İsra Suresi 1. ayette; "ayetlerimizi" değil de "ayetlerini" deseydi -haşa- hata gibi gelmeyecekti bana?
- Ancak hem ayetlerimizi, hem de O manasına gelen Allah lafzı, Türkçe anlatım bozukluğu izlenimi veriyor. Bunu nasıl açıklarsınız?
İsra 1: "Kulu Muahmmed’i bir gece, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı AYETLERİMİZİ göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız, Mescid-i Aksa’ya götüren ALLAH, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi işiten, her şeyi gören O’dur."
- Ayrıca, bunun Kur'an'da başka örnekleri var mıdır? Detaylı bilgi verir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Evet, sizin de dikkatinizi çektiği gibi, Allah önce, "götürdü/yürüttü" diye buyurup kendi zatından gaib şahıs olarak söz ederken, "Ona gösterilim diye" buyruğunda da mütekellim kipi ile söz etmektedir.
Ayetin meali şöyledir:
“Kulu (Muhammed’i) geceleyin Mescidi haramdan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i aksaya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki o her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” (İsra, 17/1)
Burada, "iltifat" diye bilinen edebî bir sanat vardır ve sadece Arapça’ya özgü olmayıp diğer dillerde de bulunmaktadır..
İltifat, bir belâgat terimi olarak manzum ya da mensur bir sözü birinci, ikinci veya üçüncü şahıs kiplerinden biri ile ifade ederken diğer bir kipe aktarmaktır, iltifat içinde değerlendirilecek diğer bir anlatım biçimi de aynı ifade içinde sözü, fiil kiplerinin birinden diğerine çevirmektir.
Belâgat alimlerinin anlama güzellik veren edebî sanatlardan saydığı iltifat, bir beyitte veya kısa bir sözde beklenmedik şekilde şahıs, zaman ve üslûp bakımından değişiklikler yapmaktır. Bu değişiklikler zihni uyarmak, dikkati çekmek, monotonluğu kırarak muhatabın ilgisini uyandırmak ve konunun önemine dikkat çekmek gibi amaçlarla yapılır.
Görülüyor ki İsra 1. ayette de üçüncü şahıstan birinci şahısa geçme sanatı meydana gelmiş ve bu iltifat (hitabın yönünü değiştirme sanatı) ile İsrâ’ın hikmeti şöyle açıklanmıştır:
Gece yolculuğuna çıkarttık ki, ona bazı ayetlerimizi göstermek için, yani büyük acayip şeylerimizden göstereceğimizi göstermek; Mirac'a çıkarmak için. "Gerçekten Rabbinin varlığının en büyük ayetlerini görmüştür." (Necm, 53/18) ayeti de bunu göstermektedir.
Demek ki, Cenâb-ı Hakk'ın ''Ayetlerimizden bazısını gösterelim diye (bunu yaptırdık)" ifadesi, adeta İsrâ Mucizesinin faydasının bu olduğuna ve kesin olarak bunu ifade ettiğine delalet eder gibidir. (bk. Razi, ilgili ayetin tefsiri)
İltifâtın meânî, beyân ve bedî‘ ilimleriyle ilgisine dikkat çeken Sekkâkî, Araplar’ın konuklarına çeşitli yemekler ikram etmekten hoşlandıkları gibi muhataplarına sözlerini değişik ifadelerle sunma alışkanlığına da sahip olduklarını, Kur’an’da birçok ince iltifât örneği bulunduğunu, bunları ancak usta ediplerin sezebileceğini söyler. (Miftâhu’l-Ulûm, s. 199-205)
Başlıca iltifât türleri şunlardır:
1. Gāibden hitaba geçiş.
Kendisinden üçüncü şahıs olarak söz edilen kimseden ifadenin devamında ikinci şahıs olarak bahsedilmeye geçilmesidir.
Fâtiha sûresinde (1-4) Allah’a hamd edilip Allah’ın sıfatlarından söz edilirken üçüncü şahıs ve hikâye üslûbu ile devam eden söz, Allah’a ibadet kısmına gelince birden değiştirilerek Allah’a hitap şeklinde anlatıma dönüştürülmüştür.
Bu değişikliğin sebebi, Allah’a yapılan sözlü ve fiilî taat nevilerini kendinde toplayan en mükemmel saygı tarzı olan ibadetin şanına tâzim ve önemine dikkat çekmek, Allah’ın karşısında ve O’nu görüyormuş gibi huşû içinde ibadet yapmanın önemini vurgulamaktır. Sadece sözlü tâzim olan hamdin derecesi ibadetin derecesinden düşük olduğu için hamdin anlatımında üçüncü şahıs ve hikâye üslûbuyla yetinilmiştir. Dua ve isteklere vesile durumundaki ibadetin ardından gelen yardım ve hidâyet taleplerinin gıyaben değil hitaben (yüz yüze) yapılması uygun düştüğü için onlarda da hitap üslûbu sürdürülmüştür.
2. Gāibden mütekellime geçiş.
Üçüncü şahıs olarak söz edilmeye başlanan kimseden daha sonra birinci şahıs olarak bahsedilmeye geçilmesidir.
“Sonra buhar halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye isteyerek veya istemeyerek gelin dedi. İkisi de isteyerek geldik dediler. Böylece onları yedi gök olarak iki günde var etti ve her göğe görevini vahyetti. Biz dünya semasını kandillerle donattık, onu bozulmaktan koruduk. İşte bu o azîz ve alîm olan Allah’ın takdiridir.” (Fussılet, 41/11-12)
Burada anlatım hikâye üslûbu ile devam ederken yıldızlar konusundaki yanlış inanca dikkat çekmek üzere onların Allah’ın yaratığı olduğunu belirten kısımda sözün akışı değiştirilerek fiil, Allah’ın zâtına isnad ile “donattık” şeklinde mütekellim sîgasına dönüşmüştür.
3. Muhataptan gaibe geçiş.
İkinci şahıs olarak söz edilen kimseden ifadenin devamında üçüncü şahıs olarak bahsedilmesidir.
“Doğrusu tevhid dini olan Müslümanlık bir tek din olarak sizin dininizdir ve ben de sizin rabbinizim; artık bana kulluk edin. Fakat onlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar, hepsi bize dönecektir.” (Enbiyâ, 21/92-93)
Âyetin başında hak dinin ve hak mâbudun tek olduğu gerçeği hitap üslûbu ile hatırlatıldıktan sonra onların din konusunda bölünmüş hallerini peygamberlere ve başkalarına haber verip kınayan ve onları da kınamaya çağıran kimselerin tavrını sergilemek üzere gāib sîgasına ve hikâye (ihbâr) üslûbuna dönülmüştür.
4. Mütekellimden gaibe geçiş.
Birinci şahısla başlayan sözün üçüncü şahsa dönüşmesidir.
“Tâhâ. Biz sana Kur’an’ı sıkıntı çekesin diye indirmedik. O, yeri ve yüksek semaları yaratan tarafından indirilmiştir.” (Tâhâ, 20/1-4)
meâlindeki âyetlerde çoğul birinci şahısla başlayan sözün akışına göre, “Bizim tarafımızdan indirilmiştir” denecek yerde, “Yeri ve yüksek gökleri yaratan tarafından indirilmiştir” şeklinde üçüncü şahısla hikâye üslûbuna geçilmiştir.
5. Mütekellimden muhataba geçiş.
Bir kimseden birinci şahıs olarak söz edilirken ikinci şahıs olarak bahsedilmeye geçilmesidir:
“Beni yaratana niçin ibadet etmeyeyim! Ve siz ona döndürüleceksiniz.” (Yâsîn, 36/22)
Âyetin, “Sizi yaratana niçin ibadet etmezsiniz; ona döndürüleceğinize göre” şeklinde hitap üslûbuyla olacak yerde, ilk kısımda birinci şahısla ifade ederek nasihatte içtenliğini göstermek, kendi nefsi için istediğini onlar için de arzuladığını belirtmek üzere sözü kendi üzerinden sarfetmiştir.
Gerçekte bu sözü söyleyenin amacı müşrik kavme nasihattir. Nasihatte muhataplar amaçlanmamış olsaydı âyetin devamı, “Ona döndürüleceğime göre ben niçin ona ibadet etmeyeyim” şeklinde olması gerekirdi. Bu tür ta‘riz üslûbu öğütlerde daha etkileyici bir anlatım tarzıdır (Zemahşerî, III, 319)
6. Mâziden muzâriye geçiş.
Geçmiş zaman kipiyle başlayan sözün şimdiki zamanla devam etmesidir. Bu değişiklikle fiilin önemine, ilginçliğine dikkat çekme ve süreklilik arzettiğine işaret etmenin yanında mâziden (hikâye ve rivayet anlatımından) hale geçmek suretiyle anlatıma canlılık verilmiş, dinleyicinin ilgisi çekilmiş olur:
“Onlar ki küfre saplandılar ve Allah’ın yolundan -insanları- çevirmektedirler.” (Hac, 22/25)
Âyette onların küfür ve inkârlarının sabit, kararlı, saplantılı ve değişmez olduğu mâzi kipiyle belirtildikten sonra insanları hak yoldan saptırmalarının sürekli biçimde tekrarlanan ve yenilenen bir eylem olduğunu anlatmak üzere ifade süreklilik bildiren muzâri sîgasına dönüşmüştür.
7. Muzâriden mâziye geçiş.
Şimdiki zamanla gelecek zamanı içeren muzâri kipiyle başlayan sözün bir yerinde anlatımın mâzi kipine dönüşmesidir. Gelecekteki bir fiilin mâzi kipiyle ifadesi onun olmuş bitmiş gibi kesinliğini, önemini veya zaman bakımından önceliğini anlatır:
“O gün sûra üfürülecek. Artık göklerde ve yerdeki kimseleri korku sarmıştır.” (Neml, 27/87)
Burada “korku saracaktır” yerine “korku sarmıştır” ifadesinin yer alması bunun kesin bir gerçek olduğunu vurgulamak içindir.
8. Mâziden emre geçiş.
“De ki: Rabbim adaleti ve her mescidde -her namaz vaktinde- yüzlerinizi kıbleye doğrultup O’na ihlâslı bir şekilde ibadet edin diye emretti” (el-A‘râf 7/29) meâlindeki âyette anlatım, namaz ve ibadetin önemine dikkat çekmek üzere mâziden emre dönüştürülmüştür.
Türk edebiyatında da kullanılan iltifât, heyecana bağlı sanatlardan biridir. Belli bir hitap ve tertip içinde devam eden söz, şair veya yazarın duyduğu bir heyecan sebebiyle birden bire bazan akla gelmesi zor, konuyla ilgisi az bir şekilde yön değiştirip çarpıcı bir ifade haline dönüşerek etkisini arttırır.
Bundan dolayı lafızdan çok mânaya ait kabul edilen bu sanatın umumiyetle manzum örneklerde kendini göstermesi Türk edebiyatına ait bir özellik sayılabilir.
İltifâtın her çeşidine ait manzum örnekler arasında sayılan İstiklâl Marşı’nın ayrı bir yeri vardır. Şiirin tamamı, hitabı hikâye ve tasvirin takip ettiği, fiillerin geçmiş zamandan gelecek zamana çeşitli kiplere yöneldiği, iltifât sanatının başarılı uygulamalarına ait üslûp hususiyetleri taşıyan bir eserdir. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, İltifat md.)
İlave bilgi için tıklayınız:
- İsra suresi 1. ayette "kendisine bir takım ayetler gösterelim" ifadesinde geçen ayetler nelerdir?
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İsra Suresinde, o-biz-o-biz ifadeleri neden arka arkaya gelmiş, hikmeti nedir?
- Zuhruf suresi 11. ayette, o ve biz zamirlerinin aynı yerde geçmesi nasıl açıklanabilir?
- Taha suresindeki farklı kişi zamirlerinin hikmeti nedir?
- Tabakadan tabakaya geçirilmek ne demek?
- Hud suresi 2. ayette geçen "Kuşkusuz, ben size O'ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim." sözü Peygamber Efendimize mi aittir?
- Nahl suresi 51. ayette Allah kendisi için "O" derken birden "Ben" diyor; nasıl anlamalıyız?
- Kur'an-ı Kerim'de anlatılan kıssaların (hikayelerin) önemi nedir?
- "Keşke şöyle olsaydı..." demenin bir sakıncası var mıdır?
- Miraç neden Kudüs'te, Mescid-i Aksa'da gerçekleşti?
- Miraç neden Kudüs'te ve Mescid-i Aksa'da gerçekleşti?