Muhammed b. Abdulvehhab hakkında tavrımız ne olmalı?

Tarih: 25.04.2022 - 06:56 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Muhammed b. Abdulvehhab hakkında farklı şeyler duydum. Bazı Müslümanlar onun insanları Allah yoluna çağıran büyük bir Müslüman olduğunu söylerken, bazı Müslümanlar da onun sapık veya günahkâr bir Müslüman olduğunu söyleyip haksız yere tekfir ediyor ve masum Müslümanları öldüren haricilerden olduğunu söylüyor. Hatta bazı Müslümanlar onu kafir olarak suçlamışlardır.
- Bununla ilgili fikriniz nedir?
- Onun Ehl-i sünnete aykırı fikirleri var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Genç yaşında İran ve Irak'ta bulunan, dinî ilimlerden başka felsefe dersleri alan ve tasavvufa intisab eden Muhammed b. Abdulvahhab (v. 1792), sonradan İbn Teymiyye'nin tesirinde kaldı.

İbn Abdulvahhab, kendi görüşlerinin yayılması için Arabistan yarımadasını, onun da gözden ırak bir mıntıkasını seçmişti. Gerçekleşebilmek için ıslahatın siyasi bir desteğe ihtiyacı olduğunu hissederek Deriyye Emiri Muhammed b. Suud ile temas kurdu, ona fikirlerini açtı, ikna etti ve tam desteğini kazandı.

1792 yılında vefat ettiği zaman -İbn Suud da 33 yıl önce ölmüştü- ıslahat Yarımada'da tutulmuş ve yayılmış bulunuyordu. Emir'in oğlu Abdülaziz ve torunu Suud zamanlarında yeni cereyan Yarımadanın dışına taştı. Osmanlı'ya meydan okudu, Irak, Suriye ve Haremeyn'e girildi.

1801 yılında Kerbela'ya hücum eden Vehhabîler, Hz. Hüseyin'in kabri dahil, bütün mukaddes bilinen makamları yerle bir ettiler.

Osmanlı Devleti hareketin hem siyasî hem de fikrî yönden kendilerine ters düştüğünü, tehlikeli gelişmeler gösterdiğini görerek, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa'yı tenkil ile görevlendirdi ve ayrıca kesif bir aleyhte propagandaya girişti.

Mehmed Ali Paşa, Vehhabî kuvvetlerini yendi ve Yarımadanın içlerine sürdü, bu şekilde yeni hareketin devletleşmesi yüz yıl gecikmiş oldu; ancak bu esnada hareket, propaganda ve davet faaliyetine devam ederek gelişme ve genişlemesini sürdürdü.

Bilahare "Vehhâbilik" diye adlandırılan hareket, halk sufiliğinin en önemli faktör haline geldiği bir sırada, buna ek olan çeşitli sebeplerle İslam ümmetinin tedricen içine düştüğü ahlaki çöküntüye bir tepki olarak ortaya çıkmıştı. Osmanlı’ya düşman olan Batılı ülkeler -ki, başta İngiltere vardır- bu hareketi, kendi hain siyasetleri için desteklediler.

İbn Abdülvehhab’a göre “Yardımın sadece yaşayan insandan talep edilmesi gerekir. Kişinin Müslüman kardeşinden kendisi için dua etmesini istemesi de câizdir; fakat ölmüş bir kimseden veya yanında bulunmayan birinden (şeyh, imam) istekte bulunulması şirk sayılır. Bu sebeple dünya hayatında kendisiyle Allah arasına vasıta ve şefaatçi koyma, birinin mânevî gücüne sığınma gibi dua çeşitlerinin hepsi reddedilmelidir. Halk arasında velî diye tanınan kimselerin kabirlerini ziyaret için seyahatte bulunmak, türbelerine dilekler asmak, isimlerini tâzim ifadeleriyle anmak, onlardan duaların kabul edilmesini talep etmek şirktir. O, Mu‘tezile ve Hâricîler gibi şefaati reddedenlerle onu Peygamber’in sahip olduğu bir hak şeklinde düşünenlere karşıdır… Resûlullah’ın sadece sâlihler için değil ümmetinin âsileri için de kıyamet gününde Allah’tan şefaat izni isteyeceği ve onların bu sayede cennete gireceği birçok hadiste belirtilmiştir. Fakat şefaat yalnız Allah’a ait olup Resûl-i Ekrem ancak O’nun izniyle şefaat edebilecektir. Bundan dolayı Peygamber’in şefaatine nâil olabilmek için şefaatin Allah’tan istenmesi gerekmektedir. Ashabın Resûlullah’ın duası ile Allah’a tevessül etmekten anladığı şey onun sağlığında câizdi; vefat ettiğinde ise bunu bırakmışlar ve amcası Abbas’tan kendileri için dua etmesini istemişlerdir. Muhammed b. Abdülvehhâb yaygın sûfî telakkilerine karşı çıkarak gavs, aktâb, evtâd, abdal gibi mânevî rütbeleri reddetmekte ve bunları haram bid‘atlardan saymaktadır…” (Geniş bilgi için bak. TDV İslam Ans.)

Özetlediğimiz inanç ve davranışlarıyla Muhammed b. Abdülvehhab ehlisünnet Müslümanlığının dışındadır, ama ona kâfir demek büyük hatadır.

Bugün asıl yuvasında onun tabileri, siyasetin rüzgârı ters yönde esmeye başlayınca seslerini kıstılar, zayıflara yaptıkları uyarı ve sert davranışları bugünkü yönetime yapamıyorlar, ama etkileri dünyada devam ediyor, ümmeti bölüyorlar, büyük ehlisünneti dışlayıp yalnız kendilerinin ehlisünnet oldukları propagandasını yapıyorlar.

Bize düşen ateşe benzin serpmek yerine hikmetli davranarak söndürmeye çalışmaktır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Muhammad b. Abdulvehhab kimdir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun