Naziat suresinde "O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı." ayetinde geçen “göğün gecesi” karanlık mıdır?
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Naziat suresinin ilgili ayetinin meali şöyledir:
“Gecesini karanlık, gündüzünü parlak şekilde açığa çıkardı.” (Naziat, 79/29)
Göğün özel bir gecesi yoktur. Buradaki geceden maksat bizim gecelerimizdir. Ayette “göğün gecesi” ifadesiyle gecenin meydana gelmesinin sebebi güneşin batması olduğu ve onun da gökte olduğuna işaret edilmiştir.
Yeryüzündeki gece-gündüzün gökteki güneşle irtibatlı olması, Allah’ın sonsuz ilim ve kudretini gösterdiği gibi, onun birliğine de işaret eder. Çünkü yer ile güneşin irtibat halinde olması, güneş sisteminin tamamını bir tek fiil haline getirmiştir. Bir tek fiilin faili de bir tektir, başka olamaz.
Kur’an’daki bu tür ifadelerle tevhidin delillerine de işaret edilmiştir. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)
Diğer taraftan, ayette gece göğe nisbet edilerek "göğün gecesi" denilmesi, içinde bulunan bazı şeylere göre çok az bir münasebet kabilinden olmuş olur. Çünkü göğün her tarafı gece olmaz.
Ayrıca kararmak manasına gelen "ğatş" ve "ğataşân" kelimesi hastalıktan veya ihtiyarlıktan dolayı yavaş yavaş yürümek mânâsına gelir. Bundan, âyette geçen fiilin mastarı olan "ığtaş", yavaş yavaş yürütmek demek olacağından, gecesini derece derece giderdi demek olur.
İşte bu durum, ayetin sonundaki şu çıkarma ile pek uygun düşer. Ve kuşluğunu çıkardı. Işığını çıkarıp gündüzünü yaydı.
Yine ayette geçen "Duhâ" kelimesi aslında güneş ışığının yayılması ve gündüzün uzaması demek olup daha sonra bildiğimiz kuşluk vaktine isim olmuştur. (Ragıb, Müfredat, s. 292-293)
Burada gecenin karşılığı olarak ışığın parıltısı ile mutlak gündüz mânâsına olduğu açıklanıyor. Gündüzün meydana çıkması ise gecenin gitmesi ile uygun düşeceğinden, "geceyi kararttı" demekten çok yürüttü, giderdi demek daha çok yakışıyor.
Bunda iki mânâ mümkündür:
Birisi, önceki gibi yerküreye göre, göğün her gün ardarda gelen gecesi gündüzü olmasıdır ki, bunda yerkürenin yaratılışına ve ay ışığının giderilmesine değinilmiş olur.
Birisi de göğün kendisinde gece yavaş yavaş, gide gide kalmamış hep gündüz olmuş olmasıdır. Bu mânâ, tam anlamıyla göğün gecesi ve göğün gündüzü şeklindeki tamlamaya da pek uygun ve ince bir mânâdır. Çünkü karanlık, esas itibarıyla, yoklukla ilgili olduğundan güneş ve diğer aydınlatıcı cisimler yaratılmazdan önce gök elbette karanlık gece halinde demek idi. Işık veren cisimler yaratılmaya başlandığından itibaren gitgide o gece giderilmiş ve gündüzü çıkarılmıştır.
Bundan dolayı gece, yer küre ve diğer cisimlerin gölgesi düşen hudutları sahasında devam etmekle beraber, diğer gökyüzü sahası gündüz halindedir. Yerküre ise devamında gelen “Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.” anlamındaki ayette de ifade edildiği gibi buradaki geceyi ve gündüzü, göğün kendisinin gecesi ve gündüzü diye anlamak da daha uygun gözüküyor. (bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Yorum yapmak için giriş yapın
veya kayıt
olun
BENZER SORULAR
- Kur'an'da Yer, Yeryüzü (Dünya) kelimesi geçmesine rağmen Dünya'nın yörüngesinden bahsedilmemiştir. Fatır, 35/41’de “yörüngeden söz ettiğini” söylemek de yanlıştır, iddiasına ne dersiniz?
- Örümceklerin yuva için değil, avlanmak için ağ yaptıkları düşüncesiyle, “yuvaların en zayıfı, örümceğin yuvasıdır” ayetine itiraz edenlere nasıl cevap verirsiniz?
- Kur’an’da geçen Musa ve Hızır olayının, Gılgamış destanından alındığı iddiasına ne dersiniz?
- Hz. Süleyman ile Belkıs’ın aynı tarihte yaşamadıkları, Belkıs’ın tahtının bir anda getirilmesinin ilmin kanunlarına aykırı olduğu iddialarına ne dersiniz?
- Ay güneşten aldığı ışığı yansıttığına ve ay güneşten daha küçük olduğuna göre, neden “güneş” “ay”a tabi olmuştur ve güneş ile ay için "kamereyn/iki ay" denilmiştir?
- Peygamberimiz Hz. Muhammed zamanında bazı insanların kılıç korkusuyla Müslüman olduğu doğru mudur?
- Kur’an’daki embriyolojik bilgilerde hata olduğunu söyleyenlere nasıl cevap verebiliriz?
- İdealizme göre madde diye bir şey yok mu?
- Taha suresi 97. ayette belirtilen altın buzağının eriyip yok olması ve küllerinin denize savrulması mümkün müdür?
- Hz. İbrahim ile Nemrud'un aynı çağda yaşamadığı konusunda ne dersiniz?