İsrailoğullarına mı lanet edildi Yahudilere mi?

Tarih: 01.09.2025 - 11:53 | Güncelleme:

Soru Detayı

Tam bilemiyorum ama İsrailoğullarına mı lanet edildi Yahudilere mi bilmiyorum ya da ikisine de lanet edildi ya da hiçbirine lanet edilmedi mi? Lütfen açıklayıcı ve öz olun yani hakaret amacıyla değil. Allah razı olsun sizden.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Evet, İsrailoğulları’na şüphesiz lanet edilmiştir. Yahudiler de İsrailoğulları’nın inkar eden kadrosunun devamıdır.

Kuran'da lanetlenmeye neden olan özellikler, Yahudi milletinde ekseriyet itibariyle yoğun bir biçimde bulunduğu içindir ki; Kuran onları lanetlemiştir. Bir bakıma lanetlenen Yahudi milleti değil, onların ekserisinin sahip olduğu kötü vasıflardır. 

Bu duruma yol açan fiillerin başkaları tarafından yapılması halinde onların da aynı gruba dahil olmaları ve aynı sonuçlarla karşılaşmaları söz konusudur.

İsrailoğulları ile Günümüz Yahudilik Arasında Tarihsel İlişki

Yahudiliğin etnik kökenleri, ilk İbrani atası kabul edilen Hz. İbrâhim’e ve ondan sonra gelen iki İbrani ata olan Hz. İshak ile Hz. Yakub’a dayandırılmaktadır.

Kuran’a göre İsrailoğulları ve Yahudi tarihini dört devreye ayırmak mümkündür:

Birinci dönem, Hz. İbrâhim peygamber ile başlayıp Hz. Yakub peygambere kadar uzanan süreçtir.

Bu dönem MÖ XX. yüzyıldan başlayıp Hz. Yakub’un Filistin’den ayrılışına tekabül eden MÖ XVII. yüzyıla kadar sürmektedir. Hz. İbrâhim’in torunu olan Hz. Yakub’u da içine alan bu dönem (Hz. İbrâhim, Hz. İshak ve Hz. Yakub), İsrailoğulları tarihinin ilk devresini ifade etmektedir. [1]

İkinci dönem, Hz. Yakub peygamberin oğullarıyla birlikte Kenan diyarından Mısır’a göç etmeleriyle başlamaktadır.

Kuran’da Hz. Yakub, “İsrail” lakabıyla anılmaktadır. Oğullarından Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından kuyuya atılmış, sonrasında ise Mısır’da önemli bir mevkiye yükselmiştir. Böylece İsrailoğulları’nın Mısır dönemi başlamıştır. Hz. Yusuf ve kardeşleri yaklaşık dört yüz yıl boyunca Mısır’da yaşamış, bu süre zarfında Yakub oğulları Mısır halkıyla kaynaşarak çoğalmışlardır. Bu dönemde siyasî yapıda da önemli değişimler yaşanmıştır. Kuran’da bu dönemi anlatan ayetler sayıca azdır. Bu ayetlerde, İsrailoğulları’nın alemlere üstün kılındıkları, kendilerine nimetler verildiği, Allah’ın yolundan ayrılmamaları hususunda söz alındığı ve kendi içlerinden peygamberler çıkarıldığı gibi hususlar öne çıkmaktadır.

Dolayısıyla İsrailoğulları ifadesinin geçtiği bu ayetler, onların Mısır’a girişiyle başlayan ve erken dönem Mısır tarihine atıf yapan pasajlardır.

Üçüncü dönem, Hz. Musa ile başlayıp İsrailoğulları’nın Mısır’dan çıkışını içine alan süreçtir.

Bu dönemin esas teması “Mısır’dan Çıkış” hadisesidir. Kuran’da bu dönemi ifade eden ayetlerin çoğu Hz. Musa kıssası bağlamında aktarılır. Bu ayetlerde; Firavun ile Hz. Musa’nın mücadelesi, İsrailoğulları’nın uğradıkları zulümler, Mısır’dan çıkışları, ardından çöl hayatında yaşadıkları tecrübeler, kendilerine ikram edilen nimetler, vahye aykırı davranışları, çölde geçen kırk yıl ve mukaddes topraklara yönelişleri anlatılmaktadır.

Ayrıca bu kıssalarda İsrailoğulları’nın Hz. Musa’dan put talep etmeleri, buzağıya tapmaları, Allah’ın nimetlerine nankörlük etmeleri ve geçmişte verdikleri sözleri tutmamaları da vurgulanmaktadır.[2]

Dördüncü dönem ise, MÖ VI. yüzyılda Babil sürgününden dönüşle başlar.

Bu dönemde yazıcı Ezra önderliğinde bazı kâhinler, kaybolan Tevrat’ın kopyası üzerinde değişiklikler yaparak yeni bir Tevrat oluşturmuşlardır.

Yahuda Devleti’nin bakiyelerinden kalan bu topluluk, Ezra liderliğinde “Yahudilik dini” adıyla millî ve dinî bir kimliğe kavuşturulmuştur. Ezra, Yahudi toplumunu yeniden inşa ederek onları ortak bir inanç ve kimlik etrafında toplamayı amaçlamıştır. Böylece yepyeni bir zaman dilimine girilmiştir.[3]

Sonuç olarak, Kuran-ı Kerîm’de zikredilen İsrailoğulları, günümüzdeki Yahudilerin atalarıdır. Ancak onlar, Allah’ın indirmiş olduğu dini tahrif ederek “Yahudilik” adı verilen yeni bir dini oluşturmuşlardır. Bu, İsrailoğulları tarihinin dördüncü devresine tekabül etmektedir.

İsrailoğulları’na Verilen Nimetler

Firavun’un zulmünden kurtarılmaları,[4]  Hz. Musa ile birlikte denizi yarıp geçmeleri,[5] kendilerine ilâhî kitap olan Tevrat’ın verilmesi,[6] alemlere üstün kılınmaları,[7] üzerlerine bulutun gölge kılınması, rızıklarının temini için suyun çıkarılması[8] ve kudret helvası ile bıldırcın indirilmesi[9]; İsrailoğulları’na Allah Azze ve Celle tarafından bahşedilen ilahî ikramlardandır.

İsrailoğulları’nın Nimetlere Karşı Nankörlükleri

Firavun’un despot ve zalim hükümdarlığından kurtarılmalarına rağmen şirke düşmeleri,[10] buzağıya tapmaları,[11]  Tevrat’ı çiğnemeleri, Allah Teâlâ’ya verdikleri sözü yerine getirmemeleri,[12] peygamberleri yalanlayıp öldürmeleri,[13] ilahî emirlere itaat yerine isyan etmeleri,[14] Cumartesi yasağını çiğnemeleri,[15] Allah’ı açıkça görme cüretinde bulunmaları,[16] faiz yiyerek haksız mal edinmeleri,[17] Allah’a ve peygamberlerine karşı küstahça tavırlar sergilemeleri[18] ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaları[19]; kendilerine bahşedilen sayısız nimete karşı nankörlüklerinin açık göstergesidir.

İsrailoğulları’nın Lanetlenmesi

Lanet, sözlükte “kovmak, uzaklaştırmak, iyilik ve faydadan mahrum bırakmak” anlamındaki la‘n kökünden türemiş bir isim olup dinî bir terim olarak Allah’ın bağış ve merhametinden uzak bırakılmayı ifade eder. Aynı kökten türeyen melûn ve laîn kelimeleri “kovulmuş” manasına gelir. 

Onlar; ilâhî ikramlara sırt çevirmeleri, kendilerine bahşedilen sayısız nimeti hiçe saymaları, Hz. Musa ile gelen peygamberliğe ve semavî kitaba uymamaları, yapıcı olmak yerine sürekli yıkıcı bir tavır sergilemeleri ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi mesabesindeki dostlarını, peygamberlerini öldürmeleri sebebiyle kıyamete kadar lanet edilmişlerdir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Yahudiler lanetli mi?

Yahudilerin hepsi veya çoğu kötü mü?


[1] Âl-i İmrân, 3/84; Nîsâ, 4/163; Yûsuf, 12/38, 111; Ankebût, 29/27.

[2] A’râf, 7/138; Bakara, 2/51-54, 83; A‘râf, 7/148-152; Tâhâ, 20/86-98.

[3] Tasarrufla alınmıştır: Kılıçhan, Mustafa, Kur’anî Perspektiften İsrâiloğulları ve Yahudilik: Kavramsal Bir Analiz ve Anlam İnşası, Antakiyat, 8, 1, s.  6-8.

[4] Bkz. Bakara, 2/49; A‘râf, 7/141; İbrâhim, 14/6.

[5] Bkz. Bakara, 2/50; A‘râf, 7/138; Şuarâ, 26/63-6.

[6] Bkz. Bakara, 2/53; A‘râf, 7/145.

[7] Bkz. Bakara, 2/47, 122; Câsiye, 45/16.

[8] Bkz. Bakara, 2/60; A‘râf, 7/160.

[9] Bkz. Bakara, 2/57; A‘râf, 7/160; Tâhâ, 20/80-81.

[10] Bkz. A‘râf, 7/138.

[11] Bkz. Bakara, 2/51; A‘râf, 7/148-152; Tâhâ, 20/88-97.

[12] Bkz. Bakara, 2/63-64; Bakara, 2/83-85, 96.

[13] Bkz. Bakara, 2/87; Âl-i İmrân, 3/21, 112; Nisâ, 4/155; Mâide, 5/70.

[14] Bkz. Bakara, 2/57-61, 246.

[15] Bkz. Bakara, 2/65; A‘râf, 7/163-166.

[16] Bkz. Bakara, 2/56.

[17] Bkz. Nisâ, 4/160-161.

[18] Bkz. Bakara, 2/92, 108.

[19] Bkz. İsrâ, 17/4-5.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun