tevbe: 1) 

manasına gelen hadis-i kudside bu gerçeğin altı çizilmiştir.  

Öyleyse, Allah’ın, kendisine itaat eden iyi kulları için bir mükâfat yurdu/cenneti; isyan eden kötü kulları için bir ceza yurdu/cehennemi yaratması onun “Rabbu’l-âlemin” vasfının bir gereğidir. Çünkü, prensip olarak terbiye/eğitim, idareciliğin iki önemli yönü vardır; iyi olanlara mükafât, kötü olanlara ceza vermek..

- Allah bu kâinatı celal ve cemal sıfatlarının nakışlarıyla yaratıp ortaya koymuştur. Kâinat ağacının meyvelerinden, evren havuzunun pınarlarından bazıları celali, bazıları da cemalidir. Bu ağacın meyveleri ve bu havuzun akan pınarlarının elbette son bir mekânı olacaktır.

İşte, cehennem, bütün karanlıkların doluştuğu bir yer, bütün celali meyvelerin devşirildiği bir mekân ve bütün nursuz ırmakların aktığı bir havuzudur.

Keza, Cennet de bütün nurların aktığı bir havuz ve bütün güzelliklerin toplandığı bir mekândır. Demek ki dünya bir tarladır, mahşer bir harmandır, cennet ve cehennem ise mahsulatın çeşidine göre konumlandırılan birer mahzendir. Vesselam..

İlave bilgi için tıklayınız:

Allah her şeyi biliyorsa, hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorsa neden insanı yarattı?
- Allah insanları, melekleri ve şeytanları niçin yarattı?
Allah kainatı neden yarattı?
Allah insana muhtaç olmadığı halde, insanı niçin yaratmıştır?
Tanrının sevilmeye, görülmeye, bilinmeye ihtiyacı mı var ki varlıları yarattı?
Allah'ın bizim ibadetimize ne ihtiyacı var?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun