Kur'an'da nesh varsa, çelişkiler ortaya çıkmıyor mu?

Tarih: 18.07.2015 - 00:59 | Güncelleme:

Soru Detayı

1. Kuran'da çelişki yok diyoruz fakat nesh olayi ile çelişkiler ortaya çıkmıyor mu? Çünkü biz nasıl bileceğiz hangisinin geçerli olduğunu? Ayrıca evet adım adım doğruyu anlatmak için iyi fakat bunun günümüzdeki faydası nedir?
2. Ayrıca Allah Teala o ayetlerin (daha sonra nesh edilecek ayetlerin) sonra nesh edileceğini o ayetten sonra belirtmiş midir?
3. Bir örnekte Allah Teala bir müminin kaç kafire galip geleceğini söylemiş... Sonra buna güç yetiremez (yanlış olmasın ayeti tam bilmiyorum.) söyleyerek değiştirmiş ama. Allah neden böyle yapmış olabilir. Çünkü Allah kudreti, ilmiyle bu olayı önceden bilebilirdi? Hikmeti ne olabilir?
4. Biz Kuran kusursuz diyoruz. Ama 23 senede indirilmiş ayrıca nesihden de bahsediyoruz o halde Kuran değiştirilmiş olamaz mı? 23 sene az bir süre değil.
5. Allah Kur’an’ı herkesin anlayacağı şekilde indirmiş ve acık. O halde neden tefsire gerek duyuyoruz?
6. Kuran’ın söyleyiş tarzı çok hoş. Ancak yanlış bilmiyorsam o dönemde edebiyat gelişmişti, şair sözü olabilir mi? Ayrıca birisine yazdırıldı diye bir şey de duymuştum.
7. Son olarak bu yazıda sanki Allah tealaya “neden böyle yaptın?” gibi bir söyleniş tarzı ile anlattım. Allah affetsin tabii ki her şeyin bir hikmeti var.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

- Nesh, belli birkaç ayetten ibarettir. Bunların da hangileri olduğu bilindiği için herhangi bir çelişki söz konusu olmaz. Kaldı ki, eski dönemlerde “nesh” diye ifade edilen birçok ayetin nesh olmadığı anlaşılmıştır.

Örneğin, Medine döneminde inen “Kıtal” ayetlerini nazara alarak, kâfirlerle “savaş”ın dışında, fikir, ilim bazında bir mücadeleyi ön gören ayetlerin neshedildiği söylenmiştir. Oysa, kendi şartları içerisinde değerlendirilmesi gereken bu farklı emir ve tavsiyelerin birbiriyle çelişkileri elbette söz konusu değildir.

- Tedriç denilen adım adım talim etme metodu, her zaman geçerlidir. Buna “teşride tedriç” diyemeyiz. Çünkü ilahi hükümler ve İslam dini tamamlanmıştır. Fakat Kur’an’ın bu metodunu esas alarak “talimde tedriç” metodunu her zaman kullanabiliriz.

Örneğin, daha yeni Müslüman  olmuş birisine iman esaslarını öğretmeden amel kısmına ait hususları öğretmek isabetli olmayabilir. Ayrıca, amel kısmını da kendi arasında hafif olandan zor olana veya önemli olandan daha az önemli olana doğru bir talim/öğretme metodunu kullanabiliriz. Mesela: önce namazı daha sonra orucu uygulama sahasına koyabiliriz…

Bir hükmün nesh olması onun yanlış olup, doğrusuyla değiştirildiği mânâsına gelmez.

Bu konuda bir âyet-i kerime:

"Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha hayırlısını veya benzerini getiririz." (Bakara, 2/106)

Âyette geçen "daha hayırlısını veya benzerini" ifadesi bu noktada çok önemlidir. Yani, nesh olan hükümler de, yeni hükümler gibi "hayırlı"dırlar. İnsanların hayrına olma özelliği bütün âyetler için geçerlidir.

Bir tek misâl verelim: Kâfirun Sûresinde geçen "Sizin dininiz size, benim dinim bana." hükmü, cihat âyetiyle tahsis edilmiştir. Ama bugün dünyanın çok yerinde Kâfirun Sûresi yürürlüktedir. Müslümanlar o yabancı beldelerde, Mekke'deki ilk dönem gibi, o milletin dinine karışmamakta ve kendi dinlerini yaşamaktadırlar. Onlara karşı silâhla cihat etme yoluna da gitmemektedirler. Buna göre Kafirun Suresindeki ayetin hükmü tamamen kalkmamış ve ona uygun şartlar olduğunda da aynen uygulanacaktır.

Cevap 2:

Kur’an’da açık bir ifadeyle, daha sonra nesh edilecek ayetlerin, sonra nesh edileceğini belirtmemiştir. Ancak, Hz. Peygamber (asm) bunu açıklayabiliyordu.  

Bununla beraber, bazen nesheden ayetin inmesiyle de bu husus anlaşılıyordu. Örneğin, Enfal suresinin “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti ve sizde bir zayıflık bulunduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, bunlar iki yüz kişiyi yenerler…” mealindeki ayetinin, 65. ayetin neshettiği açıkça bilinir.

Cevap 3:

Allah her şeyi önceden hakkıyla bildiğinde şüphe yoktur. Bu, Ehl-i sünnetin itikadıdır ve kâinat da buna şahittir. Ancak, Allah aynı zamanda sonsuz hikmet sahibidir. Hikmet ise, belagatin de gereği olan mukteza-yı hale göre hareket etmek demektir. Kuvvetli olanlara yükse baraj koymak, kuvveti azalmış olanlara hafif baraj uygulamak bu hikmetin bir gereğidir. Enfal suresinin 65 ve 66. ayetleri  bunun güzel bir örneğidir.

Cevap 4:

Kur’an’ın yirmi üç senelik bir sürede inmiş olmasına rağmen, bakıldığı zaman sanki aynı anda bir defada indirilmiş görüntüsünü vermektedir. Bu ise, kusur değil, bir mucizenin tezahürüdür.

Çok iyi biliriz ki, Kur’an’ın binlerce ayetiyle binlerce hakikate temas etmekte ve gerçekleri açıklamakta olmasına rağmen, yirmi üç yıl önce söylediği ile yirmi üç yıl sonra söylediği arasında bir çelişkinin bulunmaması, onun Allah’ın sonsuz ilminin bir tezahürü olduğunun göstergesidir.

- Kur’an’ın yirmi üç yıllık bir süre içerisinde nâzil olduğu halde, gösterdiği “çelişkisiz tesanüt”bir mucizedir. Bu konuda sözü, asıl söz sahibine bırakalım:

“Ayetler arasında büyük bir tesanüd vardır ki, kârgir binalar gibi, ayetleri birbirine dayanarak bünye-i Kur'aniyeyi sarsılmaktan vikaye ediyor.

- Büyük bir tenasüb, tecavüb, teavün vardır ki; âyetleri birbirine ecnebi olmadığı gibi, birbirinin vuzuhuna yardım, istizahına cevab veriyor.

- Parça parça, ayrı ayrı zamanlarda nâzil olduğu halde, şiddet-i tenasübden sanki bir defada nâzil olmuştur.

- Esbab-ı nüzul ayrı ayrı ve mütebayin olduğu halde, şiddet-i tesanüdden sanki sebeb birdir.

- Mükerrer mütefavit suallere cevab olduğu halde, şiddet-i imtizac ve ittihaddan sanki sual birdir.

- Müteaddid, mütegayir hâdisata beyan olduğu halde, kemal-i intizamdan sanki hâdise birdir ve bir hâdiseye cevabdır.” (bk. Nursi, Mesnevi-i Nuriye, s. 127)

Cevap 5:

- Her şeyden önce burada, Kur'an'ın Açık-Seçik Olmasının Boyutunu incelemekte fayda vardır.

Evvela Kur'an'da yer alan söz konusu "Tafsil/açıklık/açık-seçik/açıklama"dan maksat, herkesin her konuyu kendi başına anlayabilecek açıklıkta olduğunu düşünmek mümkün değildir.

Böyle bir anlayış, pratikteki realitelerle açıkça çelişmektedir. Çünkü yüz binlerce tefsirin varlığına rağmen, yine de Kur'an'ın bütün sırlarının tamamen anlaşılamadığı, inkâr edilemez bir gerçektir.

- Kur'an-ı Hakîm'in gün geçtikçe yeni yeni gerçeklere kaynaklık etmesi, âdeta zamanın ihtiyarlanması nispetinde kendisinin kapsam olarak gençleşmesi ve değişik hakikatleri muhataplarına bildirmesi; bu kadar gelişen ilmî birikimlere rağmen, hâlâ araştırmacılar tarafından her gün Kur'an-ı kerim'de açıklamaya ve incelemeye muhtaç yeni bakir sahaların keşfedilmesi, söz konusu "açıklık" kavramının sanıldığı kadar açık olmadığını, aksine başka anlamlarının olduğunu göstermektedir.

Bunları teker teker söz konusu etmek, böyle küçük bir soru-cevap hacmine sığdırmak mümkün görünmemektedir. Bu sebeple genel bir bakış açısını sağlayacak birkaç noktaya dikkat çekmekte fayda vardır:

a. Kur'an'ın, "âyetleri açıklanmış kitap" olarak vasıflandırılması, onun herkes tarafından bilinebileceğini değil, konuların Allah tarafından gerçeğe uygun olarak açıklandığını ifade etmek içindir.

b. Meşhur tabirle ve daha doğru varyantıyla: "Hem Arapça hem de Râbça" olan Kur'an ayetlerinin “açık-seçik olması” da Rabçadır. Eğer öyle olmasaydı, Arapçayı bilen herkesin birer allame; birer Zemahşerî, Sekkâkî, Fahreddin Râzî, Kadı Beydâvî  vs. olması gerekirdi.

c.  "Şüphesiz, biz onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik." (A'râf, 7/52) ayetinde geçtiği üzere, Kur'an'daki bu "açıklama" işi, ilmî kurallara bağlı olarak yapılmıştır. Onların bilinmesi ise ilmî birikimlere muhtaçtır. Her çağdaki bir takım yeni yorumların getirilmesi, farklı bilgi birikiminin bir yansımasıdır.

d. Şimdi şu ayete bakınız:

"Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık. Nitekim, Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca yılların sayı ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi açık açık anlattık."(İsrâ, 17/12)

Evet biz iman ediyoruz ki,  Allah Kur’an’da bu konu dahil her şeyi açık açık anlatmıştır. Ancak biz bir şeye daha iman ediyoruz; o da şudur: Bu ayette söz konusu edilen ve açıklanmış olduğu ifade edilen hususları, -itiraf etmeliyiz ki, bir parça Astronomi ve coğrafya bilgimize rağmen- tamamen anlayamıyoruz.

Demek oluyor ki, "açıklık" kavramı, farklı kesimlere farklı bir boyutu ile boy göstermektedir. Normal bir vatandaş, yılın aylarını ve günlerini sayarak, bir takvim dahilinde disiplinli bir hayat sürebilir. Ancak uzman bir bilim adamı bu konuda çok farklı şeyler bilebilir ve Allah'ın o hayret verici sanatı ve azameti karşısında secde edebilir.

e. Kur'an'ın pek çok ayetinde ilme ve ilim erbabına özel bir önem atfedilmiştir. Halbuki, Eğer bilenlerle bilmeyenler Kur'an'ı anlamada aynı seviyede iseler, ilmin hiçbir değeri yok demektir. Bu ise bir safsatadır. Demek Kur'an'ın bilen kimseler tarafından açıklanmaya ihtiyacı vardır.

Bütün bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, Kur’an’ın açık bir beyana sahip olması, rastgele herkesin anlayacağı tarzda olduğu anlamına gelmez. Kur’an’ın açık ifadesiyle, Hz. Muhammed (asm)’in tebliğden başka bir görevinin de Tabyin/ Kur’an’ı açıklama olması, bu gerçeğin açık göstergesidir. Tarih boyunca, İslam alimleri Hz. Peygamber (asm)'in tebliğ vazifesini yürüttükleri gibi, tebyin/açıklama vazifesini de sürdürmüşlerdir. Bu da TEFSİRin gerekliliğinin göstergesidir.

Cevap 6:

- Önce bu konu sitemizde detaylı olarak açıklanmıştır. Oradan öğrenilebilir.

- Burada şunu söyleyelim ki, hiçbir şair, kâinatın yaratılışı, sosyal hayatın dinamikleri, insanın anne rahmindeki yaratılış safhaları, evrensel ahlaki prensipler, dünya ve ahiret mutluluğunu netice veren düsturlar, evrensel hukuk kuralları, gaybi haberler gibi binler hakikati içeren bir kitabın sahibi olamaz.

Hangi şair ne gibi bir şairlik maharet ve kabiliyetiyle, Bizanslılarla İranlıların (Rum suresi) savaşacaklarını ve İranlıların bu savaşta yenileceklerini bildirebilir?

Hangi şair, Mekke fethine dair Fetih suresini iki sene önce ortaya koyabilir?

Hangi Şair Bedir zaferini (Rum, 30/4-5; Kamer, 54/45) yıllarca önce haber verebilir?

Hangi şair, Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra İslam devletinin hilafet kurumuyla devam edeceğini (Nur, 24/55) ön görebilir?

- Kur’an’da, Kur’an’ın bir şair tarafından ortaya konulmasının imkânsız olduğuna şöyle işaret edilmiştir. 

“Biz ona (Muhammed’e), şiiri öğretmedik. Bu ona yakışmaz da. Ona inen, ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân’dır.” (Yasin, 36/69),

“Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyar. Görmedin mi, onlar her vâdide (sahada) şaşkın şaşkın dolaşırlar. Ve onlar, yapmayacakları şeyleri söylerler.” (Şuara, 26/224-226)

mealindeki ayetlerde şairlik ile peygamberliğin çok farklı şeyler olduğuna vurgu yapılmış ve Hz. Muhammed (asm)’in şair değil peygamber olduğuna işaret edilmiştir.

- Hz. Peygamber (asm)'in muarızları, şirk taassubu içinde akla hayale gelmeyen iftiralar etmekten çekinmemişler. Birbiriyle çelişen, tutarsız bir şekilde, ona kâhin, şair, büyücü dedikleri gibi, birinden bunları ders aldığını da iddia etmişler. Her şeyden önce, bu iddialarda bulunanların büyük çoğunluğunun sonradan Müslüman olmaları, canlarıyla mallarıyla Allah yolunda, bu din yolunda mücadele etmeleri, onların imanlarından samimi olduklarının belgesi olduğu gibi, daha önce ortaya attıkları iddialarında samimi olmadıklarının da göstergesidir.

- Kur’an’da onların “bir kimseden ders aldığı” yolundaki iddiayı çok veciz bir şekilde çürütülmektedir:

“Andolsun ki, biz kâfirlerin ‘Bu Kur’ân’ı Muhammed’e bir insan öğretiyor.’ dediklerini biliyoruz. (Sözü/Kur’anı) kendisine nispet ettikleri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu Kur’ân, apaçık bir Arapça’dır.” (Nahl, 16/103)

Arapların en meşhur söz ustaları olan edip ve şairlerine -Arapça belagat ve fesahat sanatında-meydan okuyan Kur’an gibi bir kitabı, doğru dürüst Arapçayı bile bilmeyen ve bir köle olan bir demir işçisine mal etmek, inkârcıların içine düştüğü çaresizliğin boyutunu göstermesi bakımından manidardır. (krş. Razi, Beydavi, İbn Kesir, ilgili yer)

- Hülasa:

“De ki: Onu/Kur’an’ı, göklerdeki ve yerdeki bütün sırları bilen Yüce Allah indirdi. O, gerçekten Gafurdur, Rahîmdir/çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur.” (Furkan, 25/6)

mealindeki ayette Kur’an’daki bilgilerin yerde ve göklerde olan her şeyi bilen, ilmi her şeyi kuşatan Allah’ın bildirdiği bilgiler olduğuna vurgu yapılmıştır. Bugün bilimsel keşiflerin ortaya koyduğu bir çok hakikatin Kur’an’da açıkça veya işari yolla yer aldığı hususu kabul edilmektedir.

Böyle sonsuz ilmin bir tezahürü olan Kur’an bilgilerini zavallı bir iki kölenin bilgisiyle karşılaştırmak ne vicdana, ne izana ve ne de irfana sığar..

İlave bilgi için tıklayınız:

NESH, NESİH
Kur'an'da nesh varsa, en son verilecek hüküm neden daha önce ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun