Hz. Peygamberin mucizeleri, büyü ve cinler yoluyla meydana getirilmiş olamaz mı?

Tarih: 19.06.2015 - 04:17 | Güncelleme:

Soru Detayı

1) İslam'a, Hz. Peygamberin mucizelerinin çeşitli büyü ve cinler yoluyla meydana getirilebileceğini söyleyerek saldıranlara nasıl cevap vermeliyiz/verebiliriz?
2) Yine İslam'a saldırmak için, Hz. Peygamberin -haşa- elçi olmayabileceği ve başka bir elçiden vahyi alan aracı olabileceği ancak bunu açıklamayınca vahyin kesileceği ve kendisinin -tabi ki haşa- kalan kısmı dolduracağı, bu sebeple İslam'da -haşa- mantıksız şeyler olabileceği ve bunlarının böyle açıklamaları olabileceği yolunda bize soru yöneltenlere nasıl cevap vermeliyiz.
- İtikadın mükemmelliğine cevap veremezken ameller konusunda isyana düşenler bu tip iftiralar atmaya yelteniyor.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Dünya bir imtihan meydanıdır. İmtihanın adaletli bir şekilde cereyan etmesi için “Akla kapı açılır, fakat özgür iradesi elinden alınmaz.”  Bu sebeple;

a) Hemen hemen bütün peygamberler muarızları tarafından sihirbazlıkla itham edilmiştir. Çünkü, onların gösterdiği mucizeler sihir olarak yorumlanmıştır.

Demek ki kıyamete kadar bu “sihir/büyü” safsatası, imana gelmek istemeyen kimselerin ağzında sakız olmaya devam edecektir.

b) Bir iddiada bulunan kimse o davasını ispat etmekle yükümlüdür. Bu prensip hem mantıki hem hukuki açıdan kabul edilmiş bir kuraldır.

Buna göre, Hz. Peygamber (asm)'in mucizelerinin “bir büyü veya cinler tarafından meydana getirilmiş olabileceği” ihtimalini savunanlar, herkesten önce bu iddialarını ispat etmek zorundadır. Yoksa, ağızlarından çıkan her saçmalığa mucize derecesinde değer vermemizi mi istiyorlar!..  

Bu iddiaları seslendirenler, şunu iyi bilemelidir ki, bu söylediklerini ilmen kanıtlamadıkları sürece birer “müfteri ve yalancı” damgasını yemekten kurtulamayacaklar.

Şunu hemen belirtelim ki, bu iddialarını asla ispat edemeyecekler... Çünkü öyle bir şey yoktur. Gündüzün gece olduğunu veya güneşin yıldız böceği olduğunu ispat etmek mümkün olmadığı gibi, bu hayali hezeyana hakikat elbisesini giydirmek de mümkün değildir, vesselam... Ve dolayısıyla bu dinsiz kişiler “yalancı, müfteri” damgasından da -tövbe etmedikleri sürece- asla kurtulamayacaklardır.

c) Ancak İslam dininin muarızları o kadar çaresizdir ki, en olmayacak şeyleri bile “büyücülük” zarfına koyup kendilerini kandırmaktan geri durmamışlar. En açık bir misali, Hz. Peygamberin “AY”ı ikiye bölmesidir ki, bu harika mucizenin etkisinden kurtulmak için tek çareleri yine “büyü”ye sarılmak olmuştur.

“Kıyâmet yaklaştı ve ay yarıldı. Kâfirler bir mucize görünce yüz çevirirler ve: 'Bu devam edegelen bir büyüdür.' derler.” (Kamer, 54/1-2)

mealindeki ayette bu hakikatin altı çizilmiştir.

d) Şunu unutmayalım ki, iman etmemek için bahane arayanlar her zaman hayali bahaneler bulabilirler. Buna cevap verseniz, başka bir şey söylerler..., başka bir şey söylerler… Çünkü “Dilde kemik yok...”  Halk arasında denildiği gibi, “Adamın ağzı çuval değil ki dikesin...” Bu konuda kendimize bir mecburiyet yüklemeyelim. İman edenler yanında iman etmeyenler de olacak hem de daha fazla olacaktır.

Biz elbette dinimizi öğrenecek ve başkasına da uygun bir şekilde öğretmeye gayret edeceğiz. Fakat, kimseyi iman etmeye zorlayacak bir yükümlülüğümüzün olmadığını bileceğiz. Şu ayetin verdiği dersi iyi hazmetmek gerekir:

“Şüphesiz inkârcılığa sapanları uyarsan  da uyarmasan da onlar için birdir; iman etmezler.” (Bakara, 2/6)

Çünkü iman etmeye niyetleri yoksa, yapacak bir şey yok demektir. Tebliğimizi yapar, sonuca karışmayız.

Cevap 2:

“Hz. Peygamberin -haşa- elçi olmayabileceği ve başka bir elçiden vahyi alan aracı olabileceği…” şeklindeki safsatanın cevabı da aslında ilk cevapta verilmiştir. Fakat yine burada da birkaç noktaya dikkat çekmekte fayda vardır:

a) Bu söyledikleri aslında bir “iddia” bile değildir. Çünkü, matematikte “ihtimaller” belli bir ölçü çerçevesinde kale alınır. Eğer bir ihtimal, akıl ve mantıkla bağlantılı değilse kale bile alınmaz.. Çünkü, Mantık ilminde meşhur kurala göre: “Herhangi bir delile dayanmayan ihtimallere asla itibar edilmez.” Çünkü bu gibi ihtimaller akli değil, zihni ihtimallerdir.

Akıldan uzak zihni ihtimaller ise -delilsiz olduğu için- hayalin çöplüğünde çürümeye mahkumdur.

Mesela: Karadeniz suyunun şu anda şeker veya tuzla havzasına dönüşmesi mümkündür. Yani zihni bir ihtimaldir. Fakat zerre kadar aklı olan bu ihtimale ihtimal vermez. Çünkü bunun akli bir delili, bir emaresi yoktur. Keza, bu iddia sahiplerinin insan değil, birer cin olmaları da zihni bir ihtimaldir. Fakat bu her iki ihtimal de mantık ilmi bakımından hiç bir değer ifade etmezler..

b) “Hz. Peygamberin elçi değil, başka bir elçiden vahiy almış olabileceği” ihtimali, bilimsel kesinlik bakımından sıfırdır. Çünkü, önce Allah’ın elçisi olan bir kimsenin, aldığı vahyi başkasına devretmesi mümkün değildir. Çünkü, böyle bir davranış vahyin sahibi olan Allah’a karşı bir ihanettir ve büyük bir cinayettir.

“Eğer Muhammed, bize karşı ona/Kur’an’a bazı sözler katmış olsaydı. Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Hiçbiriniz de onu koruyamazdınız.” (Hakka, 69/44-47)

mealindeki ayetlerde, bu cinayetin cezası kalın harflerle ilan edilmiştir.

c) Hz. Muhammed (asm)’in karşıtları, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel geleneklerin tesiriyle iman etmemekte ısrar ederken, eften püften bahaneler üretmek zorunda kaldıkları, Kur’an, siyer ve tarih kaynaklarından biliyoruz.

Bu bahaneleri ciddi bir gerekçeye dayandıramadıkları için, tutarsız, değişken, akıl ve izandan uzak ihtimallere sarılmışlardır. Akıl sahipleri tarafından kabul görmediği için, bu maymun iştihalılar ister istemez bir tutarsız iddiadan başka bir tutarsız iddiaya atlamışlardır: Şair, demişler; sahir (büyücü), demişler; demirci bir köleden ders almış, demişler; bazı kimseler tarafından ona sabah-akşam okutuluyor, demişler. Hülasa demediklerini bırakmamışlar. Fakat netice ne olmuş?..

Bu iddiada bulunan Mekkelilerin  hemen hepsi sonunda müslüman olmuşlardır. Hem öyle bir iman etmişler ki, Hz. Peygamber (asm)'in vefatından sonra bile canlarını, mallarını bu yolda feda etmekten çekinmemişler.

Şimdi, işin içinde olmuş, Hz. Muhammed (asm)’e karşı en şiddetli düşmanlık beslemiş olan Arap müşrikleri, onun gösterdiği mucizeler ve özellikle de Kur’an gibi insan üstü özelliklere sahip olan bir kitap karşısında bu düşmanlıklarını bıraktıkları, -deyim yerindeyse- onun eşsiz belagatine  secde ettikleri halde, bugünkü Arapça’nın A’sını bilmeyen bazı cahillerin bu dinsizlikte ısrar etmelerinin nedenini anlamak gerçekten mümkün değildir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Hz. Muhammed'in peygamberlik delilleri ve Kur'an'ın Allah kelamı ...
Kur'an-ı Kerim'in Allah kelamı olduğu ve günümüze kadar hiç ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun