Kadın evlenmek istediğinde velisi olma hakkı önceliği kime aittir?
- Kadın evlendiği kişi ile denk değilse velisi boşanmalarını isteyebilir mi?
Değerli kardeşimiz,
EVLİLİKTE KEFAET = EŞİTLİK VE DENKLİK
İslâm, her yönüyle aile yuvasının selâmet ve saadet içinde devamını ön görmüş ve bunun için bir takım prensipler koymuştur, Çünkü amaç evlenmek değil, evlendikten sonra evlilik hayatını düzenli sürdürmek ve hayırlı evlâd yetiştirmektir. Bu bakımdan karı -koca haklarına geniş yer verilmiş ve her birlerinin hakkı güvence altına alındıktan sonra bir de evlenecek çiftler arasında yaklaşık bir ülçüde eşitlik ve denlik aranmıştır. Fıkıh sözlüğünde buna kefaet denir.
Bu nedenle fakîhlerimiz nikâh bölümünü işlerken, kefaet bahsine özel bir başlıkla girmiş ve karı - kocanın evlendikten sonra uyum sağlamalarını amaçlayarak bir takım prensipler sergilemiştir.
Genellikle nikâhta erkek tarafında kefaet, yani eşitlik ve denklik aranır. Evlenecek olan erkeğin belirtilecek hususlarda kadına denk olması veya ondan daha üstün bulunması gerekir.(Fetâvâ-yi Hindiyye - El-Muhit - Radıyüddin Serahsi - El-Mebsut Şemsül-Eimme Serahsî - El-Bedayi' – Kasani)
Kefaetin Erkek Tarafında Aranmasının Sebebi
Genellikle evin reisi erkektir. Kadın daha çok kocasının himaye ve bakımına muhtaçtır. Böyle olması, evin reisine vekar ve onur kazandırır. Kadında aranacak olsaydı, çoğu kez kadının bazı yönleriyle erkekten üstün olmasını sonuçlandırır, bu da aile yuvasına pek huzur sağlamazdı. Nitekim günümüzde, çok zengin ve soylu bir kadınla derece bakımından ondan aşağı olduğu halde evlenen erkek huzurlu değildir. Her zaman kendisinde bu aşağılığın acısını için için hissedip üzülebilir. Bu da aile yuvasının tam huzur içinde devamına pek yardımcı bir hal sayılmaz. Hele bir de kadın zenginliğine, soyluluğuna veya geniş bilgi ve kültürüne dayanarak şımarık hareketlerde bulunur veya kocasını saymamazlık ederse, o zaman mesafe büsbütün açılır.
İşte bu ve benzeri nedenlerden İslâm Kefaet'i kadın tarafında değil, erkek tarafında aramıştır.
O halde kadın kendisinden daha hayırlı bir erkekle evlendiği takdirde, velisinin bu nikâhı bozma veya karı koca arasını ayırma hakkı yoktur. Çünkü kefaet erkek tarafında ağırlık sağlamıştır.(El-Mebsut - Şemsü'l-eimme Serahsî.)
Kefaet hakkında bize ışık tutacak birkaç hadîs-i şerif vardır. Müctehid imamlar da bu ve benzeri rivayetlere dayanarak sözü edilen konuda ictihad yürütmüşlerdir:
«Dinini ve ahlâkını (yani dindarlığını ve huyunu) beğendiğiniz kimse size geldiğinde (kızınızı) ona nikâhlayın...» (Tirmizi îsnad-i Hasen ile Ebû Hatem'den.)
«İnsanlar madenler (gibidir); dinde anlayışlı ve bilgili olduktan sonra cahiliyye devrinde iyi ve seçkin olanlar, İslâm'a girdikten sonra da iyi ve seçkindirler.» (Ashab-ı Sünen.)
Kefaet Konusunda Mezheplerin Görüşleri
Hanefî Mezhebine göre, erkeğin kadına denkliği şu altı hususta aranır : Soy, İslâm, Sanat ve Kültür, Hürriyet, Dindarlık ve Servet.
Şafiî Mezhebine göre, şu dört hususta aranır : Soy, din, hürriyet, sanat ve kültür.
Hanbelî Mezhebine göre ise, şu beş hususta aranır: Dindarlık, sanat ve kültür, servet, hürriyet ve soy...(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/479.)
Hanefî Mezhebine Göre Altı Hususun Açıklanması
Soy:
Aslında İslâm Dininde dede ve babalarla övünmeye iltifat edilmemiştir. Allah (C.C.) katında en makbul insan, Allah'tan en çok korkup kötülüklerden sakınan kimsedir. Ne var ki, köklü bir aileye, geniş kültüre, örf ve iyi âdetlere sahip bulunan bir kadınla, bütün bunlardan uzak yetişen bir erkek hiçbir zaman birbirine denk olamaz. Bunun için karı kocanın uyum sağlamasında soy ve köklü bir aileden gelme çok önemlidir.
İslâm:
Erkeğin gayrimüslim, kadının Müslüman olması, ikisi arasında büyük bir dengesizlik sayılır. Bunun için Kitap Ehlinden de olsa gayrimüslimlere kız vermemiz yasaklanmıştır.
Ancak bir Müslüman kızla evlenme imkânları bulunmadığı takdirde Kitap Ehli sayılan Yahudi veya Hristiyanlardan bir kadınla evlenmeye cevaz verilmiştir.
Kadının soyluluğu, iffet ve dindarlığı ve ayrıca mali durumu, Müslüman erkekle uyum sağlamasına yardımcı olabilir.
Hürriyeti:
Kölelik ve cariyelik, hürlüğe denk değildir. Bu bakımdan hür bir kadının bir köleye nikâhlanması uygun görülmemiştir. Bunun gibi, hür bir kadınla evlenme imkânları bulunduğu halde, bir câriye ile evlenmek pek tasvip edilmemiştir. Babası kölelikten azâd olan bir kimse ile babası hür olan kimse birbirinden farklı sayılır. Gerçi bugün kölelik diye bir konu bir problem yoktur. Ne var ki, İslâm fıkhında sözü edilen hususun yerini belirtme bakımından dokunmakta yarar var.
Sanat ve Kültür:
Sanat, kültür ve bilgi bakımından da karı koca arasında uyum bulunması üzerinde durulmuştur. Kadının daha kültürlü ya da daha tahsilli bulunması, erkekte bir aşağılık duygusu doğurabilir ki bu da bir takım huzursuzluklara yol açar. Ama erkeğin daha tahsilli ve kültürlü bulunması veya ikisinin aynı tahsil seviyesinde olması uyum sağlamayı kolaylaştırır.
Dindarlık:
Dinî esas ve prensiplere sıkı sıkıya bağlı bir kadınla, hava-i meşrep olan bir erkek birbirine denk sayılmaz. Evlenseler bile uyum sağlamaları çok zor, hattâ imkânsız olur. Bu hususta ikisinin de dindar olmasına çok dikkat edilmelidir. Kadının erkekten biraz az dindar olması, yadırganmaz. Çünkü kısa zamanda kocasının te'siri altında kalıp onun kadar dindar olabilir.
Mal ve Servet:
Erkek en azından evleneceği kadının mehrini emsaline göre verebilecek ve evlendikten sonra onun geçimini sağlayabilecek malî güce sahip bulunmalıdır. Kadının gerçi erkekten biraz daha varlıklı olması pek yadırganmamıştır. Ama arada büyük bir farkın bulunması, uyumsuzluk ve huzursuzluk doğurabilir. Buna bilhassa dikkat etmekte yarar vardır.
Güzellik, kefaette bir ölçü olarak dikkate alınmamıştır. Ancak karı kocanın bu hususta da az-çok birbirine bir yakınlık ve benzerlik içinde bulunmasında herhalde yarar vardır. Nitekim Fetâvâ-yi Hindiyye'de bu husus birkaç cümleyle belirtilmiş ve tavsiye anlamında bazı nakiller yapılmıştır.
Bütün bu sayılan hususları dikkate almadan bir kadın kendini beğendiği veya sevdiği bir erkeğe nikâh ve tezvîc ederse, yapılan akid sahih sayılır, ancak kadının velîsi buna itiraz edebilir. Hattâ El-Hasan bin Ziyad'ın Ebû Hanîfe'den yapmış olduğu bir rivayette, kefaet dikkate alınmadan yapılan nikâh bağlantı yapmaz. Meşayihten birçoğu bu rivayeti benimsemiştir. (El-Muhit - Radıyüddin Serahsî.) İmam Şemsü'l-eimme Serahsî de El-hasan'ın bu rivayetini ihtiyata daha uygun bulmuştur.(Fetâvâ-yi Kaadıhan ; Şerait-i Nikâh bahsi.)
Bezzaziye'de ise Burhanü'l-Eimme, bu hususta yapılan nikâhın cevazına kaail olmuş ve İmam Ebû Hanîfe'den yapılan birinci rivayeti sened kabul etmiştir.
Tabii bütün bu durumlarda kızın velîsi bulunursa, bu tür farklı görüşler ortaya çıkar. Velîsi yoksa, yapılan nikâh sahih ve geçerlidir.(Nehr-i Faik - Ibn Nüceym.) İhtilâf zuhurunda tefrik (karı kocayı birbirinden ayırma) da kaadı yetkilidir. Erkek kadınla cinsel temasta bulunmamışsa, mehir vermesi bile gerekmez.(El-Muhit - Radıyüddin Serahsî - Fetâvâ-yi Hindiyye)
Ama cinsel temasta bulunmuş veya Halvet-i Sahiha meydana gelmişse, o takdirde mehr-i müsemma'nın tamamını vermesi gerekir. Ve bu durumda kadına iddet (şer'î bekleme müddeti) vâcib olur.(Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvani.)
Kefaeti Dikkate Almadan Evlenen Kız
Kefaeti dikkate almadan aşağılık bir adamla evlenen kızın ancak asabası (baba tarafından, erkek tarafından akraba olanlar) müdahale edip meseleyi kadıya götürebilirler. Zevi'l-Erham (ana kadin tarafından akraba olanlar)ın ise müdahale hakkı vs yetkisi yoktur.(Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/292.) Kadıya kadının velilerinden her hangi birisi başvurabilir.
Kız Kendine Denk Olmayanla Evlendikten Sonra Kaadı Onları Ayırırsa
Kız hiç kimseyi dinlemeden kendine denk olmayan bir adamla evlenip cinsel temasta bulunur ve sonra durum kaadıya intikal ederse, kaadı onları ayırabilir. Ayırdıktan sonra kadına hem mehir gerekir, hem iddet. Ama iddeti sona ermeden yine aynı erkekle evlenir, cinsel temasta bulunulmadan kaadı tekrar onları, birbirinden ayırırsa, adamın kadına ikinci bir mehir vermesi ve kadının müstakil bir iddet beklemesi gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe ile İmanı Ebû Yusufun görüşleridir.(El-Mebsut - Şemsü'l-eimme Serahsî.)
Kız Kendini Denk Olmayan Bir Adama Tezvîc Ederse
Kız kendi kendini kefaeti dikkate almadan aşağılık bir adama tezvîc ettikten sonra velîsi buna ses çıkarmaz, üstelik mehrini alıp onun düğün hazırlığını yaparsa, bu bir rıza ve teslim sayılır.(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/482.)
Velînin Ademi Kefaet Hususunda Susması
Kız kendine denk olmayan biriyle evlenir, velînin haberi olduğu halde sesini çıkarmayıp susarsa, bu tasvip anlamına gelmiyeceği gibi, itiraz hakkını da kaldırmaz. Aradan epey zaman geçse bile, velînin itiraz hakkı vardır.(Şerh-i Câmiussağir – Kaadıhan.)
Ancak velî, kız doğum yapıncaya kadar sesini çıkarmaz, itirazda bulunmazsa, doğum ile itiraz hakkı kalkmış olur. Ne var ki Şemsü'I-Eimme Serahsî El-Mebsut'ta buna itiraz etmiş ve «Kız bu durum da birkaç doğum bile yapsa, velînin yine müdahale ve itiraz hakkı vardır» demiştir. (Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/482.)
Kız Kendine Denk Olmayan Biriyle Evlenir de Velilerden Biri Buna Razı Olursa
Bu durumda o velînin seviyesinde veya ondan aşağı derecede bulunan bir velî varsa, o itiraz edebilir.(Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetavâ-yi Hindiyye.) Bunun gibi velîlerden biri kızın rızasını alarak onu denk olmayan biriyle evlendirirse, daha üst derecede bulunan velî itiraz hakına sahip sayılır.
Velî, kızı denk olmayan bir adamla evlendirdikten sonra cinsel temas meydana gelir ve akabinde bir talâk-î bâtın ile boşandıktan sonra kadın bu kez kendini -velisine sormadan- aynı adama tezvîc ederse, velîsinin bu durumda itiraz hakkı vardır, kaadıya baş vurup bunu feshedebilir.(Fetâvâ-yi Kaadıhatt - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Ancak Talâk-i Ric'î ile boşadıktan sonra velîsinin haberi olmadan koca olan adam karısına rücû eder, kadın da bunu kabul ederse, velinin itiraz hakkı olmaz. Çünkü talâk bâin değil, ric'îdir; erkeğin rec'at hakkı vardır.
Kendisiyle denk olmayan bir erkekle evlendikten sonra, babası ortada bulunmaz ve nerede olduğu da bilinmez, bu yüzden . kardeşi bu evliliğe itiraz eder veya daha yakın olan velî ortada bulunmaz ve nerede olduğu bilinmez de bu yüzden derece bakımından daha aşağıda sayılan diğer bir velîsi itirazda bulunur; koca olan adam ise ortada bulunmayan velînin buna rıza gösterdiğini iddia ederse, bu iddiasını isbatlaması için kendisinden beyyine (delil) istenir. Yeterli delil gösterirse, evlilikleri devam eder. Gösteremediği takdirde ayrılmalarına karar verilir.(Ez-Zahire - Burhaneddin Mahmud.)
Kız kendisine denk olup olmadığını araştırmadan bir erkekle evlenir, sonra denk olmadığını anlarsa, artık itiraz hakkı olmaz. Belki velîsinin itiraz hakkı vardır. Ancak velîsi de kızın rızâsını alıp nikâh akdini yaptırırken erkeğin kıza denk olup olmadığını sormaz ve bu hususta bir bilgisi de olmazsa, o takdirde itiraz hakkı kalkar. Ama nikâh akdinde kefaeti şart koşar ve sonra denk olmadığı anlaşılırsa, o takdirde itiraz hakkı vardır.(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/482-483.)
Kadınla Nikâh Akdi Yaparken Kendisini Falanın Oğlu Diye Tanıtan Kimse
Nikâh akdi yapıldıktan sonra tanıttığı adamın oğlu değil de onun amcasının veya akrabasının oğlu olduğu ortaya çıkarsa, kadının bu nikâhı feshetme hakkı vardır.(Fetâvâ-yi Kaadıhan - Fetâvâ-yi Hindiyye.)
Velîsinin Tasvibini Almak Şartiyle Denk Olmayan Biriyle Evlenirse
Kız kendini denk olmayan bir adama tezvic eder ve «Velimin tasvibini almadan seni kendime yaklaştırmam »derse, bu kıyasa uymamakla beraber caizdir. Velisine müracaat ettiğinde, tasvip ederse, yapılan nikâh akdi sahihtir. Tasvip etmezse, kız bunu feshedebilir. Ama Meşayihten bir çoğu, bunun, hilâfına fetva vermiştir. Fâkih Ebu Leys ise birinci görüşü uygun bulmuş ve ona göre fetva vermiştir.(Fetâvâ-yi Hindiyye : 1/293)
Kız Evlendikten Sonra Kocası Onun Mehrini Noksan Verirse
Bu durumda velinin itiraz hakkı vardır; ya kızın kocası mehrin tamamını verir, ya da veli nikâhın feshini isteyebilir. Bu durumda cinsel temas meydana gelmeden onları ayırırlarsa, o takdirde mehir gerekmez. Cinsel temas meydana gelmişse o takdirde mehrin tamamını ödemesi gerekir. Bu, İmam Ebû Hanîfe'ye göredir. îmameyne göre, velinin bu durumda itiraz hakkı yoktur.(Et-Tebyin – Zeylaî.)
Birinci görüşe dayanılarak ayırma gerektiğinde, bunu ancak kaadı yapabilir, başkası yetkili değildir. Kaadı böyle bir karar vermediği takdirde karı koca arasında normal evlilik devam eder ve talâk zihar, ilâ' ve miras hükümleri bakidir.(Siracü'l-Vehhac - Şemsü'l-eimme Halvanî.)
Kadın Dengiyle Evlenmeye Zorlanırsa
Kadın mehir karşılığında kendine denk biriyle evlenmeye zorlanır, o da istemiyerek bunu kabul ederse, evlendikten sonra bu zorlama kalkar da kadın serbest bırakılırsa, artık nikâhı bozma veya devam ettirme serbestisine sahip değildir. Ama kendisine denk olmayan bir adamla evlenmeye veya az bir mehirle evlenmeye zorlanır, sonra da bu tazyik kaldırılırsa, kadın serbesttir, dilerse bu nikâhı feshedilir, dilerse devam ettirebilir.(El-Muhit - Radıyüddin Serahsi)
NİKÂHTA KEFAET ŞART MIDIR?
Verilen misal ve tesbit edilen görüş ve ictihadlardan anlaşıldığına göre, Hanefî Şafiî ve Hanbelî Mezheplerine göre, ya nikâhın lüzumunun ya da sıhhatinin şartlarından biridir. Nitekim bu şart gerçekleşmediğinde bazı meselelerde velilere, bazı meselelerde kadına, bazı meselelerde de kadıya tefrik yetkisi tanınmıştır. Bunun şart kabul edilmesine ağırlık verenler, daha çok aile yuvasının selâmet ve saadetini dikkate almışlardır. Ne var ki Hanefi fukahasından İmam Kerhi nikâhta kefaetin şart olmadığına kaail olmuş ve bu doğrultuda fetva vermiştir.
İmam Mâlik, Medine'de gerek Asr-i Saadette, gerek Hulefâ-i Raşidîn devirlerinde cereyan eden bazı olayları dikkate alarak kefaeti nikâhın lüzumu veya sıhhati ölçüsünde bir şart olarak kabul etmemiştir. Sevrî ve Zahirî mezheplerinde de hüküm bu ölçü ve anlamdadır. Çünkü bunlara göre, «İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittirler. Müslümanlar kardeştirler, tekvâ dışında hiç birinin diğeri üzerinde bir üstünlüğü yoktur...» mealindeki hadîsler, nikâhta kefaetin şart olmadığını göstermektedir. Diğerleri ise «Kureyş Kabilesinin bazısına denktir,..* hadisine ve daha önce Tirmizi'nin naklettiği hadise dayanmışlardır. Ancak dindarlık hususunun dikkate alınması, bütün imamlar tarafından kabul edilmiştir.(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 2/484-485.)
Nikah için kadının velileri sırasıyla şunlardır:
1. Baba.
2. Babanın babası (dede).
3. Ana-Baba bir erkek kardeş.
4. Baba bir erkek kardeş.
5. Anne-Baba bir kardeş oğlu.
6. Baba bir kardeş oğlu.
7. Amca.
8. Amca oğlu ve bu tertip üzere devam edilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Velinin, iki evliyi ayırmasının hikmeti nedir?
- Kısır olan bir bayanın ilaçla sütünün gelmesi ve bu sütü içen bebeğin süt evlat olması mümkün müdür?
- Davudî orucu tutmak mı daha faziletli yoksa pazartesi-perşembe günleri tutmak mı? Davudî oruca niyet edersem ölene kadar bu şekilde tutmam mı gerekir? Davete icabet edilen günde oruç tutulur mu?
- Süt akrabalığının (süt kardeşliğinin) ispatı için, sadece bir kadının-ben emzirdim- demesi yeterli midir? Süt kardeşliğin ispatı için; ikrar ve beyyine gibi iki durumdan bahsetmiştiniz. Bu beyyine kısmı hakkında ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?
- Müteahhirun ne demektir?
- Kulaktan çıkan akıntı abdesti bozar mı?
- Küçüklerin zorla evlendirilmesi caiz mi?
- Denk olmayan kızla erkeğin evlenmesine aileler itiraz ederse, nikah geçerli olur mu? Kız ile erkeğin anlaşamaması denk olmadıkları anlamına gelir mi? Evlilikte denklik konusunu açıklar mısınız?
- Dini nikah kıyarken seçilen şahitlerin veya vekilin zevceyi ne kadar tanıması gerekiyor?
- Camilere kadınlar aybaşı, hayızlı oldukları halde girebilirler mi?