Mevlana Celaleddin-i Rumi Mesnevi'yi nasıl yazmıştır ve hikayelerin kaynakları nelerdir?
Değerli kardeşimiz,
Mesnevi'nin ne zaman yazılmaya başlandığı konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır. Mevlânâ sadece II. cildin yazımına 662 Recebinin 15. gününden (13 Mayıs 1264) itibaren devam ettiğini ve I. cildin bitmesinden sonra yazılmasının bir süre durakladığını bildirir.(Mesnevî, II. beyit 6-7)
Eflâkî, bu duraklamanın Hüsâmeddin Çelebi'nin hanımının ölümü üzerine yeniden evlenmesi sebebiyle olduğunu ve iki yıl sürdüğünü kaydeder. Sahih Ahmed Dede. I. cilde 659 Cemâziyelâhirinde (Mayıs 1261) başlandığına, bu sırada Mevlânâ'nın elli beş, Hüsâmeddin Çelebi'nin otuz yedi yaşında olduğuna dair bir rivayet aktarmaktadır.
Abdülbaki Gölpınarlı, Mesnevinin I. cildinin sonlarındaki beyitlere dayanarak eserin bu cildinin 656'da (1258) Abbasî halifeliğinin ortadan kalkmasından önce tamamlanmış olabileceğini ve I. cilt ile II. cilt arasındaki duraklama süresinin de altı yıl olması gerektiğini belirtir.
Bedîüzzaman Fürûzanfer, I. cildin 657-660 (1259-1262) yılları arasında yazıldığını ileri sürerek Eflâki'nin rivayetini benimser. Farklı rivayetler değerlendirildiğinde Mesnevi'nin I. cildinin 1258-1261 arasındaki bir tarihte yazılmaya başlanıp 1263 veya 1264 yılında tamamlandığı söylenebilir. Diğer beş cilt ise ara verilmeden telif edilmiştir. Eflâkî ve Ferîdun Sipehsâlâr bu konuda tamamlandığını kaydetmektedir. Bedîüzzaman Fürûzanfer, Sahih Ahmed Dede'nin bu rivayetini doğru kabul eder.
Farklı tarihler dikkate alınarak Mesnevî'nin yazımının sekiz on yıl sürdüğü ve 666 (1268) tarihinde sona erdiği söylenebilir. Eserin yedi cilt olduğuna inanan İsmail Ankaravî ise VII. cildin 670'te (1271) kaleme alındığını belirtir.
Hüsâmeddin Çelebi'ye irticalen yazdırılan Mesnevi'de muhteva ve şekil açısından sistematik bir yöntem takip edilmemiştir. Eserde Mevlânâ'nın teiif sürecinde bazan sabaha kadar söylediği ve Hüsâmeddin Çelebi'nin bu yüzden uykusuz kaldığı, acıkıp bir şeyler yediği sırada ilham kaynağının bulandığı gibi hususlar anlatılır. Hüsâmeddin Çelebi, Mevlânâ'nın Mesnevi'yi yazdırırken hiçbir kitaba müracaat etmediğini, eline kalem almadığını; medresede, Ilgın kaplıcalarında, Konya hamamında, Meram'da aklına ne geldiyse söylediğini; kendisinin de bunları hemen zaptettiğini, hatta yazmaya yetişemediğini söyler. Bazan geceli gündüzlü birkaç gün hiç durmadan söylediğini, bazan aylarca sustuğunu belirtir. Bu durum, ilâhî hakikatlere dair mânaların insân-ı kâmilin ayna mesabesinde olan kalbine daimî bir surette tecelli edip bazı anlarda dilden taşmasına (feyiz) işaret eder.
Mesnevi'nin her cildi tamamlandığında Mevlânâ'ya okunmuş (mukabele), Mevlânâ düzeltilecek yerleri bizzat Hüsâmeddin Çelebi'ye yazdırmış, yaptığı hizmetten dolayı ciltlerin muhtelif yerlerinde onu "Hak ziyası, sâmî-nâme, ruh cilâsı, nazlı ve nazenin varlık,.." gibi lakaplarla anmış ve eseri kendisine ithaf etmiştir. Mevlânâ cilt başlarındaki Arapça dîbâceleri her cildin bitiminden sonra, kırmızı mürekkeple yazıldığı için "surh" denilen başlıkları da her cilt bitimindeki okumalar esnasında yazdırmıştır. Eflâkî, Hüsâmeddin Çelebi dışında Mesnevi yazmakla görevli kâtiplerin de bulunduğunu kaydeder. Sahih Ahmed Dede, Sultan Veledin VI. cildin sonundaki üç kardeş hikâyesinin yarım kaldığını Mevlânâ'ya hatırlattığını ve hikâyeyi kendisinin tamamlayarak Mesnevi'ye eklediğini aktarır. Ancak Sultan Veled'in zeylinde de hikâyenin bitmediği görülmektedir.
Mesnevi'yi şiir söylemek amacıyla telif etmeyen Mevlânâ'nın poetikasında (şiir sanatında) şiir, düşüncelerini anlatmak için bir aletten öteye geçmez; hatta şiiri küçümseyen ifadeler kullanır, mânanın şiire sığamayacağını, harfin lâyıkıyla mânaya suret olamayacağını belirtir. Şiiri mânayı tasvir eden suret olarak görür, ancak sûretsiz mânanın zuhur edemeyeceğini de vurgulayarak tasavvufî mânaların şiir şeklinde söylenmesini uygun bulur ve bu anlamdaki şiiri yüceltir.
Mesnevi aruzun remel bahriyle (fâi-lâtün fâilâtün fâilün) yazılmıştır. Mevlânâ Mesnevi'nin lafız, vezin, şiir ve hikâyeden (suret) ibaret bulunmadığını, asıl amacın mânanın muhataba ulaştırılması olduğunu söyleyerek surete takılıp kalınmaması için uyarılarda bulunmuş, surete takılanların mânadan nasip alamayacağını, mânadan nasip alanların ise bunu suret vasıtasıyla gerçekleştirdiğini belirtmiştir.
Mevlânâ, her cildin başına yazdırdığı dibace(ön söz)lerde eserin konu ve muhtevasını genel anlamda ortaya koymuştur. I. cildin dibacesinin ilk cümlesi olan, "Mesnevi dinin usulünün usulünün usulüdür." İfadesinde üç defa geçen "usul" kelimesini Mesnevi şarihlerinin çoğu şeriat, tarikat ve hakikat olarak yorumlamıştır. Mesnevi bu asıllar zinciri içerisinde ve asılların birbirini gerektirmesi üzerine temellendirilmiştir. Bu açıdan Mesnevi'nin asıl konusu din ve dinin üç temel dayanağı olan amel (şeriat), hâl (tarikat) ve hakikattir. Hakikati elde etmek amel ve hali gerektirdiği gibi amel ve halde anlamını hakikatten alır. Bu mânada hakikati elde etme aslının bilgisini konu edinen Mesnevide bu bilgiye (keşfî bilgi) ulaşma yolları olan amelier (şer'î ilimler) ve hallere dair bilgiler de (sülük ilmi) hakikat bilgisi (ilm-i ilâhî) bağlamında ele alınmıştır. Abdest, namaz, oruç gibi amellerin neticesinde kazanılan tasavvufl haller, bunlar da hakikat denilen Hakk'ın bilgisi ya da tahakkuk eden ilâhî ilim bağlamında açıklanmıştır. Dolayısıyla Mesnevi, ilm-i ilâhî olan tasavvufun asıl konusu vücûd ve vücûdun zuhur mertebelerinden (merâtib-i vücûd), insân-ı kâmil ve Hakk'a vuslat yollarından (sülük ve mertebeleri) bahseden bir eserdir. Nitekim Mevlânâ, Mesnevi'nin vuslat ve yakın sırlarını keşfetme konusunda sâlike rehber (burhan) oiduğunu söyler. Mesnevi'nin tarikat yoluna girenlerin mürşidi olduğunu, sâliklerin bütün mertebelerinin onun içinde dercedilidiğini, görünüşte şiir ise de baştan başa tevhidin sırrı, Kur'an ve hadisin tefsiri, hakikatlerin özü olduğunu kaydeden Sipehsâlâr'ın ifadeleri ilk dönemde Mesnevi'nin nasıl değerlendirildiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Mevlânâ'nın dini bir bütün olarak konu edinmesi sebebiyle muhteva ve üslûp bakımından Mesnevi'yi Kur'ân-ı Kerîm'e benzetmesi ve onu çeşitli Kur'an sıfatlarıyla tavsif etmesi, bazı Mesnevi münekkitlerinin yanlış anladığı gibi Mesnevi ile Kur'an arasında lafzî boyutta bir müştereklik kurulduğu şeklinde değerlendirilmemelidir. Mesnevi, Kur'an ile aynı kaynaktan gelen mutlak mânayı açıklayan ve küllî mânadan pay alan mânadır. Mevlânâ, Mesnevî'yi Kur'an'ın bâtın mânalarını keşfeden remiz ve işaretleri te'vil ve tahkik eden (keşşâfü'l-Kur'ân) bir kitap olarak da tanımlar. Eser bu açıdan manzum bir işârî tefsir olarak görülebilir. İçerdiği hikâyelerin bir açıdan muhtevasını yansıtan yaklaşık 950 başlığın elli küsurunu âyetlerin, elli üçünü hadislerin oluşturması bu hikâyelerin naslarla temellendiriidiğinin kanıtıdır.
Eserdeki bazı hikâyeler XIII. yüzyıl kültürünü yansıtan mizahî veya hezeliyyât (şaka, alay) türünden anlatımlardır. Meselâ böyle bir hikâye olan kabak hikâyesinde (V. beyit 1333-1429) şehvete düşkünlük ve taklidî bilginin zararları ele alınır. Muhatabın hikâyenin şekline takılıp kalması, mâna seviyesini yakalayamaması veya metne bütün olarak bakamaması yüzünden amaç göz ardı edilebilir. Mevlânâ bu durumu,
"Mesnevimiz Kur'an gibidir; bazısına doğru yolu gösterir, bazısını da sapıklığa götürür. Benim şiirim şiir değildir, iklimdir. Benim mizahlarım mizah değildir, tâlimdir."
beytiyle ifade etmiştir. Mesnevi'deki hikâyelerin kaynağı başta Kur'an kıssaları olmak üzere tasavvufî menkıbeler ve geniş bir tarihî rivayet kültürüdür. Hikâyeler XIII. yüzyılın örf ve âdetleriyle ilgili birçok unsuru da barındırır. Bu bakımdan eser sosyal tarih çalışmalarına da kaynaklık etmiştir.
(bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Ankara 2004, MESNEVİ mad., c.29, s.326-329)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Mevlana’nın, Şii olduğu ve Hz. Ali’yi ilahlaştırdığı iddiası doğru mudur; onun Ehl-i Beyt ve sahabe sevgisi hakkında bilgi verir misiniz?
- Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şems-i Tebrizi hakkında bilgi verir misiniz?
- Menakıbü’l-Arifin kitabı sahih mi, okunabilir mi?
- Mevlana Celaleddin-i Rumi Mesnevi'yi nasıl yazmıştır ve hikayelerin kaynakları nelerdir?
- İbnu Ebu Hatim kimdir?
- Behlül-i Dânâ Hazretleri hakkında bilgi verir misiniz?
- Fuzûli Bağdadî hakkında bilgi verebilir misiniz, itikadî mezhebi neydi?
- ŞEB-İ ARÛS
- MEVLÂNÂ'YI ANLAMAK
- Hamuş olmak nedir?