Menakıbü’l-Arifin kitabı sahih mi, okunabilir mi?

Tarih: 10.09.2023 - 20:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ahmed Eflaki ve kitabı Menâkıbü'l Ârifîn güvenilir midir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle ifade edelim ki, bu tür menakıbnamelerde, sahih ve güvenilir bilgilerin yanında zayıf hatta uydurma bilgiler de olabilir. Çünkü menakıbname yazarı, sadece gördüğü şeyleri değil, duyduğu hatta şayia şeklinde olan veya kulaktan duyma bir kısım bilgileri de eserlerine almış olabilirler.

Nitekim Ahmed "Eflaki’nin Menakıbü'l-Arifin"nde anlattığı hadiselerin bir bölümünün kendi gözlemlerine dayandığı bilinmekle birlikte, eserinde çoğunlukla “Hikâye” ve “Derler ki” diyerek söz başı yaptığı aktarmalara, “Yine nakledilmiştir” diyerek nakillere de yer vererek, bizzat şahidi olmadığı olayları kulaktan dolma bilgilerle okuyucuya aktarmıştır.

Bu da yazarın eserinin derlemelerden ibaret olduğunu göstermektedir. Eserde Mevlana’nın kerametlerinin oldukça fazla abartıldığı görülmektedir.

Bu durum dikkate alınarak bu tür eserlerin okunması ve inancımıza ve İslami hükümlere aykırı bir durum olursa, bunun kulaktan duyma bilgiler olduğu, gerçeği yansıtmadığı hesaba katılmalıdır.

Bu kısa bilgiden sonra Ahmed Eflaki ve Menakıbü’l-Arifîn hakkında kısa bilgi verelim:

Ahmed Eflâkî

Şemseddîn Ahmed el-Eflâkî el-Ârifî (ö. 761/1360), Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve etrafındakileri anlatan "Menaḳıbü’l-ʿârifîn" adlı eserin yazarıdır.

Asıl adı Ahmed olup daha çok Eflâkî nisbesiyle tanınır. Arifî nisbesi ise Mevlânâ’nın oğlu Ulu Ârif Çelebi’ye intisabından gelmektedir. Eski kaynakların hiçbirinde ailesi, adı, doğum yeri ve tarihi hakkında bilgi yoktur.

Hayatına dair bilgiler, Menâḳıbü’l-ʿârifîn’deki kendisiyle ilgili dolaylı bilgilerden ibarettir. Sultan Veled’i (ö. 1312) gördüğüne ve 1360’ta öldüğüne göre, 1286-1291 yılları arasında doğduğu tahmin edilebilir.

Ayrıca babasının "Altın Orda Devleti"nin başşehri Saray’da öldüğünde kendisine büyük bir servetle birlikte kitaplar bıraktığına bakılarak da kültürlü bir aileden geldiği söylenebilir. Konya’da doğduğu, Ahî Nâtûr’un oğlu olduğu, İlhanlı Hükümdarı Geyhatu Han’ın 1291’de Konya’ya gelişinde orada bulunduğuna dair rivayetlerin (Sâkıb Dede, III, 5) gerçekle ilgisi olmadığı ifade edilir.

Eflakî, muhtemelen tahsilinin bir kısmını doğduğu ülkede tamamladıktan sonra devrin kültür merkezlerinden biri olan Konya’ya gelmiştir. Burada Sirâceddin Mesnevîhan, Abdülmü’min Tokadî ve Nizâmeddin Erzincânî’nin talebesi olmuş, büyük bir ihtimalle bir astronomi âliminden ders almış ve gözlemle uğraştığı için kendisine Eflâkî nisbesi verilmiştir.

Mevlânâ’nın oğlu Ulu Ârif Çelebi’ye (ö. 1316) intisap ederek ölümüne kadar yanından ayrılmayan Eflâkî, onun Azerbaycan ve Anadolu seyahatlerine katıldı. Şeyhinin isteği üzerine Menâḳıbü’l-ʿârifîn’in ilk şekli olan "Menâḳıbü’l-ʿârifîn ve merâtibü’l-kâşifîn" adlı eserini yazdı. Ulu Ârif Çelebi’nin ölümünden sonra türbedar olarak Âbid Çelebi’ye, onun ölümünden sonra da sırasıyla Vâcid, Şehzâde ve Emîr Âdil çelebilere intisap etti. Bu arada daha önce yazdığı menâkıbı, sadece "Menâḳıbü’l-ʿârifîn" adı ile genişletmekle meşgul oldu. 30 Receb 761’de (16 Haziran 1360) vefat etti.

Eflakî’nin adı geçen eseri dışında ayrıca dört Türkçe gazeli vardır. Bunlar, Kilisli Rifat ve Veled Çelebi tarafından yayımlanan Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled’in sonunda birinci ilâve şeklinde basılmış olup (İstanbul 1341, s. 117-119) daha sonra yeni harflerle de yayımlanmıştır.

Menakıbü’l-Arifîn

Ahmed Eflakî’nin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Mevlevî tarikatı hakkında en geniş bilgileri ihtiva eden Farsça eseridir.

Eflakî bu kitabını iki defa kaleme almıştır. Şeyhi Ârif Çelebi’nin emri üzerine 718’de (1318) başladığı eserinin ilk redaksiyonunu bir yıl içinde bitirmiş ve onu Menâḳıbü’l-ʿârifîn ve merâtibü’l-kâşifîn diye adlandırmıştır.

Bir taslak niteliğinde olan bu çalışmasını derlediği yeni malzeme ile genişleterek 754’te (1353) tamamlamış ve bu defa kitaba Menâḳıbü’l-ʿârifîn adını vermiştir. Eflâkî, ismini belirtmeden Risâle-i Ferîdûn Sipehsâlâr’dan başka Sultan Veled’in Velednâme, Rebabnâme, İntihânâme ve Maʿârif’i, Bahâeddin Veled’in Maʿârif’i, Şems-i Tebrîzî’nin Maḳālât’ı ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Fîhi mâ fîh ve Mektûbât’ını kaynak olarak kullanmıştır.

Bir girişle on bölümden (fasıl) ibaret olan bu ikinci redaksiyonda ilk dokuz bölüm sırasıyla Mevlânâ’nın babası Sultânülulemâ Bahâeddin Veled’in, Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’nin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, Şems-i Tebrîzî’nin, Selâhaddîn-i Zerkûb’un, Hüsâmeddin Çelebi’nin, Sultan Veled’in, Ârif Çelebi’nin ve Şemseddin Emîr Âbid’in hal tercümelerine ayrılmış, onuncu bölüm Mevlânâ ve etrafındakilerin çocukları ile tarikat şecerelerine tahsis edilmiştir.

Büyük bir kısmı derleme niteliğinde olmasına rağmen Menaḳıbü’l-Arifîn’de Mevlânâ ve etrafındakiler hakkında olduğu kadar Anadolu’nun o dönemdeki tarihî, dinî, içtimaî ve iktisadî durumuna dair çok önemli bilgilerin verildiği görülmektedir.

Ayrıca eserde bölgenin mimarlık tarihi, halıcılık, musiki sanatları hakkında oldukça ilgi çekici kayıtlara rastlanmaktadır. Kitapta derleme bilgilerin yanında müellifin bizzat görerek veya duyarak elde ettiği bilgiler de bulunmaktadır. Eser, dönemin tasavvufî adab ve merasimlerini yansıtması açısından da özel bir öneme sahiptir.

Menâḳıbü’l-ʿârifîn ilk defa bir yazma nüshasına dayanılarak Sevâniḥ-i ʿÖmrî-i Ḥażret-i Mevlânâ Rûmî Müsemmâ be-Menâḳıbü’l-ârifîn adıyla Hindistan’da basılmış (Agra 1897), ikinci ve ilmî neşri ise Türkiye’deki en eski yazmalardan faydalanılarak iki cilt halinde Tahsin Yazıcı tarafından gerçekleştirilmiştir. (Ankara 1959, 1961)

Abdülvehhab es-Sabuni, ekleme ve çıkarmalarla eseri Sevâḳıbü’l-Menâḳıb adıyla Farsça olarak yeniden kaleme almıştır. Kitabın Türkçe tercümeleri şunlardır:

1. Zâhid b. Ârif tarafından "Mahzenü’l-esrâr" adıyla 803’te (1400-1401) yapılan tercüme. Oldukça sade bir dille gerçekleştirilen bu çeviride anlaşılması güç bazı parçalar atlanmış, bazı manzum parçalar ise nesre çevrilmiştir.

2. Gevrekzâde Hasan, "Tercüme-i Menâkıbü’l-ârifîn." Manzum kısımlar dışında eserin tam tercümesi olup 1795’te tamamlanmıştır.

3. Abdülbâki Nâsır Dede, "Tercüme-i Menâkıbü’l-ârifîn" (Tercüme-i Eflâkî). Çeviriye 1793’te başlanmış, 1797’de bitirilmiştir.

4. Tahsin Yazıcı, "Âriflerin Menkıbeleri" (I-II, Ankara 1953-1954; İstanbul 1964-1966, 1972-1973, 1986). Eser bütünüyle ele alınıp değerlendirilmiş, metni tahlil ve tenkit edilmiştir.

Bibliyografya:

Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, I, s. XIII-XCVIII.
Storey, Persian Literature, I/II, s. 937-939.
Safâ, Edebiyyât, III/2, s. 1284-1285.
Aydın Taneri, “Türkiye Selçukluları’nın Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Ariflerin Menkibeleri: Eflaki ve Eseri Hakkında”, İran Şehinşahlığı’nın 2500. Kuruluş Yıldönümüne Armağan, İstanbul 1971, s. 413-464.
a.mlf., Türkiye Selçukluları Kültür Hayatı, Konya 1977.
M. Fuad Köprülü, “Anadolu Selçukluları Tarihi’nin Yerli Kaynakları”, TTK Belleten, VII/27 (1943), s. 422-423.
Tahsin Yazıcı, “Manākib al-ʿĀrifīn’in San’at Tarihi Bakımından Değeri”, TTK Belleten, XXXVI/143 (1972), s. 385-387.
Eflâkî, Menâḳıbü’l-ʿârifîn (nşr. Tahsin Yazıcı), Ankara 1976, I, 8-10.
Sâkıb Dede, Sefîne, III, 5.
Feridun Nâfiz Uzluk, “XIV. Yüzyıl Mevlevi Şairlerinden Eflâkî Dede’nin 600. Ölüm Yıldönümü Dolayısiyle Ahmet Eflâkî Dede”, TDAY Belleten, 1961 (1962), s. 291-296.
T. Yazıcı, “Aflākī”, EIr., I, 567.
bk. DİA Ahmed Eflaki ve Menakibü’l-Arifin md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun