Kambriyen patlaması evrim teorisi için bir sorun mu?

Kambriyen patlaması evrim teorisi için bir sorun mu?
Tarih: 24.06.2019 - 09:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- "Kambriyen patlaması evrim teorisi için bir sorun mu?" isimli makalede yaratılışçılara yönelik birçok ithamda bulunuyorlar.
- Bu açıklamalar beni çok aşırı rahatsız ediyor. Sizden istirham ediyorum bu makalenin tamamını makale ismi linkinden okuyarak, evrimcilerin iddia ve ithamlarının ne derece geçerli, doğru ya da yanlış olduğuna dair kıymetli yorumlarınızla açıklık getirmenizi rica ediyorum.
- Bu iddiaları çürütmenizi ümit ediyorum. Çünkü makaleyi okuyunca bazı konularda haklılarmış gibi his uyandırıyor.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kamriyan Devri, günümüzden yaklaşık 550 milyon sene önceki devridir.

Geçmiş devirleri ve o devirlerde ortaya çıkmış canlıları, konunun iyi anlaşılması için, bu hususta ders kitaplarında yer alan konuları ve Jeolojik Zaman Tablosunu verelim:

Dünya’da ilk canlı ne zaman ortaya çıktı?

Yeryüzünde hayatın ne zaman başladığına ait soruya şimdiye kadar kesin bir cevap vermek mümkün olmamıştır. Ancak fosillere dayanarak yaklaşık değerler verilmektedir.

Bakteri gibi fosili teşekkül etmeyen tek hücrelilerin, tahmin edilenden de daha önce yeryüzünde canlıları temsil etmiş olmaları mümkündür.

Mevcut fosillere dayanarak yeryüzü beş zaman dilimine ayrılmıştır. Bunlar;

İlk zaman (Kriptozoik), 1. Zaman (Paleozoik), 2. Zaman (Mesozoik),  3. Zaman (Senozoik) ve 4. Zaman (Tropozoik). Bunlar da Devir ve Seri gibi daha alt birimlere ayrılmıştır (bk. Tablo 1)

İlk Zaman’ın Antekambriyan Devri kayaçlarında Suyosunu (Alg)  fosillerine rastlanmıştır. Dolayısıyla ilk hayatın bu devirde, yani günümüzden takriben 2 milyar yıl önce suyosunları ile başladığı tahmin edilmektedir. Günümüzde de mevcut olan Suyosunları deniz ve göllerde yaşamaktadırlar.

Yerküre güneşten ayrılıp bugünkü yörüngesine yerleştirilmiş ve zamanla soğuyarak kabuk bağlamıştır. Denizlerin teşekkülü ile, önce bu denizlerdeki hayat şartlarına uygun ve az besinle yetinebilen Suyosunlarının yaratılmış olması, hikmet ve maslahata uygundur.

Zamanla yeryüzü şartlarının iyileşmesine paralel olarak, günümüzden takriben 550 milyon yıl önce Kambriyan Devri’nde Üç Bölmeliler (Trilobitler), Yumuşakçalar (Salyangozlar) (Molluca), Midye gibi vücudu iki kapaklı olan deniz hayvanları (Brachiopoda) görülüyor.

Günümüzden takriben 330 milyon yıl önce Devoniyen Devri’nde; böcekler, örümcekler balıklar, eğrelti otları, atkurukları, kibrit otları yeryüzünde ortaya çıkıyor.

Tablo 1. Jeolojik Zaman Tablosu. En eski (yaşlı) devirler tablonun alt  tarafında, en yeni devirler de üst tarafında yazılmıştır.

Geçen zaman içerisinde değişip sebeplerden dolayı Dinazorlar gibi bazı büyük canlı gruplarının belli bir devirde yaşayıp ortadan kalktığı doğrudur. Ama o kendine has özellikleriyle yaratılmış ve yine o şekilde yaratıcı tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Dikkat edilirse aynı jeolojik devirlerde biyolojik olarak birbirinden farklı bitki ve hayvan türleri bir arada yer alıyor. Mesela Devoniyen devrindeki çeşitlilik, evrimcilerin iddia ettiği gibi yapı ve şekil itibariyle türlerin birbirinin devamı şeklinde değildir.

Aynı şekilde ard arda gelen devirlerde de canlıların birbirinin devamını andırır tarzda bir silsile yoktur. İyileşen çevre şartlarına uygun olarak yüksek yapılı bitki ve hayvanların her birinin ayrı yaratıldığı anlaşılıyor (bk. Tablo 1)

İşin daha garibi, değişen çevre şartlarına uygun olarak önceki canlıların ortadan kalktığı ve yeni çevre şartlarına uyanların hayatta kalarak yeni türleri teşkil ettiği iddiasının da hiçbir tutarlı tarafının olmadığı, tablo 1’e bakılarak görülebilir.

Burada dikkat edilirse, yeryüzüne gönderilen canlı grupları, ortaya çıktığı devirden itibaren günümüze kadar hiç değişmeden gelmiştir.

Sonuç

Canlılığın yeryüzünde ilk olarak ortaya çıkışı, fosil kayıtlarına göre, günümüzden yaklaşık 2 milyar yıl önce olduğu anlaşılıyor. Fosili bulunmayan varlıkların da daha önce hayat sahnesinde yer almış olmaları da mümkün gözükmektedir.

Farklı türlerin belirli bir devirde bir arada bulunmaları, bunların gerek kendilerinden önceki ve gerekse kendilerinden sonraki devirlerde yer alan canlılarla, silsile halinde basitten mükemmele doğru bir gidişle bir türden başkasının meydana geldiği şeklindeki evrimci iddiayı doğrulamadığı ve türlerin tamamen birbirlerinden bağımsız olarak yaratıldığı görülüyor.

İlk canlının, çevrenin imkanlarından faydalanabilecek tarzda, kendine has özellikleri ve bütün sistemleriyle doğrudan yaratıldığı, pek çok araştırıcı tarafından belirtilmektedir. Nitekim bunlardan Jacobson şu ifadeyi kullanır:

“İlk canlının ortaya çıktığı zaman, üreme plânlarının, çevreden enerji ve madde sağlamanın, büyüme sırasının ve bilgileri büyümeye çevirecek mekanizmaların tamamına ait bilgilerin o anda bir arada bulunmaları gerekmektedir. Bunların hepsinin kombinasyonu tesadüfen gerçekleşemez. Dolayısıyla bütün bunların yapılabilmesi ancak İlahî bir güçle mümkündür.”(1)

Bir yaratıcıyı kabul etmeyen evrimciler de ilk canlılığın nasıl ortaya çıktığının bilinemediğini ifade etmektedirler. Evrimci biyolog Andrew Scott, ilk canlılığın ortaya çıkışıyla ilgili olarak şunu söyler:

“İlk kimyasal maddelerden canlı hücrelere kadar giden aşamaların bütün mekanizmaları bilinememektedir. Bunlar ya tartışma konusudur ya da tamamen karanlık içindedir.”(2)

Evrimci Alexander Oparin de hücrenin teşekkülü hakkında benzer görüşü dile getirmekte ve şöyle demektedir:

“Hücrenin meydana gelişi, Evrim Teorisi’nin tamamını içine alan en karanlık noktayı teşkil etmektedir.”(3)

Almanya Gutenberg Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Klaus Dose, hayatın kökenini bulma noktasındaki çalışmaların başarısızlıkla sonuçlandığına dikkati çekmektedir:

“Hayatın kökenine cevap bulmak için kimyasal ve moleküler evrim sahasında 30 yıldır yapılan çalışmalar başarısızlıkla sonuçlandı. Yapılan çalışmalar, problemin ne kadar büyük olduğunu ortaya koydu. Şimdi bu konudaki bütün teoriler ve deneyler ya bir çıkmaz sokak içinde bitiyor ya da bilgi elde edilemediğinin itiraflarıyla sonuçlanıyorlar.”(4)

Evrimci Fred Hoyle, hayatın nasıl başladığını gösteren bir delilin olmadığını belirtir:

"Hayatın yeryüzünde organik bir çorbada başladığı hipotezini destekleyen tek bir delil dahi yoktur."(5)

Netice olarak, bir yaratıcıyı kabul etmeden ilk yaratılışı ve günümüzdeki yaratılışı anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Çünkü canlılık, yani hayat, Cenab-ı Hakk’ın “Hay” ve “Muhyi” isimlerinin tecellisidir. Hiçbir sebebe bağlı olmadan doğrudan O’nun tarafından gönderilmektedir. Onun için sebeplerle varlıkları açıklamaya çalışan ateist evrimcilerin hayatın başlangıcını anlayamamaları normaldir.

Onlar canlıdan yansıyan hayat ışığının bizzat canlının maddi yapısından kaynaklandığını farz ediyorlar.

Nasıl ki aynadan yansıyan güneş ışığı aynanın içinden değil de güneşten geliyorsa, hayat ışığı da varlıkları teşkil eden atomlardan değil, doğrudan “Hay” isminin tecellisi olarak Allah’tan geliyor.

Pozitivist felsefenin sadece laboratuvarda deneyleri bilimsel bilgi kabulünü esas alan bilim adamları, iki yüz yıldır hayatın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığını araştırıyorlar. Vardıkları neticeyi ve itiraflarından birkaç tanesini naklettik ve siz de okudunuz.

- Peki, bu metotla hayatın nasıl ortaya çıktığını bulabilecekler mi?

Hayır. İki yüz yıl daha uğraşsalar yine aynı noktada dönüp duracaklardır.

- Neden?

Çünkü metotları yanlış. Nasrettin Hoca samanlıkta yüzük kaybetmiş. Yüzüğü samanlıkta değil, caddede lambanın altında arıyormuş. Niçin caddede aradığını sormuşlar. “Samanlık karanlık.” demiş.

Bazı bilim adamları, Nasrettin Hoca gibi canlılığı atom ve moleküllerde arıyorlar. Çünkü Pozitivist felsefeye göre, bir yaratıcının olduğu yer karanlıktır. İlim sahasında ateizme dayalı bu felsefenin esas alınması, sadece hayatı anlaşılmaz kılmakla kalmıyor, bütün ilmi gelişmelerin önünü de tıkıyor.

Bakarsınız günün birinde bir yarım akıllı çıkar ve kralın çıplak olduğunu beyan eder. Böylece ilmin önü açılarak hakikatlere ulaşılır.

Evrimcilerin her şeyi zamana havale derler. “Bu işler zaman içerisinde hallolur.”  derler.

Peki, bütün bitkiler, hayvanlar ve insanlar yeryüzünde göründüğü andan itibaren hemen hemen aynı şekil ve yapılarıyla mevcut. Hani yeni çevre şartlarında bir canlı ortadan kalkıp yeni çevre şartlarında yeni canlıları meydana getiriyordu? Yosunlara varıncaya kadar bütün canlılar yeryüzünde ilk yaratıldıkları gibi. Asırlarca önce yeryüzünde ilk yaratıldığı andaki yapısı şekli ile mevcut.

Evrimcilerin bu görüşü yeni değildir. Kur'an da buna işaret eder. Onları Kur'an dehriyyûn (materyalistler)’lar olarak bildirir.

Casiye suresinin  24 âyetinde Cenab-ı Hak, geçmişte yaşamış kavimlerde, Allah’ı inkar eden maddeyi ezeli kabul eden ve her şeyi zamanın yaptığını ve zamanla her şeyin hallolduğunu iddia eden dinsizleri şöyle bildirmektedir:

“Bir de şöyle demektedirler: 'Bu dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur. Ölürüz, yaşarız. Bizi öldüren ise zamandan başkası değildir.' Hâlbuki onların bu konuda bir bilgileri yoktur, zannetmekten başka bir şey yaptıkları yok.” (Casiye, 45/24)

Şimdi bunlar da aynı şeyi söylemiyor mu? Canlıların gelişmesi zamanladır. Onlara göre yeterli zaman verilince her şey meydana gelmektedir.

İşte dünkü dehriyyunla (her şeyi zaman halleder) diyenlerle bugünkü güya bilim adına “Her şey zamanla hallolur.” diyen ateistler arasında sadece zaman farkı vardır. Onlar dün yaşadı. Bunlar da günümüzde yaşıyor.

Kısaca söylemek gerekirse, bunlar Allah’ı kabul etmemek ve kâinattaki olayları ve yaratılışları Allah’a vermemek için akıl almaz kıyaslamalara girmekteler ve kendilerince deliller ileri sürmekteler. Bu ipe sapa gelmez düşüncelerini, bazı Latince kelimelerle takdim edince işin içerisinde olamayanlar, bunların ilmi konuştuğunu zannediyor.

Şimdi bunun en açık delili evrim teorisidir. Bu teori 150 yıl önce ileri sürüldü. Aynı beklentiler o zaman ileri sürüldü. Zamanla her şeyin meydana geldiğini iddia ettiler,

Peki, şimdi ne diyorlar? Yine aynı şeyleri. 150 yıl sonra da, dünyanın ömrü varsa, bunların peşinden gidenler de yine aynı şeyleri söyleyecekler. Hem de bu asılsız ve Allah’ı yok sayan cadı masallarına benzeyen düşüncelerini,  şimdikilerin yaptıkları gibi, güya bilimsel bilgi imiş gibi ileri süreceklerdir.

Kambriyan patlaması ile ileri sürdükleri delillere ve fosillere baktık.  Eskilerin masalları. Güya bazı fosiller bulunmuş, bunlar geçmişi ispatlıyormuş. Geçmişin neyini ispatlıyor? Bir canlının fosilinin resmini koymak ve onu Latince bir isimle vermek kimin yarattığını ispatlıyor. O varlığı yoktan yaratıp ona hayat veren kim? O canlı nasıl yaratıldı ve hayatı nasıl devam ettirildi. Ortada bir varlık varsa onu bir yapan ve yaratan olmalı değil mi? Onu yaratıp havasını, suyunu kim ayarladı? Solunum ve sindirim sistemlerini kim tanzim etti ve onların görevini gece gündüz kim mı yaptı? Bütün bunları zaman mı tanzim etti? Bütün canlıları yeryüzüne çıkarıp günümüze kadar getiren kim? Zaman mı? Bu zamanın akıl var mı? Kudreti, iradesi ve ilmi var mı?

Bütün bunları yapan ne sizin zamanınızdır ve ne de ilah olarak kabul ettiğiniz tabiatınızdır. Her bir varlığı, genetik yapısıyla ve en mükemmel şekliyle yaratıp hayatını devam ettiren sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi Allah’tır. O isterse bütün canlıları bir anda yaratır. İstese devre devre yaratır. Zaman da mahlûktur. O da yaratılmıştır. Tıpkı bugün sizi yaratıp rızkınızı verdiği ve hayatınızı devam ettirdiği gibi..

Dipnotlar:

  1. Jacobson, H. Information, Reproduction and the Ori­gin of life.  American Scientist. 1955, January. p:121.
  2. Scott, A. Update on Genesis. New Scientist, Vol. 106, 2 Mayıs,1985,s.30.
  3. Oparin, A. Origin of Life, (1936) New York, Dover Publications, 1953 (Reprint), s.196.
  4. Dose, K. The Origin of Life: More Questions Than Answers. Interdisciplinary Science Reviews. Cilt 13,no:4, 1988, s.348.
  5. Hoyle, F. The Intelligent Universe. New York: Holt, Renehart and Winston, 1983, s.20-21.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun