Melikşah, Sünnilikten Şiiliğe dönüş yapmış mıdır?

Tarih: 04.12.2015 - 03:28 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Mukatil b. Atiyye'nin "Bağdat Alimleri Konferansı" kitabında yazılanlara göre Melikşah İslam içinde ayrılan mezheplerin nedenini ve hak olanı bulmak amacıyla, Bağdat'taki Nizamiye Medresesi'nde, çeşitli ilimlerde kendilerine güvenilir 10'ar tane Ehl-i Sünnet ve Caferî büyük alimini konuk etmiş ve tartışma neticesinde veziri Nizamülmülkle beraber Şiiliği seçmişler. Bundan ötürü mezhep değiştirdikleri için öldürülmüşler ve ayrıca Mukatil b. Atiyye'nin Nizamülmülk'ün damadı olduğu iddia ediliyor.
- Bu doğru mudur ve böyle bir kitap var mıdır?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuyu doğru ve etraflıca değerlendirebilmek için, öncelikle Büyük Selçuklu Devleti Sultanı ve Alparslan’ın oğlu Sultan Melikşâh’ın hayatına, siyasi ve sosyal faaliyetlerine göz atmak gerekir. Aradığımız doğru ve tutarlı cevabı burada bulabiliriz. Biz bu açıdan soruya bu cihetiyle cevap vermek istiyoruz:  

1. Öncelikle Melikşah, Sünni bir İslam devleti sultanının oğludur, eğer onun gençliğinden itibaren Şiiliği söz konusu olsa, bu aile ve haneden üyeleri arasında ve halk içinde yayılır ve dedikodulara sebep olurdu ve bu durum tarih kitaplarında yer alırdı. Bu durumda Alparslan onu veliaht ilan etmezdi.

2. Eğer soruda iddia edildiği gibi, daha sonra Şiiliğe dönseydi, bunu açıkça ilan ederdi ve hayatında bunun emareleri ve yansımaları görünürdü. Oysa onun hususi hayatında, siyasi ve sosyal faaliyetlerinde, ibadetlerinde, evliliklerinde…  böyle bir tezahür söz konusu değildir. Hem bu durumda Sünni hanedan üyeleri Şiiliğinden dolayı onu onaylamazlar, ona baş kaldırırlardı ve bu durum da asla gizli kalmazdı. Nitekim onun sultanlığı boyunca hanedan üyelerinin ona isyanları olabilmiştir. Fakat bunlar siyasi ve başka sebeplerledir.

3. Melikşah 1072’de sultan ilan edildiğinde; hanedan üyelerinden ona itaat etmeyenler bu fırsatı rakibi olarak değerlendirir ve Şiiliğini dile getirirlerdi. Şiiliğini fırsat tanıyıp onu ekarte etmek isterlerdi. Oysa tarihlerde böyle bir bilgi yoktur.

4. Melikşah tahta geçtiği günlerde -farzımuhal- Şii olsaydı, yönetimin başında ipleri eline aldığı için, önceden Şiiliğini gizlese bile bunu açıkça ilan eder,  Sünni Halife olarak Abbasi Halifesini değil de Mısır’daki Şii Fatımi halifesini tanır,  o ve kendi adına hutbe okuturdu. Oysa Melikşah Sultan olunca Abbasi Halifesini halife olarak tanımış, Halife ona unvanlar vermiş, hutbelerde kendi adını ve onun adını zikrettirmiştir. Sünni Abbasi Halifesi ayrıca onu sultan olarak tasdik etmiş ve Bağdat’ta hutbelerde kendisinin ve onun adını zikrettirmiştir.

5. O Hükümdarlığında bir zaman geçtikten sonra Şiiliğe dönseydi, ona tabi olan ve onun emriyle hareket eden yönetici hanedan üyelerinden, Sünni komutanlardan bu konuda hoşnutsuzluğunu belli edenler ve hatta ona isyana yeltenenler olurdu. Böyle bir şey söz konusu olunca da ilgili olaylar ve durumlar tarihlerde yer alırdı.

6. Melikşah Şii olsaydı, Şiilerin aşırı bir kolu olan Karmatîlere düşmanca davranmaz, onları cezalandırma yoluna gitmezdi. Oysa 1075 sonrası, komutanlarından Artuk Bey vasıtasıyla bunu yapmıştır.

7. Melikşah Hayatı boyunca üç kez farklı tarihlerde Bağdat’a, Hilafet merkezine gitmiştir: (12 Mart 1087, 20 Ramazan 1091, 28 Ekim, 1092). O günün şartlarında, Şii bir sultanın Sünni bir halifeyi ziyareti mümkün değildir. Tarihte, hiçbir Şii halifesi de Bağdat’ta oturan Sünni halifeyi ziyaret etmiş değildir.

8. Melikşah’ın son Bağdat ziyaretinin üzerinden yirmi gün kadar geçtikten sonra, 19 Kasım1092’de hummadan vefat ettiği düşünülürse, onun hayatının sonuna kadar Sünni inancına bağlı kaldığı anlaşılır. Melikşah 1091 yılında Bağdat’ta Sünni halifeyi ziyaret ettikten sonra, Mısır ve Suriye’de hâkim olan Şii Fatımi devleti üzerine sefer emri vermiştir. Eğer Şii olsaydı, onlarla yazışmalar yapar, kendi Şiiliğinden bahseder, aradaki sorunları, savaşla değil de başka yollarla gidermeyi düşünür, bütün bu faaliyetleri tarih kitaplarında yer alırdı. Oysa Fatımiler, Sünniliğin ve onun o zamandaki en kudretli koruyucusu olan Selçukluların en büyük rakibi ve düşmanıydı. Melikşah Suriye ve Mısırda onların hâkimiyetine son vermek istiyordu.

9. Yine 1089- 1090 yıllarında, yani Melikşah’ın hayatının sonlarında Hicaz bölgesinde Sünni camilerde hutbenin, Şii Fatımi Halifesi adına okunmasına son vermek üzere, Melikşah oraya ordu göndermiş ve Mekke ve Medine’de hutbelerin Sünni halife ve kendi adına okunmasını sağlamıştır.

10. Ayrıca, Melikşah, 1090 sonrası, Şiiliğin müfrit bir kolu olan Hasan Sabbah ve tabilerini yok etmek için Alamut kalesinin alınmasına yönelik olarak oraya komutanı Yoruntaş idaresinde bir ordu göndermiş, Alamut muhasara edilmiş ve derken Yoruntaş aniden ölünce, kalenin alınması mümkün olmamıştır. Ardından bu vazife için ardı ardına iki komutan daha görevlendirildiyse de Alamut’un alınması mümkün olmamıştır. O Şii olsaydı, herhalde böyle bir sefere lüzum görmez, aksine Batiniliğin yayılmasını isterdi.

11. Melikşah vefat edince, Isfahan’da Sünnilerin; Şafiilerin ve Hanefilerin yaptırdığı ve içinde Sünni talebelerin eğitim gördüğü bir medresenin avlusuna defnedilmişti. Bu da onun Şii olmadığına işaret etmektedir.

12. Diğer yandan Melikşah, Sünniliği himaye gayesiyle, farklı şehirlerde Sünni eğitim ve öğretim yapan Nizamiye Medreselerinin yapılmasını sağladı. Eğer o Şii olsaydı böyle bir iş yaptırmadığı ve buna karşı çıktığı gibi, Şiiliğin yayılmasını sağlayacak medreseler yaptırması gerekirdi.

13. Melikşah hayatı müddetince önemli Sünni âlimleri de himayesine almış ve onları korumuş ve kollamıştı. Kendisi ile muasır olan Kuşeyri, Şirazi, el- Cüveyni, İmam Gazali vb. bunlardandır. O Şiiliği benimsemiş olsaydı, bunu yapmaz, aksine Şii âlimleri himaye ederdi.

14. Bütün bunlar düşünüldüğünde; Melikşah’ın sonradan Şiiliği benimsediği iddiası; akılsızca, tutarsız, mesnetsiz, câhilane, manasız veya kasıtlıdır.

Aynı sebepler muvacehesinde bu verdiğimiz cevaplar, Nizamülk‘ün Şiiliği benimsemesi meselesi için de geçerlidir.

Mukatil b. Atiyye adlı birinin ve onun "Bağdat Alimleri Konferansı" kitabının varlığı, yokluğu ve bu konuda ne dediği ve bu iddiayı dillendirmesi de hiç önemli olmadığı gibi, nazar-ı dikkate alınması gereken bir mesele değildir.

Kaynak:  Mekişah’ın hayatı ve bu konuyu ilgilendiren olaylar için bk. Özaydın, Abdulkerim, “Melikşah”, DİA, Cilt, XXIX, s. 54- 57.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun