Muhammad b. Abdulvehhab kimdir?

Tarih: 19.09.2011 - 00:33 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Muhammed b. Abdilvehhâb b. Süleyman et-Temîmî en-Necdî (ö. 1206/1792), Vehhâbiliğin kurucusudur.

1115'te( 1703) Arap yarımadasının Necid bölgesinde küçük bir yerleşim biri­mi olan Uyeyne'de doğdu. Hanbelî mezhebinde önemli âlimler yetiştiren ailesi Beni Temîm kabilesine mensuptur. Baba­sı Abdülvehhâb b. Süleyman, Necid böl­gesinin tanınmış âlimlerindendi.

Muham­med, temel dinî bilgileri Uyeyne kadısı olan babasından öğrendikten sonra, Mek­ke'ye giderek kısa bir süre orada kaldı, ardından Medine'ye geçti. Medine'de Hanbelî âlimi Abdullah b. İbrahim b. Seyf en-Necdî ve Muhammed Hayât es-Sindî başta olmak üzere, dönemin ileri gelen âlimlerinden dinî ilimleri tahsil etti. Ar­dından çeşitli dinî grupların bulunduğu Basra'ya gitti. Ancak hocası Muhammed el-Mecmûî ile birlikte halkın dinî yaşantısındaki bazı uygulamalara karşı çıktığı için şehirden uzaklaştırıldı. Onun karşı çıktığı uygulama, daha sonraki yazıların­da hasmâne atıflarda bulunduğu Basralı Şâzelî şeyhi Muhammed Emîn el-Kavvâz'ın (ö. 953/1546) türbesine yapılan zi­yaretler ve burada gösterilen ibadet de­recesindeki hürmetle alâkalı olabilir.

Mad­dî imkânlarının yetersizliği yüzünden do­layı o dönemde Hanbelîliğin önemli mer­kezlerinden olan Dımaşk'a gidemeyip, Lahsâ (Ahsa) yoluyla Necid'e dönen Mu­hammed b. Abdülvehhâb, Uyeyne emiriyle ihtilâfa düşmesinin ardından Hureymilâ kasabasına taşınan babasının yanına yerleşti. Onun Necid'e dönmeden önce Bağdat, Halep, Hemedan, İsfahan, Kum, Rey, Dımaşk, Kudüs ve Kahire'yi ziyaret ettiği kaydedilmekteyse de bu bilgiler Vehhâbî kaynaklarınca doğrulanmamaktadır.

Muhammed b. Abdülvehhâb Necid'e vardıktan sonra, bir âlim olarak görev alması beklenirken babasının 1153'te (1740) ölümünün ardından şirk olarak gördüğü bazı dinî uygulamalara karşı ıslahat hareketi başlattı. Ancak ciddi bir muhalefetle karşılaştı. Muhaliflerinin şid­dete başvurmaları ve suikast teşebbüs­lerinden sonra Hureymilâ'dan ayrılarak Uyeyne'ye döndü. Burada daha önceden tanıdığı Emîr Osman b. Muammer tara­fından iyi karşılandı ve fikirlerinin yayılması için siyasî destek gördü. Bu dönem­de fikirlerini yaymakla kalmayıp Cübeyle'de Müseylimetülkezzâb taraftarlarına karşı yapılan savaşta şehid düşen bazı sahâbîlerin kabirlerini yıktırması sert tep­kilere yol açtı.

Lahsâ'nın güçlü kabilelerin­den Benî Hâlid şeyhi, Uyeyne emîrine Muhammed'i öldürmesi veya sürgüne gön­dermesi konusunda baskı yapmaya baş­ladı. Bunun üzerine Muhammed 1158'de (1745) Suûd ailesinin yönetimindeki Dirye'ye gitmek zorunda kaldı.

Dir'iye'ye yerleşmesi Muhammed b. Abdülvehhâb'ın hayatında bir dönüm nok­tası oldu. Suûd ailesi kendisine sahip çık­tı ve fikirlerinin yayılmasına destek ver­di. Bu destek, Muhammed b. Suûd ile oğ­lu ve halefi Abdülazîz dönemlerinde de devam etti. Bu dönem, Vehhâbî hareke­tinin geleceği ve etkinliği bakımından en önemli devre olarak görülmektedir.

Mu­hammed dinî muhaliflerini müşrik diye adlandırdığından, taraftarları bunlara karşı cihad başlattı. Vehhâbîlik hareketi, yaklaşık otuz yıl süren yavaş ve düzensiz bir yayılma döneminin ardından Suûd ailesinin Necid'in tamamına hâkim olma­sıyla büyük bir ivme kazandı. Bu müddet zarfında İbrahim b. Süleyman, 1187'de (1773) Riyad'ı terketmek zorunda kalan Emîr İbn Devvâs ve Zeyd b. Zâmil gibi önemli muhalifler bertaraf edildi.

Muhammed b. Abdülvehhâb, tevhid konusundaki düşüncesi doğrultusunda, dönemindeki Müslümanların birçoğunun fiilleri yüzünden müşrik sayılması gerekti­ğini ileri sürerek onlara karşı cihadı Müslümanların en temel vazifelerinden biri kabul etmiştir. Muhammed'in savunduğu temel pren­sipler aslında İslâmî olmakla birlikte bun­ların uygulanmasında ortaya koyduğu uz­laşmaz tutumu yüzünden kendisine saygı duyan çağdaşları dahi rahatsız olmaktay­dı. Çağdaşı olan ulemâ arasında önemli bir yere sahip bulunan Yemenli Emîr es-San'ânî, İbn Abdülvehhâb'ın görüşlerini başlangıçta kısmen desteklemiş olmasına rağmen öldürme ve yağmalama olayları sonrasında onu İbn Teymiyye ve İbn Kayyim'in fikirlerini eksik ve yanlış anlamakla suçlamış, hatta kendi­sini zemmeden bir şiir yazmıştır.

İbn Abdülvehhâb'ın gelecek nesiller üzerinde etkisi çok büyük olmuştur. Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın Necid bölgesinde Vehhâbîliğin siyasî dayanağı olan Suûdîler'e vurduğu darbeden kısa bir sü­re sonra, Suudiler bölgede tekrar etkileri­ni arttırdılar. Ancak Vehhâbî prensipleri­nin uygulanması konusunda eski katı ve uzlaşmaz tutumlarından vazgeçtiler.

Ara­bistan'daki etkinliğinde Suûdîler'in siyasî ve askerî desteğine dayanan Vehhâbîlik, Arap olmayan Müslümanlara da tesir etti. Bunun iki temel sebebe dayandığı söyle­nebilir. Bunlardan birincisi, İslâm'da tev­hid inancına verilen önemle toplumların günlük dinî hayatları ve uygulamaları ara­sında birtakım farklılıkların bulunması­dır. Bu farklılığın fazla görüldüğü toplum­larda Vehhâbîlik daha kolay yayılabilmiştir. İkinci sebep, görüşlerini Batı kültür ve nüfuzuna çok uzak bir bölgede geliştiren Muhammed b. Abdülvehhâb'ın ortaya koyduğu ilkelerin, Avrupa'nın kültürel nü­fuzunun ciddi şekilde etkili olmaya başla­dığı dönemde birçok Müslümanın alâka­sını çekmesidir. Muhammed b. Abdülveh­hâb'ın özellikle İslâm'ın tevhid esasına vurgu yapması ve dinin bid'atlardan arın­dırılması gerektiğine dikkat çekmesi çok önemlidir. Bu yönüyle Vehhâbîlik, Selefiyye hareketi üzerinde de tesirini göster­miş ve günümüz İslâmî hareketlerini kıs­men yönlendirmiştir.

İlmî Şahsiyeti:

Kültürlü bir aile çevre­sinde dünyaya gelen Muhammed b. Ab­dülvehhâb, öğrenimine babasının rehber­liğinde başladı. Kur'ân-ı Kerîm'i ezberle­dikten sonra Hanbelî âlimi Muvaffakuddin İbn Kudâme'nin fıkha dair eserlerini okudu. Bilgisini geliştirmek amacıyla Mek­ke'ye gitti; burada arzuladığı ilmî havayı bulamadığı için Medine'ye geçti. Bu şe­hirde karşılaştığı Hanbelî âlimi Abdul­lah b. İbrahim b. Seyf en-Necdî onun en önemli hocası olmuştur.

Muhammed b. Abdülvehhâb, İbn Teymiyye anlayışı çer­çevesindeki yeni Hanbelîlik ekolünü destekleyen Abdullah b. İbrahim'den Kütüb-i Sitte ile birlikte İmam Mâlik'in el-Muvatta'ını, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'lerini okuyup icazet aldı. Medi­ne'deki diğer hocaları arasında Muham­med Hayât es-Sindî, Muhammed b. Sü­leyman el-Kürdî, Şeyh Ali Efendi ed-Dağıstânî ve Abdüllatîf el-Afâlikî el-Ahsâî gibi âlimler sayılabilir.

Daha sonra Basra'­ya giden ve orada uzun süre kalan Mu­hammed b. Abdülvehhâb, Muhammed el-Mecmûrden dil bilimleri, hadis ve siyer tahsil etti. Çok karışık dinî grupların bu­lunduğu bu şehirde Şîa ve çeşitli İslâm fırkaları hakkında bilgi edinme imkânı buldu. Özellikle halkta görülen velîlere ibadet derecesindeki hürmetin tezahür­leri ve bunun sünnetle bağdaştırılmayan uygulamaları kendi tezini ileri sürmesine zemin hazırladı. Burada ortaya koyduğu fikirlerinden dolayı kendisi ve hocası şe­hirden uzaklaştırıldı.

Muhammed b. Abdülvehhâb, bir süre Lahsâ'da Abdullah b. Abdüllatîf eş-Şâfiî'nin yanında kalarak ondan faydalandı, ar­dından Hureymilâ'ya geçti. Bu şehirde bir taraftan babasının tefsir ve hadis ders­lerine devam ederken, diğer taraftan İbn Teymiyye ve İbn Kayyim el-Cevziyye'nin eserlerini incelemeye koyuldu. Bu eserler ufkunu genişlettiği gibi İslâm dışı akım­larla mücadele gücünü de arttırdı. Çevre­sinde toplanan öğrencilere verdiği ders­ler yanında ilk eseri olan Kitâbü't-Tevhîd'i burada kaleme aldı.

İbn Abdülvehhâb, ilk Hanbelî âlimlerin­den ve bilhassa İbn Teymiyye'nin doktri­niyle kısmen İbn Kayyim el-Cevziyye'nin fikirlerinden etkilenmiştir. Onun Hanbelîler tarafından Ehl-i sünnet'e uymadığı tesbit edilen Şîa, Mu'tezile ve Haricîler gibi fırkalara karşı düşmanca duygular beslediği yazılarından anlaşılmaktadır. 

Halk arasın­da velî diye tanınan kimselerin kabirleri­ni ziyaret için seyahatte bulunmak, tür­belerine dilekler asmak, isimlerini tazim ifadeleriyle anmak, onlardan duaların ka­bul edilmesini talep etmek şirktir. Muhammed b. Abdülvehhâb yaygın sûfi telakkilerine karşı çıkarak gavs, aktâb, evtâd, abdal gibi manevî rütbeleri red­detmekte ve bunları haram bid'atlardan saymaktadır.

Muhammed b. Abdül­vehhâb kabir ziyaretini iki kısma ayırır. Meşru ziyaretin âhiretin hatırlanması, ölü­lerin unutulmaya terkedilmemesi ve on­lar için Allah'a dua edilmesi amacına da­yandığını söyler. Buna karşılık ölülerden yardım ve şefaat istenmesi için yapılan ziyaretlerin haram olduğunu belirtir. Ay­rıca kabirlerde mescid inşa ederek bura­larda ibadet maksadıyla toplanmak, bu tür ziyaretler için yolculuğa çıkmak -Hz. Peygamber'in kabri de olsa- caiz değildir.

İbn Teymiyye'nin, dinin tevhide ve Al­lah'ın koyduğu esaslara göre ibadet ilke­lerine dayandığı düşüncesinden hareket eden Muhammed b. Abdülvehhâb, baş­ta Sünnîlik bünyesine sokulan kelâm il­mini ve naslara dayandırılmak istenen ta­savvufun bütün şekillerini, ayrıca taklidi şiddetle eleştirir, bunları bid'at olarak de­ğerlendirir. Emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker konusunda yine İbn Teymiyye'­nin etkisinde bulunmasına rağmen dü­şüncelerinin uygulanması hususunda onu geride bıraktığı görülür. Zira İbn Teymiyye bu görevin yapılabilmesi için mâruf ve münkerin bilinmesi, tatbikatta nezaket­le davranılması. karşılaşılacak zorluklara sabredilmesi gibi esaslar koyarken İbn Abdülvehhâb'ın bunlara uymadığı ve çev­resinde mensubu olmayanların nefretini celbettiği bilinmektedir.

Muhammed b. Abdülvehhâb'a ait fikir­lerin büyük bir kısmının hem kendi dev­rinde hem daha sonra eleştirilmesine rağ­men düşünce sisteminin geniş bir saha­da etkili olduğu, Batı'nm İslâm dünyasını işgal devresinde dinî değerlerin arındırıl­ması ve İslâmî şuurun uyanması konu­sunda önemli ölçüde rol oynadığı bilin­mektedir. Başlangıçtan itibaren özellikle hac mevsimlerinde dünyanın çeşitli böl­gelerinden gelen Müslümanlar Vehhâbî düşüncelerini tanıma fırsatını bulmuşlar­dır. Hindistan'da Tarîkat-ı Muhammediyye hareketinin kurucusu Ahmed Şehid'in 1822 yılında hacca geldiğinde bid'atların izâlesi ve Selef akidesine dönüş konusun­da Muhammed b. Abdülvehhâb'ın düşün­celerinden geniş ölçüde etkilendiği, ayrı­ca Kuzey Afrika'da Muhammed b. Ali es-Senûsî tarafından başlatılan Senusiyye hareketinin gerçekleştirdiği inkılâplar hu­susunda onun görüşlerinden faydalanıldığı kabul edilir.

Osmanlı-Türk toplumunda ise Muham­med b. Abdülvehhâb'ın düşünceleri ve başlattığı hareket tasvip görmemiş, ken­disi bîr isyancı olarak, düşünceleri de Ha­ricî telakkisi çerçevesinde değerlendiril­miştir. Onun, ulûhiyyet tevhidi anlayışı çizgisinde yaratılmışlara ibadet konu­munda gördüğü aşırı saygı ve bağlılık, kabir ziyareti, mistisizmi andıran derunî hayat, dinin temel hükümlerine akıl ve bilim açısından yaklaşımda bulunup on­ların sistemleştirilmesi, haberi sıfatların bu çerçevede yorumlanması gibi konula­ra yönelttiği sert eleştiriler çok aşırı bu­lunmuştur. Bu tür bir din anlayışının hem samimi Müslümanlan itham altında bı­rakmak, onları şirkle suçlamak, hem de İslâmiyet'i bütün insanlığa hitap eden ev­rensel bir din olmaktan çıkarıp bir kabile dini haline getirmek gibi olumsuz sonuç­lara götüreceği endişesi dile getirilmiş­tir. Bunun yanında tevhid inancını özün­de zedeleyecek, dinin görünümüne zarar getirecek telakki ve davranışların müslü­man toplum hayatından ayıklanmasının gereği de vurgulanmıştır.

Muhammed b. Abdülvehhâb'ın ölü­münden sonra nesli onun ilmi fonksiyo­nunu sürdürmüştür. Suûd b. Abdülazîz'in Hicaz'ı zaptetmesinde (1805-1806) ken­disine katılan ve Irak'taki hareketini des­tekleyen Abdullah b. Muhammed b. Abdülvehhâb, bid'at ehlinden kabul ettiği İsnâaşeriyye ve Zeydiyye doktrinlerine karşı reddiyyeler kaleme almıştır. Yine İbn Abdülvehhâb'ın torunu olup Dir'iye kadılığı yapan, bu arada siyasete de karışan Süleyman, Vehhâbîlik ve Irak müna­sebetlerini ele alan Kitâhü't-Tavzîh isim­li bir eser yazmıştır. Muhammed b. Abdülvehhâb'm ilmî ve siyasî görüşleri gü­nümüze kadar özellikle Suudi Arabistan'­da ve Körfez ülkelerinde etkilerini sür­dürmüştür.

Bazı Eserleri:

1. Kitâbu't-Tevhîd: Müelli­fin, öğretilerini en sert biçimde Hanbelî doktrini üzerine bina ederek kaleme al­dığı temel eseri olup tevhid, şirk. şirke götüren hususlar, şefaat vb. konuları ele almaktadır. Üzerinde birçok çalışma ya­pılan ve yabancı dillere çevrilen eserin çe­şitli neşirleri gerçekleştirilmiştir.
2. Keşfü'ş-şübühât: Gerçek tevhide uy­mayan Müslümanlara bir reddiye olan eser birçok defa yayımlanmıştır.
3. Kitâbü'l-Usûli's-selâse: Abdülazîz b. Suûd'un isteği üzerine yazılmış ilmihal türündeki risalede rab isminin anlamı üzerinde durulmuş, dinî rükünlerin açık­lanmasına çalışılmış ve Hz. Peygamber'İn sîretine kısaca yer verilmiştir.
4. Kitâbü Usûli'd-dîn.
5. Ki­tâbü Fazli'l-İslâm. İslâm kavramı, büyük günahlar, bid'at, iman esasları gibi konu­ları içerir.
6. Mebâdiü'I-İslâm. Ahmed Celâl ve Muham­med Gâlî tarafından İngilizce'ye çevrilerek metniyle birlikte yayımlanmıştır.
7. el-Kebâ'ir: Son iki eser M. Reşîd Rızâ'nın açıklamalarıyla Mecmû'atü'I-hadîs içinde neşredilmiştir.

(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Muhammed b. Abdilvehhab Md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun