İslam’a göre Leibniz Eklektisizm’inde ne gibi yanlışlar vardır?

Tarih: 11.08.2021 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Gottfried Leibniz, Spinoza’nın Panteizm inancını ve Descartes’in Atomizm’ inancını nasıl uzlaştırabilmiştir?
- Leibniz’in “akıl doğruları” ve “olgu doğruları” şeklindeki görüşlerini basit şekilde açıklar mısınız?
- Leibniz’in Eklektisizm’i ile Aristoteles’in görüşleri arasında farklar var mı? 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle Leibniz ve benzeri rasyonalist filozoflar Hristiyan konsepti içinde değerlendirilmelidir.

Hristiyanlık üçleme akidesi ile Baba Tanrı’yı âlemin dışına çıkarmış, ulûhiyet isnat ettikleri Hz. İsa üzerinden tanrı tümelinin tikelini alemde teşekkül ettirmiştir. Her ikisi arasındaki mesafeyi de kutsal ruh ile kapatmak istemiştir.

Dolayısıyla Descartes’in madde, ruh ve Tanrı tözleri bu üçlemenin rasyonalite bağlamında müstakilliklerini koruyarak yapılandırılması esasına dayanır.

Spinoza ise yetişmiş olduğu Yahudi inancından yönelimini alarak Hristiyanlık üçlemesindeki tanrıyı devreden çıkarmış ve doğrudan madde ve ruh tözlerini birleştirerek alemi biricik töz olan Tanrı’nın eylem, oluş, hal ve tarzları şeklinde rasyonelleştirmiştir.

Sonuçta Hristiyan inancındaki yapısal rasyonalite sorunu bu tür felsefi tanrı düşüncelerine ve temellendirmelerine ulaşmıştır. Bu düşüncelerde söz konusu edilen töz bir zatlık sahibi olmadığı gibi, farklı hal ve tarazlarda kendisini gösteren pasif bir akli ilke konumundadır.

Leibniz zorunlu ve ontolojik temele dayanan ruh, töz, tanrı gibi kavramları akıl doğruları olarak değerlendirirken, değişken dünyadaki oluşları da olgusal doğrular olarak değerlendirerek, insan bilincinin ulaşabildiği sınırların çerçevesini çizmiştir. 

İslam ise Allah-u Teala’nın zatı hakkında akıl yürütmelere uygun bir boşluk bırakmadığı gibi onu töz, cevher, Bir, ide gibi kavramlarla ifade etmez. Bu kavramlar yaratılmış bilincin bilgi işleme ve aşkınlaştırma işlemleri olarak değişken ontoloji çalışmalarını ortaya koyar.

İslam yaratan ile yaratılan ayrımını kesin olarak yaparak insan hürriyetinin ve tercih sisteminin meşruluğunu tanır. İlahi isim ve sıfatların alemde ve insandaki tecellileri üzerinden akıl yürütmeleri teşvik eder. İlahi zatın keyfiyetini ise yaratılmıştan yola çıkan bir analoji ile olamayacağını, bu hususta kavramaya dair bilginin imkan harici olduğunu ancak kendisini vahiy aracılığı ile bildiren İlahi zata iman şuuru ile intisabın imkanını teklif eder.

İslam inancı Araf suresi 54. ayette özetlenmektedir: 

“Semaları ve arzı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah'tır. Sonra arşa istiva etti. Gündüz, onu süratle talep eden (takip eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar onun emrine musahhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir onun değil mi? Âlemlerin Rabbi mübarektir, şanı yücedir. Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin. Muhakkak ki o, haddi aşanları sevmez. Islah olduktan sonra yeryüzünde fesat çıkarmayın. Allah’a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti muhsinlere yakındır.”

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun